Dinozor Çeşitleri: Dinozorlar Hakkında En Detaylı Bilgiler

Dinozorlar Hakkında En Detaylı Bilgiler Dinozor Çeşitleri, Dinozorlar isimleri Ve Özellikleri

Sürüngenler Çağı

Birinci zamanın karboniferi izleyen son dönemi Perm’de 280 milyon yılından itibaren yeryüzünden tek bir kıta, çok geniş olan Pangea adlı ana kara vardı. Daha kuru olan iklimin, sürüngenlerin çoğalıp yayılmalarına olanak sağlamıştı. Bitkiler seyrekleşmiş ve yeni iklime uymuşlardı. Isı değişikliklerinin yalnızca olumlu etkilerinin olduğu söylenemez: Bazı deniz canlıları Trilobit’ler gibi ölmüşler ve bir daha görülmemek üzere yeryüzünden yok olmuşlardı. Bütün bu değişiklikler Birinci Zaman’ın, Kambrien’de 580 milyon yıllarında başlayıp 250 milyonlarda sona eren uzunca bir süre devam eden sonlarını belirtiyordu.

Dinozorlar 150 milyon yıl civarında dünyayı kontrol eden ve dünyanın efendisi olan hayvanlardır. Dinozorların hepsi canavar değildi. Bazılarının boyu ancak kedi kadardı. Bütün sürüngenler gibi dinozorlar kendilerini korurken besleyen bir yumurtanın içinde oluşurlardı. Bu yumurta sayesinde çoğaldılar ve 150 milyon yıl boyunca dünyanın efendileri oldular. Bugün paleontologlar, 65 milyon yıl önce esarerngiz bir şekilde yok olan bu hayvanların fosillerinin izini bulmaya çalışıyor. Sürüngenlerin yumurtlaması sadece bir evrim değil aynı zamanda bir devrimdir.

Dinozor, Yunancada korkunç kertenkele anlamına gelen iki sözcüğün birleşmesiyle meydana geldi. Bunun nedeni, geçmişte bilim adamlarının dinozorları kertenkele sanmalarıdır. Türkçede yaygın; fakat yanlış olarak dinazor diye hitap yazıldığı da olmaktadır. Dinozorlar yeryüzünde ilk kez 230-225 milyon yıl önce göründüler. 65 milyon yıl önce ise çok sayıda dinozor türünün nesli tükenmişti. Dinozorların bazı türleri sıcakkanlıyken bazıları soğukkanlıdır canlılardır. turkcemalumatlar.com

240 milyon yıl önce, paleozoik döneminin sonrasında yaşamış sürüngenler dünyaya hükmedeceklerdi: Şaşırtıcı değişimleriyle gökyüzünden okyanusa, her ortama uyum gösteriyorlardı. Yeryüzüne hükmeden dinozorların yanında bir grup sürüngen de başkalamışmdan geçip gökyüzünden, denizce ve akarsularda yaşamaya başladılar. Timsahlar suda yaşamayı seçip akarsulara yerleşirken, başkaları, milyonlarca yıl önce atalarının terkettiği okyanuslara dönüyorlardı. Böylece ichthyosaurlar kesin olarak karadan ayrılıyorlardı: Bacakları yüzgece dönüşüyor, vücutları yunusların vücudu gibi incelip uzuyordu. Plesiosaur a gelince, onun da yüzgeçleri vardı, boynu balıkları daha kolay yakalayabilmek için uzamıştı. Bütün bu büyük deniz sürüngenleri yok oldular. Bugün bunlardan hiç biri yaşamıyor. Hepsi yok oldular. Yalnız, mezozoik döneminin okyanusları fetheden sürüngenlerini hatırlatan deniz kaplumbağası yaşamını sürdürüyor. Pterasaureslar çok daha gariptirler. Dinozorların kuzenleri olan bu omurgalılar kuşların ortaya çıkışınca önce, gökyüzüne ilk hakim canlılardı. Çünkü yavaş yavaş ellerinin, öbür parmağının üzerinden sağlayacak bir zar gelişti. Yerde çok beceriksiz olan bu hayvanlar, havada çok rahattılar. Hafif olan gövdeleri bir çeşit kürkle kaplıydı,. Başlangıçta bu türün ilk örnekleri bazen bir serçeden daha büyük değilken, onların soyundan gelenler mezozoik döneminin sonlarında dev gibiydiler. Quetzalcoatlus gibi 10 metre uzunluğundaki boyuyla küçük bir turizm uçağı kadardı. Pterosaure lar, dinozorlar,ichthyosaurlar ve plesiosaurlar… Hepsinin kaderi aynıydı. Hepsi birden yeryüzünden yok oldular. turkcemalumatlar

Dinozorların 150 milyon yıl kadar yaşamasının sebeplerini şöyle açıklayabiliriz:

  • Çevreye uyum sağladılar.
  • Tüylü ve su geçirmez derileri sayesinde korundular ve kuru kaldılar.
  • Sert kabuklu yumurtaları sayesinde pek çok yavru yaşadı.
  • O dönemde yaşayan diğer hayvanlara oranla daha kolay yürüdüklerinden kolayca yiyecek bulup, düşmanlarından kaçtılar.
  • Bazı dinozorlar ot, bazıları da et yediklerinden yiyecek sıkıntısı çekmediler.
  • Zamanının en güçlü türlerinden biri oldukları için diğer türde hayvanlar onlara karışmadılar.

Yeryüzünde çok sayıda dinozor türü bulunmaktaydı (850 civarında). Bunlardan kimi bitkilerle beslenirken (sauropod), kimi et yiyordu (theropod). En kalabalık otobur dinozor türleri apatosaurus ve brachiosaur idi. Bunlar gelmiş geçmiş en büyük hayvanlardandı. Örneğin apatosaurus 30 ton ağırlık ve 21 metre uzunluğa ulaşabiliyordu. Ama T-Rex örneğinin en küçüğünün 19,4 metre olduğunu gördüler. Üstelik carnotaurus boynuzlu, çok görülmeyen türlerdendi. Ayrıca ceratosaurus türünün küçük ayakları vardı; ama çok ölümcüldü. turkcemalumatlarwordpress

Diğer otobur dinozorlar, kendilerini etobur dinozorlardan korumaya yarayacak özel silahlara sahipti. Örneğin triceratops, başında üç boynuz taşırken ankylosaurus çıkıntılı kemiklerle korunuyor, stegosaurus’un kuyruğunda ise sivri dikenler bulunuyordu.

Tabii ki bazı kısa bacaklı dinozorlar vardı. Bunlardan deinonychus gibi ve kuzeni oviraptor gibi dinozorlar örnek verilebilir. Bu dinozorlar süratli ve yırtıcı olabilir.

Etobur dinozorlar, tıpkı insanlar gibi arka ayaklarının üzerinde yürüyorlardı. Ön ayakları çok miniktiler.

Spinosaurus, Tyrannosaurus, Carnotaurus gibi bazıları son derece büyükken, Compsognathus (yaklaşık 5,5 kg ve 60 cm) gibileri de son derece küçüktü.

Dinozorların yumurtaları oldukça kalın kabukluydu. Bu kabuk içerisindeki yavruyu koruyor ve içindeki özel bağ sayesinde yavru güven içinde büyüyordu.

Dinozorlarla aynı dönemde pterosaurus, gibi uçabilen canlılar da vardı, ama bunlar dinozorlarla çok yakından ilgili değildi. Aynı zamanda ichthyosaurus ve plesiosaurus gibi çok sayıda yüzebilen sürüngen de vardı. Ama bunlar da dinozorlarla yakın bir ilintiye sahip değillerdi.

Dinozorların Sonu Nasıl Geldi? Dinozorlar Nasıl Yok Oldu? Dinozorları Kim Öldürdü? Dinozorlar Dünyadan Nasıl silindi? İşte bunun cevabı:

Büyük dinozorların nasıl yok olduğuna dair bugüne değin birçok iddia ortaya atılmıştır. Geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bundan 65 milyon yıl önce beklenmedik bir olay canlıların bütün tarihini altüst etti. Büyük bir felaketti bu. Ancak bazı canlılar için ise yaşam demekti. Dinozorlar ve onlarla birlikte diğer pek çok canlı varlık, deniz ve kara hayvanları hatta mikroskobik veya davasa yaratıklar sonsuza dek dünyadan silindiler. Bugün çok sayıda uzman, dinozorların sonunun dünya çapında bir çevre felaketinden ileri geldiğini de söylemektedir. Dünyanın dışından, göklerden gelen bir maddenin gezegenimize düşmesi ile yok oluşun başladığını düşünenler vardır. Ama bu bazı canlılar için de yaşam demekti. Dinozorların silindiği bu çağda dengeler değişir…

1980’de ise Nobel ödüllü fizikçi Luis Alvarez ve oğlu jeolog Walter Alvarez dinozorları bir göktaşının ortadan kaldırdığını ileri sürdü. Alvarezler’in bu görüşü 85’li yılların sonları ve 90’lı yılların başlarında bilim çevrelerinde ağırlık kazanmış ve ilerleyen yıllarda da ortak kabul olmuştur. Yapılan araştırmalar da bu görüşü kanıtlamıştır. Dinozorların nasıl yok olduğuna ilişkin bilim adamlarının sahip oldukları bu görüş dinozorların sonunun 65 milyon yıl önce yaklaşık 10 km çapında bir göktaşının Dünya’ya çarpmasıyla gerçekleştiğini açıklar. Bu göktaşı saatte 54.000  km hızla Meksika’nın Yukatan Yarımadası açıklarında Dünyaya çarpmış ve çarpma anında 200.000 km³ madde buharlaşmış, erimiş ya da yüzlerce kilometre öteye savrulmuştur. Bu çarpma sonucu canlı türlerinin %70’inden fazlası yok olmuş ve 180 km çapındaki, Dünya’nın en büyük kraterlerinden biri olan Chicxulub krateri meydana gelmiştir. Çarpmanın 100 milyon megaton TNT’ye eşdeğer bir enerji açığa çıkardığı tahmin edilmektedir. Çarpma sonucu oluşan toz tabakası atmosferi kaplamış, Dünya aylar boyu karanlıkta kalmış, sıcaklık suyun donma derecesine kadar düşmüş ve asit yağmurları yaşanmıştır. Aylarca süren bu karanlık ve soğuk dönemde bitkilerin fotosentez yapamaması besin zincirini yıkmış ve bu felaketler zinciri de dinozorların sonunu hazırlamıştır. Dünya hiç Güneş görmeyince buz devri oluşmuştur. Dinozorlar da bu sırada ölmüştür. Ancak bu sırada dinozorların tamamen yok olmadığı, bazı küçük türlerinin evrimleşerek bugünkü kuş ve sürüngenlerin atalarını oluşturdukları tahmin edilmektedir.

Şimdi tek tek dinozor çeşitlerine bakalım. Dünyada fosili bulunan çoğu dinozor hakkında en detaylı bilgiler. En geniş dinozor arşivi turkcemalumatlar da. Hem de resimli bir şekilde. Resimli ve açıklamalı dinozorlar hakkında bilgiler!

Edmontosaurus:

73-65 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen otçul bir dinozor türüdür. Adını Kanada’nın Edmonton şehrinden alır.

3-4 ton ağırlığındaki bu canlının boyu 13 m civarındadır. Hem dört hem de iki bacağı üzerinde yürüyebilir. Çok keskin görme, işitme ve koklama duyularına sahiptir. Ördek gagalı dinozorlardandır. Sürü hâlinde dolaşır ve göç ederler. ağaçların arkasına saklandıkları düşünülmektedir.

Iguanodon:

İguanodon (anlamı: iguana dişli), 135-125 milyon yıl önce yaşadığı varsayılan bir dinozor türüdür.

Yaklaşık olarak boyu 10-13 metre, ağırlığı 4-5 tondur. Otobur olarak beslenir. Ön ayaklarındaki başparmaklarının üzerinde diken benzeri bir yapı vardır. Bunları besin sağlamak ve kendini savunmak için kullanır. Hem dört hem de iki bacağı üzerinde yürüyebilme yeteneğine sahiptir.

Hypsilophodon:

Hypsilophodon İngiltere’nin Erken Kretase dönemine ait bir ornithopod dinozor cinsidir.

Hypsilophodon’un ilk kalıntıları 1849 yılında bulundu ve 1869 yılında türü Hypsilophodon foxii olarak adlandırıldı. Muhtemelen bir otobur ya da muhtemelen omnivordur ve iki ayaklı küçük bir hayvandır.

Torosaurus:

Torosaurus (muhtemelen triceratops) 65-68 milyon yıl önce yaşamış olduğu düşünülen dinozor cinsidir.

Yetişkin bir Torosaurus 7,9-9 metre uzunluğa, 2,9-3 metre yüksekliğe, 6,1-12 ton ağırlığa erişebilir.

Torosaurus, Tyrannosaurus rex ile aynı devirde (Geç Kretase Devri) büyük felakete kadar yaşamıştır. Fosilleri Marsh tarafından 1879 yılında bulunmuştur. ICZN (International of Zoological Nomenclature) tarafından nomen nudum (Latince: çıplak isim, yani yayınlarda yer alan fakat ICZN standartlarına göre yayınlanmamış isim) sayılmaktadır.

Protoceratops:

Protoceratops (anlamı: ilk boynuzlu yüz), 86-71 milyon yıl önce yaşadığı varsayılan otobur bir dinozor türüdür. 1,5-2,5 metre boyunda 400 kg ağırlığındadır.

Papağanınkine benzeyen bir gagaya sahiptir. Dört bacağı üzerinde yürür. Başının arkasında kemiksi”fırfır” benzeri bir yapı vardır. Bu yapı kurma yapma ve çiftleşme için gereklidir.

Triceratops:

Triceratops, 68-65 milyon yıl kadar önce (Geç Kretase dönemi) Kuzey Amerika’da yaşamış otobur bir dinozor türüdür. Kretase döneminin sonunda pek çok canlının yokolduğu büyük felakete kadar yaşamış son dinozor türlerindendir. Triceratops, iri, dört ayaklı bedeni; büyük, kemikli bir yaka ve üç boynuz taşıyan başı; günümüz gergedanlarına olan benzerlikleri ile en kolay tanımlanabilen dinozor türlerinden biridir. Ayrıca, bilinen en büyük etobur dinozorlardan olan Tyrannosaurus ile aynı alanı paylaşmıştır ve onun avladığı hayvanlardandır.

Tanımlandığı 1887 yılından bu yana, henüz tam bir fosili bulunmuş olmasa da, toplanan pek çok kısmi kalıntıdan hareketle iyi tanınan bir dinozordur. Kafalarındaki yakanın ve boynuzlarının fonsiyonu, uzun süre tartışmalara konu olmuştur. Çoğunlukla avcılara karşı savunma silahları olarak görülürler. Ayrıca yeni teorilere göre; bunlar, tıpkı günümüz hayvanları gibi, tür içinde kur yapmak ve üstünlük göstermek amacıyla kullanılmış olabilirler.

Triceratops, paleontologlar tarafından grubu içinde tam olarak nasıl yerleştirileceği konusu tartışılsa da, ceratopsid dinozorlar arasında en iyi bilinenidir. Triceratops horridus ve Triceratops prorsus ismi verilen iki türü geçerli sayılır. Bununla beraber başka pek çok isimlendirilmiş örneği de vardır.

Triceratops, ‘üç boynuzlu yüz’ anlamına gelir. Yunanca, tri/τρι – “üç”, ceras/κέρας – “boynuz” ve ops/ωψ – “yüz”.

O zamanlarda Tyrannosaurus rex ile aynı bölgeleri paylaştığı için hep kıyaslanmıştır. Ayrıca ikisinin dövüş teknikleri farklıdır. Triceratops ne kadar da Tyrannosaurus rex’in bölgelerini işgal etse de o kendisini hep Tyrannosaurus rex’den korumuştur. Tyrannosaurus rex’in o düşüncesi bile korkunç olan ağzından korkan diğer dinozorlar gibi değildi Triceratops. Tyrannosaurus rex’in ağzı ve Triceratops’un boynuzları fazlasıyla karşılaşmıştır. Ne kadar Tyrannosaurus rex ‘sürüngenlerin kralı’ olarak adlandırılsa da Triceratops’un boynuzlarına boyun eğmiştir.

Yetişkin bir Triceratops, 7,9–9 m uzunluğa, 2,9–3 m yüksekliğe, 6,1-12 ton ağırlığa erişebilir. Onu diğerlerinden ayıran en belirgin özelliği, kara hayvanlarının en büyüklerinden olan kafasıdır. Başı 2 m ve hatta boyunun üçte biri kadar uzunlukta olabilir. Burnunun üzerinde bir ve gözlerinin üzerinde yaklaşık 1 m uzunluğunda 2 adet boynuzu; kafasının arkasında da görece kısa ve kemikli bir yakası vardır. Yakalı dinozorların çoğunun yakasında boşluklar olmasına rağmen Triceratops’unki dolu ve sağlamdır.

Triceratops sağlam yapılıdır ve yine kuvvetli, beş parmaklı ön, dört parmaklı arka ayaklara sahiptir. Kesinlikle dört ayaklı olmasına rağmen, duruş şekli bazı tartışmalar doğurmuştur. Başlangıçta ön ayaklarının, başının ağırlığını taşıyabilmek için yanlara doğru açılı durduğuna inanılırdı. Bu duruş Charles Knight ve Rudolph Zallinger’in çizimlerinde görülebilir. Bununla birlikte boynuzlu dinozorlardan kalan ayakizlerinin incelenmesi ve iskeletlerin son yeniden inşaları gösteriyor ki, Triceratops ’un, tam olarak dikilmek ile yayılmak arasında dik bir duruşu vardı(gergedanlar gibi). Bu sonuç, besleme için yayılan bir yürüyüşü engellemez.

Triceratops, geniş bir Kuzey Amerika boynuzlu dinozorlar ailesi olan ‘Ceratopsidae’ nin en bilinen üyesidir. Bu aile içindeki yeri yıllarıdır tartışılagelmiştir. Karışıklık, çoğunlukla kısa, katı yakanın birleşmesi (Centrosaurinae gibi) ve uzun boynuzların (Chasmosaurinae olarak da bilinen Ceratopsinae gibi) üzerinde oldu. R. S. Lull, boynuzlu dinozorların ilk incelemesinde, biri Triceratops’a öncülük eden Monoclonius ve Centrosaurus, diğeri Ceratops ve Torosaurus ile birlikte olmak üzere, onu bugün anlaşıldığı gibi bir centrosaurinae yapan iki nesil varsaydı. Bu görüşe dayanan son revizyonlar, biçimsel olarak birinci, kısa yakalı grubu Centrosaurinae (Triceratops’u da kapsayan) ve ikinci uzun yakalı grubu Chasmosaurinae şeklinde tanımlar.

Triceratops

1949’da C. M. Sternberg, kafa ve boynuz yapısına bakarak Triceratops’un Arrhinoceratops ve Chasmosaurus’a yakın olduğu ve onu ceratopsine (kendi kullanımına göre chasmosaurine) yapan soruyu ortaya attı. Yine de Triceratops’u Centrosaurinae içinde sınıflandıran John Ostrom ve sonrasında David Norman tarafından büyük ölçüde görmezden gelindi.

Sonraki keşifler ve analizler, Lehman’ın 1990 yılında her iki alt türü de tanımlaması ve birkaç morfolojik özelliğin esasında Triceratops ’u ceratopsinae (kendi kullanımına göre chasmosaurine) olarak göstermesi ile birlikte, Sternberg’in Triceratops’un konumu konusundaki görüşünü destekledi. Aslında, kısa yakası dışında ,ceratopsine ile uyum gösterir.

Peter Dodson’ın, 1990’daki bir klasdistik analiz ve 1993’teki RFTRA (resistant-fit theta-rho analysis) isimli, sistematik olarak kafatası şeklinde ölçü benzerliklerini ölçen morfometrik tekniğe dayalı bir çalışmayı içeren daha ileri bir araştırması, Triceratops’un ceratopsine içindeki konumunu güçlendirmiştir.

İsimlendirilen ilk örnek, 1887 baharında Denver, Colorado yakınlarında bulunan boynuzlardı. Bu örnek, ona, Pliyosen devrinde yaşamış olağandışı bir bizon olduğuna inanarak, Bison alticornis adını veren, Othniel Charles Marsh’a gönderildi. Gelecek yıla kadar parça parça kalıntılardan Ceratops türünün ilanını gördüğünde, boynuzlu dinozorların olduğunu anladı; ama hala Bison alticornis’in bir Pliyosen memelisi olduğunu düşünüyordu. Fikrini değiştirmesi, üçüncü ve çok daha tam bir kafatasının bulunması ile gerçekleşti. Örnek, 1888’de John Bell Hatcher tarafından Wyoming’in Geç Kretase kayalıklarında toplandı ve başlangıçta başka bir Certops türü olarak tanımlandı. Marsh, iyi düşündükten sonra, Bison alticornis’in başka bir Ceratops örneği olduğunu kabul ederek fikrini değiştirdi ve ona Triceratops ismini verdi. Triceratops kalıntıları, sonradan, ABD’de (Montana ve Güney Dakota) ve Kanada’da da (Saskatchewan ve Alberta) bulundu.

Triceratopslar, genellikle sürüler halinde yaşayan hayvanlar olarak resmedilseler de, bu konuda henüz yeterli kanıtlar yoktur. Boynuzlu dinozorların birkaç diğer cinsi, fosil yataklarında korunmuş, ikiden yüzlere hatta binlere kadar bireyden bilinirkenbilinirken, şimdiye kadar sadece bir adet Triceratops kalıntılarının ağırlıklı olduğu fosil yatağı bulunmuştur: Güneydoğu Montana’da, üç genç örneğin kalıntılarının olduğu bir site. Sadece genç örneklerin bulunması açısından önemli olabilir.

Triceratops, yıllardır, yalnız bireylerin fosillerinden bilinir. Bununla birlikte, bu kalıntılar çok yaygındır. Örneğin Minnesota Bilim Müzesi’nin paleontologlarından Bruce Erickson, Montana’da 200 adet Triceratops prorsus fosili gördüğünü kaydetmiştir. Benzer şekilde, Barnum Brown, alanda 500 adet kafatası bulduğunu söylemiştir. Çünkü Triceratops dişleri, boynuz, yaka ve kafa parçaları, Geç Kretase dönemi Kuzey Amerika’sında çok bol bulunan fosillerdir. Bu onu devrinin en baskın otobur türlerinden biri yapar. Robert Bakker’in 1986’daki hesabına göre, Kretase dönemi sonunda, büyük dinozorlar aleminin 5/6’sını Triceratopslar oluşturmuştur. Diğer hayvanların aksine, kafatası fosilleri, iskeletin diğer bölümlerine göre daha fazla bulunmaktadır. Bunun nedeni kafatasının sıradışı yüksek korunma potansiyelidir.

Kretase döneminin sonunda pek çok canlının yokolduğu büyük felakete kadar yaşamış son boynuzlu dinozor türlerindendir. Benzerleri Diceratus ile Torosaurus ve daha uzak akrabası Leptoceratops ta o devirlerde hala yaşıyorlardı; ama kaıntılarına nadiren rastlanır.

Triceratops, yere yakın duran başı yüzünden büyük olasılıkla kısa otlar ile beslenirdi. Boynuzları, gagaları ve iri gövdeleriyle yüksek bitkileri de devirebildikleri sanılıyor.

Çeneler, beslenmek, koparmak ve ısırmak için daha iyi olduğuna inanılan, derin ve dar bir gagayla son bulur.

Dişleri, pil adı verilen 36-40 diş sütunundan oluşan gruplarda düzenlenmiştir. Çenenin her iki tarafında da, hayvanın boyuna bağlı olarak, 3-5 dişten oluşan kolonlar vardı. Bu, değişik zamanlarda sadece bir bölümü kullanılabilen, 432-800 arası diş demektir. Diş değiştirme, hayvanın yaşamı boyunca sürerdi. Dişler, dikeyden az dikey yöne doğru kırkarak iş gördü. Triceratopsların iri bedenleri ve fazlaca olan dişleri, onların bol miktarlarda lifli bitkilerle beslendiklerini gösterir.

Triceratops’un yakası ve boynuzları ile ilgili çok fazla kuram vardır. İki ana teori, bunların kavgada ya da kur yapmada kullanıldıkları üzerindedir.

Pachycephalosaurus:

Pachycephalosaurus, “kalın kafalı sürüngen” anlamına gelmektedir. 24 santim kalınlığında bir kafatası olan bu dinozor, uzun yıllar yanlış bir düşünceye yol açmıştı.

Paleontologlar, onun, zamanımız koçları gibi toslaştığını sanmıştı. Oysa, son yapılan araştırmalar, tos vurmasının olanaksızlığını ortaya çıkarmıştır. Hem boynu “s” harfine benzediği için tos vurmaya uygun değildi, hem de kafatasında hiç iz yoktu. Kafasının çevresinde yumrular bulunan dinozor arka bacakları üzerinde hareket etmekteydi. Kısa ön bacakları beş parmakla sonlanıyordu. 5 metre uzunluğundaki dinozor Pachycephalosauria grubundandı.

Ankylosaurus:

Ankylosaurus, (anlamı: sert zırhlı kertenkele), 70-65 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen bir dinozor türüdür.

Otobur beslenen bu tür 7-10 metre boyunda ve 4-7 ton ağırlığındadır. Dört bacağı üzerinde yürür. Ön bacakları arkadakilerden daha kısadır. Sırtı kemik ve plakalarla kaplıdır. Başının arkasından kuyruğuna kadar iki sıra diken bulunmaktadır. Kuyruğunun ucundaki taş gibi kemiği ile çok büyük kayaları bile parçalayabilirdi ve kendisine saldırıldığında saldıran dinozor zarar görürdü (Eğer saldıran dinozor çok güçlü değilse). Bu otobur dinozorun tek saldırısı kuyruğunu dikensiz bir topuz olarak kullanmaktır.

Euplocephalus:

Euoplocephalus Ankylosauridae familyasından fosil dinozor cinsi.

Euoplocephalus sadece 6 m (20 ft), ağırlık olarak ise 2 (ton)dur. Euoplocephalus göz kapakları dahil olmak üzere tüm vücudu kemik plakalarla kaplı bir otoburdu. Bu özelliği ve büyüklüğüyle bir tanktan farkı yoktu. Düşmanlarından kendini korumak için dev öldürücü kuyruğunu kullanırdı. Tüm ankylosaurids türü gibi düz, kalın ve üçgen kafası vardı.

Tüm kafası ve vücudu zırh bantlarıyla kaplı olan Euplocephalusun şaşırtıcı derecede bir estetiği var. Yaklaşık 10 ila 15 cm arasındaki uzunlukla bir boynuzu ve bir kuyruk kulübü vardı.

Stegosaurus:

Stegosaurus, Geç Jura döneminde yaşamış olan Stegosauridae familyasından bir dinozordur.

155-144 milyon yıl önce Kuzey Amerika’da yaşamıştır. Otoburdur. Erişkinlerin uzunlukları en fazla 9 metredir. Ağırlıkları 2 tondur fakat bazı yerlerde yanlış olarak 7 ton olarak gösterilir. Sırtında iki sıra halinde kalkanları vardır. Bu kalkanların vücut ısısını ayarlamak ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu kalkanların içinde kılcal damarlar vardır. En büyük kalkan 1 metredir. Kuyruğunda ise dört tane sivri ve ölümcül dikeni vardır. Bu özellikleri sayesinde bilinen bir dinozordur. Kuyruk dikenleri ile büyük Jura etoburlarına karşı savunmalıdır.

Küçük bir kafası vardı ve beyni vücuduna oranla oldukça ufaktı.

Abrictosaurus:

Abrictosaurus (uyanık kertenkele), dinozor çağında şimdiki Afrika’nı güneyinde yaşamış olan Heterodontosauridae familyasından fosil sürüngen cinsi.

Boyları küçük olur ve hem ot ve hem et yerler boyları ise yaklaşık 1,2 metre (4 feet) olup kiloları ise 45 kilo kadardırlar.

Bu dinozor fosilinin kalıntısının iki tanesi Lesotho’nun Qacha’s Nek District kasabası ve Güney Afrika’nın Cape Province şehirlerinde bulunmuştur, tahminen 200 ya da 190 milyon yıl önce yaşadıkları tahmin edilmekte. Bu dinozorların çamur yataklara yuva yaptıkları tahmin edilir. Yavrularına 1 ila 2 hafta süresince baktıkları tahmin edilmektedir. Ömürlerinin 5 ila 6 yıl olduğu tahmin edilmektedir.

Yapılan araştırmalar sonucu bu mevsimlik oluşum taşkın yataklar ya da kum tepeciklerin koruması için olduğu kanısına varıldı.

Heterodontosaurus:

Heterodontosaurus (anlamı: “farklı dişli kertenkele”), Erken Jurassic Güney Afrika’da yaşayan köpek dişleriyle tanınmış otobur bir dinozordur.

En karakteristik özelliği üç farklı yapıdaki dişleridir. Bu dişleri kesici, delici ve öğütücü olarak kullanıyordu. Boyu 0,5 m’dir. Yani bir insandan daha küçüktür. Ağırlığı sadece 10 kg, uzunluğu ise 1,2 m idi. 208 milyon yıl önce yaşamıştır.

Dişleri birçok tartışmya yol açmıştır. Bazı bilim adamları bitki ve küçük hayvanları yemek için farklı dişleri kullandığını düşünmektedir.

Camarasaurus:

Camarasaurus (Antik Yunanca: καμαρα/kamara; odacık, σαυρος; sauros ‘kertenkele’ kelimelerinden: ‘odacıklı kertenkele’ anlamına gelir) dört ayaklı ve otçul bir dinozor cinsidir.

Bu cins, Kuzey Amerika’da bulunan dev sauropodların en yaygını idi. Fosil kalıntıları 155 ve 145 milyon yıl öncesi geç Jura Dönemi’ne tarihlenmektedir. Kalıntıları Colorado ve Utah’daki Morrison Oluşumu’nda bulunmuştur. Verbralarındaki boş odacıklardan dolayı Camarasaurus ismi verilmiştir.

Apatosaurus:

Apatosaurus, (anlamı: aldatıcı kertenkele) Jura döneminin sonunda, yani günümüzden 140 milyon yılı aşkın süre önce Kuzey Amerika’nın batı kesiminde yaşamış otobur dev boyutlu dinozor türü. Dinozorlarla ilgili pek çok filmde ve kitapta kullanıldığı adıyla Brontosaurus da denen bu dev boyutlu dinozora, paleontoloji uzmanları, Apatosaurus adını vermişlerdir. Brachiosaurus, Diplodocus ve Camarasaurus gibi başka dev boyutlu dinozorlarla birlikte, Sauropoda alttakımını oluşturur

Apatosaurus ’un dev, varil biçimi bir bedeni vardı; ayakları 5 parmaklı, bacakları kısa ve kalın, kuyruğu ve boynu uzundu. Toplam uzunluğu 25 m’yi aşıyor, ağırlığı 18-32 ton arasında değişiyordu. İnce uzun kafatası kısa, ama sivri dişlerle donanmıştı. Kafatası ve beyin bağlantıları zayıf olduğundan, genellikle başsız bulunan Apatosaurus ‘ların ilk iskeletini bulan (1979) Amerikalı paleontoloji uzmanı O.C.Marsh, hemen yakında bulduğu, günümüzde Camarasaurus adı verilen bir dinozorun kafatasının, Apatosaurus iskeletinin eksik parçası olduğunu sanmış, bu yüzden 1970 yıllarında bu yanlış düzeltilinceye kadar, Apatosaurus basık burunlu bir kafası ve burgu gibi dişleri olan bir dinozor olarak betimlenmiştir.

Paleontoloji uzmanları uzun süre, Apatosaurus ’u göllerde bataklıklarda ve ırmaklarda beslenip dolaşan bir yarı su canlısı sanmışlardır. Bu düşünce, hayvanın bacaklarının o ağır bedeni taşıyamayacağı, dolayısıyla da, bedenini hareket ettirmesi için suda yaşaması gerektiği düşüncesinden kaynaklanmış, bazı bilim adamları uzun boyunun 6–8 m derinlikten soluk almasını sağladığı görüşünü öne sürmüşlerdir. Ama bu kuram görünüşte çökmüştür; Birkaç metre derinlikteki su basıncı bile soluksuz kalması için yeterliydi. En son kuram, bütün Sauropoda’ların karada yaşamış oldukları, boyunlarının uzunluğundan yararlanarak ağaçların üst yapraklarıyla beslendikleridir.

Diplodocus:

Diplodocus (anlamı: çatal omur), 155-145 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen otobur bir dinozor türüdür.

Ağırlığı 10-20 ton aralığında boyu 27 metredir. Yaşamış en uzun hayvanlardan biridir. Boynu 8, kırbaç benzeri kuyruğu ise 14 metre uzunluğundadır. Burun delikleri başının üstünde yer alır. Dört bacağı üzerinde yürür ve yavaş hareket eder. Uzun boynunu su içmek ve yüksek ağaçlardaki bitki ve çiçeklerle beslenmek için kullanmıştır.

Plateosaurus:

Plateosaurus (muhtemelen “geniş kertenkele” anlamında, sıklıkla yanlış olarak “düz kertenkele” olarak çevrilir), geç Triassic dönemde yaklaşık 214 ile 204 milyon yıl önce şimdiki Avrupa kıtasında yaşamış olan bir plateosaurid dinozor cinsidir. Plateosaurus, sauropodomorph dinozorların atası olarak “prosauropod” olarak da isimlendirilir. 2011 yılına kadar iki türü keşfedildi; P. engelhardti ve P. gracilis. Geçmişte başka türlerde keşfedilmesine rağmen plateosaurid dinozorların tür taksonomisinde geniş bir görüş birliği olmadığından kabul edilmemiştir.

1834 yılında Johann Friedrich Engelhardt tarafından keşfedildi ve 1837 yılında da Hermann von Meyer tarafından halen geçerli dinozor cinsi olan Plateosaurus olarak tanımlandı. Halen bilim dünyasında en iyi bilinen dinozorlar arasındadır. 100 den fazla iskelet fosili bulunmuştur ve bazıları neredeyse eksiksizdir. Swabia, Almanya’da fosillerinin bulunması Schwäbischer Lindwurm (Swabian ejderhası) takma ismini almasına yol açmıştır.

Plateosaurus; iki ayaklı (bipedal), otçul, uzun hareketli bir boynu ve nispeten küçük bir kafası olan, keskin ama dolgun bitki çiğneme dişleri olan, güçlü arka ayakları olan, kısa ama güçlü kolları ve 3 parmaklı büyük pençeli kavrayıcı elleri olan bir dinozordu. Pençelerini savunma ve beslenme amaçlı kullandığı düşünülüyor. Yetişkin bir “Plateosaurus”‘un boyunun 4.8-10 metre arasında ve ağırlığının 600–4000 kg arasında olduğu tahmin edilmektedir. En azından 12-20 yıl yaşadıkları tahmin edilmektedir ancak maksimum ömrü bilinmemektedir.

Plateosaurus, Prosauropoda” olarak bilinen bir grup erken otçul dinozor ailesinin üyesidir. Birçok araştırmacı bazal sauropodomorph (sauropodomorph atası) olarak kabul eder. Plateosaurus, otçul iki ayaklı dinozorların tipik vücut şekline sahipti; küçük kafatası, 10 servikal (boyun) vertebradan oluşan uzun hareketli bir boyun, tıknaz bir vücut ve hareketli uzun, en az 40 kaudal (kuyruk) vertebradan oluşan bir kuyruk. Diğer “prosauropodlara” nazaran Plateosaurusun kolları çok kısaydı. Ancak elleri ile kavrama konusunda çok güçlüydü. Omuz kuşağı dar idi.(iskelet elemanları ve çizimleri sıklıkla yanlış hizalanır), Arka bacakları vücudunun altında ve diz ve ayak bileği hafif fleksiyonda bulunuyordu. Ayakları parmaklıydı ve ayaklarının üzerinde yürüyordu. orantılı olarak uzun bacak ve metatarsusu sayesinde hızlı bir şekilde koşabiliyordu. Kuyruğu tipik dinozor kuyruğu şeklinde güçlü ve yüksek hareket kabiliyetine sahipti.

Velociraptor:

Velociraptor (okunuşu: “velosiraptor”; anlamı: “hızlı katil”), 75-71 milyon yıl önce, geç Kretase döneminde yaşadığı tahmin edilen etobur bir dinozor türüdür.

Ağırlığının yaklaşık 15 kg civarında olduğu düşünülen bu türün boyu, kuyruk ucundan burnuna 200 cm, yerden yüksekliği ise 50 cm kadardı. İki bacağı üzerinde yürüyen Velociraptor saatte 40 km hızla koşabilir ve sıçrayabilir. En hızlı dinozorlardandır. Boynu “S” şeklindedir. Sert kuyruğu sayesinde dengesini sağlayabilir ve hızlı dönüşler yapabilir. Ayrıca yaklaşık 15 cm uzunluğunda orak şeklinde tırnağa sahip baş parmakları ile ölümcül bir yırtıcıdır. Avlanırken jilet gibi keskin dişlerini, güçlü pençelerini, ağırlığını ve kuvvetli çenesini kullanırdı. Sivri pençesini kurbanının damarına saplayarak üç beş saniye içinde ölmesini sağlardı. Grup halinde avlanırlardı. Diğer dinozorlardan ayrılan en önemli özelliği zekasıdır. Raptor zekası filmlere konu olmuştur. Velociraptor’a Jurassic Park film serisinde de rastlayabilirsiniz. Ama bu seride normal boyundan daha uzun gösterilerek bir yanlışlık yapılmıştır.

Ayrıca Velociraptor çok küçük ve ilkel kanatlara sahipti. Kanatlarını küçüklüklerinden dolayı uçmak için kullanamıyordu ama bilim adamlarının son araştırmalarına göre kanatlarını avlanma sırasında rahat ve hızlı manevra yapabilmek için kullandığı tahmin edilmektedir. Son yıllarda kuşların tarih öncesi atalarının Velociraptor gibi dinozorlor olduğu düşünülmektedir.

Tyrannosaurus:

Tyrannosaurus veya T-Rex, Jura Devrinin sonları (150 milyon yıl önce) ile Kretase Devrinin sonları (65 milyon yıl önce) arasında yaşamış avcı bir dinozor cinsi. Tyrannosaurların çoğu, kafatasları 1 metreden daha uzun olan iri avcılardı. Grubun en iri ve en çok bilinen türü, Latince adı genellikle, “zorba kertenkelelerin kralı” olarak tercüme edilen Tyrannosaurus rex (T. rex)dir. T. rex, güçlü arka ayakları üzerinde yürüyen; genellikle ufkî şekilde duran ve kuyruğu ile dengesini sağlayan; uzunluğu 14 metreyi, dik durduğunda boyu 6,5 metreyi geçen; yetişkinleri 4-7 ton ağırlığında olan devasa bir canlıydı. Kuzey Amerika, Çin ve büyük bir olasılıkla Güney Amerika ile Hindistan’da yaşamıştır.

1902’de ABD’nin Montana Eyaleti’nde dev bir iskeletin parçalarına rastlandı. Daha sonra aynı ülkede, Wyoming’de benzeri kalıntılar bulundu. Bu kemiklerden yola çıkan paleontolog Henry Fairfield Osborn bu dev yaratığın ilk resmini çizdi ve adını Tyrannosaurus rex (T. rex olarak kısaltılır) koydu. Bunun nedeni, o zamana kadar yeryüzünde yaşadığı belirlenen en büyük etobur dinozor olmasıydı (Latince rex (“kral”).

Arka ayakları oldukça büyük olmasına rağmen ön ayakları oldukça küçük ve vücudunun ön kısmındaydı. Arka ayaklarında üçü önde biri arkada olmak üzere dört parmak, ön ayaklarında iki ince parmak bulunuyordu. Ön ayakları küçük olsa da bir yetişkin bir Smildon taşıyabilecek kadar güçlüydü. Bu ayaklar ağzına yemek götüremeyeceği kadar kısaydı. Bazı uzmanlar ön ayaklarının tyrannosaurusun doğrulmasına yardımcı olduğunu söylemektedirler.

Ağır kafasını kısa ve güçlü bir boyun tutuyordu. Ağzında 20 cm’lik dişler bulunuyordu. Avını daha iyi tutabilmesi için dişleri hafif içeri kıvrıktı. Köpekbalığı gibi tyrannosaurus da kırılan dişlerinin yerine yenisi geliyordu.

Tyrannosaurlar, günümüzdeki pek çok fırsatçı etçil hayvan gibi, muhtemelen, hem avcı hem de leşçiydiler. Bazı T. rex fosilleri, muhtemel kurbanı olan ceratopsia gibi diğer dinozor fosilleri ile birlikte bulunmuştur. Anahtar deliğine benzer göz soketleri ile gözlerin ileriye dönük, birbirini kısmen kapsayan görüş alanı; keskin derinlik hissi olduğuna yorulur ve avcı olduğu argümanını güçlendirir. Aynı şekilde sağlam, iri ve iyi muhafaza edilen kafatası; iri ve güçlü çenesi de avcı olduğu görüşünü destekler. Kurbanlarındaki diş izleri, T. rexin eti dişlerini geçirip yırtarak yediğini göstermektedir. Bu işlem esnasında, güçlü boyun ve bacak kaslarını eti kemikten ayırmak için kullanıyordu.

Allosaurus:

Allosaurus büyük etobur dinozorlardandır. Geç Jura devrinde Kuzey Amerika’nın bilinen en büyük etobur dinozoruydu. Allosaurus 1877 yılında paleontolog Othniel C. Marsh tarafından adlandırılmıştır. Hemen hemen tam olan ilk fosili, 1883’te Kolorado’da (ABD), M.P. Felch tarafından bulunmuştur.

Allosaurus iki ayağı üzerinde yürürdü. S şeklinde boynu ve diğer dinozorlardan farklı olan bir omurgası vardı. Farklı omurga yapısı ona bu ismi kazandırmıştır; “Allosaurus = farklı kertenkele”. Güçlü bir kuyruğa ve iri bir gövdeye sahipti. Ön ayakları kısa ve üç parmaklıydı. Pençeleri 15 cm kadardı. Bu türün üyeleri 9–12 m uzunluğa ve 2-4,5 ton ağırlığa erişebilirlerdi. Allosaurus ‘un çene ve kafatası yapısı bilim adamları tarafından incelendiğinde alt ve üst çenesiyle ısırdığı zaman uyguladığı basıncın bir aslanınkinden zayıf olduğu saptandı. Ancak Allosaurus, bu dezavantajını jilet keskinliğindeki tırtıklı dişleri,güçlü boynunun da yardımıyla uyguladığı kendine has balta vuruşu şeklindeki üst çenesiyle yaptığı ilginç ısırığıyla kapatıyordu.

Allosaurus iki ayağı üzerinde yürürdü. S şeklinde boynu ve diğer dinozorlardan farklı olan bir omurgası vardı. Farklı omurga yapısı ona bu ismi kazandırmıştır; “Allosaurus = farklı kertenkele”. Güçlü bir kuyruğa ve iri bir gövdeye sahipti. Ön ayakları kısa ve üç parmaklıydı. Pençeleri 15 cm kadardı. Bu türün üyeleri 9–12 m uzunluğa ve 2-4,5 ton ağırlığa erişebilirlerdi. Allosaurus ‘un çene ve kafatası yapısı bilim adamları tarafından incelendiğinde alt ve üst çenesiyle ısırdığı zaman uyguladığı basıncın bir aslanınkinden zayıf olduğu saptandı. Ancak Allosaurus, bu dezavantajını jilet keskinliğindeki tırtıklı dişleri,güçlü boynunun da yardımıyla uyguladığı kendine has balta vuruşu şeklindeki üst çenesiyle yaptığı ilginç ısırığıyla kapatıyordu.

Allosaurus’un 154-144 milyon yıl önce geç Jura devrinde yaşadığı sanılmaktadır.

Torvosaurus:

Torvosaurus 156-146 milyon yıl önce Geç Jura devrinde yaşamış bir dinozor cinsidir.

Megalosauridae familyasına ait olan bu dinozor, Marsh tarafından 1899 yılında tanımlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde fosilleri bulunmuştur. Yetişkin bir Torvosaurus 15 m uzunluğa, 5 m yüksekliğe erişebilir. Ağırlığı 10 tondur.

Spinosaurus:

Spinosaurus 100 ya da 93 milyon yıl önce kretase döneminin albiyen katından erken cenomanian katına kadar şimdiki Kuzey Afrika’da yaşamış olan teropod dinozor cinsidir. Alman paleontolog Ernst Stromer tarafından tanımlanan bu cins ilk olarak 1910’larda Mısır’da keşfedilen kalıntılardan biliniyor. Bu kalıntılar 2. Dünya Savaşı esnasında yok edildi, ancak kafatasına ait ekstra parçalar son yıllarda gün yüzüne çıktı. Tanımlanan fosillerin bir veya iki türe ait olduğu konusu açık değildir. Fas’ta toparlanan S. marocannus potansiyel bir tür olmasına rağmen cinsin en iyi bilinen türü Mısır’daki S. aegyptiacustur.

Spinosaurus ‘un omugasından dışarıya doğru genişlemiş olan 2 metreye kadar erişebilen uzun ayırdedici çıkıntıları bulunur. Bazı yazarların bunun kaslarla kaplı kambur veya kabartı şeklinde olduğunu öne sürmesine rağmen muhtemelen yelkenli şeklindeki bu çıkıntılar deri ile birbirlerine bağlıydılar. Bu yapı için termoregülasyon ve gösteriş de dahil çok yönlü işlevler öne sürüldü. Yapılan son tahminlere göre Spinosaurus bilinen bütün etçil dinozorlar içerisinde (Tyrannosaurus rex ve Giganotosaurus da dahil) en büyük olanıdır. Bu tahminlere göre Spinosaurus yaklaşık olarak 16, 18 metre uzunluğunda ve 7, 9 ton ağırlığındadır.

Spinosaurusun dinozor meraklıları tarafından büyüklüğü, yelkensi çıkıntısı ve uzun kafatası ile bilinmesine rağmen dinozor en çok yakın zamanda keşfedilen birkaç diş ve kafatası parçasının dışında yok edilen kalıntılarından bilinir. Buna ek olarak şimdiye kadar dinozorun sadece belkemiği ve kafatası ayrıntılı bir şekilde tanımlandı, kol ya da bacak kemikleri henüz bulunamadı. Spinosaurusun çene ve kafatası ile ilgili makale 2005’te yayımlandı. Bu makaleye göre dinozorun yaklaşık 1.75 metre olduğu tahmin edilen kafatası etçil dinozorlar içinde en uzunudur. Kafatasında testere gibi olma niteliği azalmış aralıksız konik şekilli dişlerin olduğu, çene ve burundan oluşan dar kısım vardı. Yukarı çenenin en ön kısmının her iki yanında ve üst çene kemiğinin orta ön kısmında (inter maksiller kemik) altı veya yedi diş ve onların arkasındaki çene kemiğinde on iki diş vardı. İnter maksiller kemikteki ikinci ve üçüncü diş diğerlerinden fark edilebilir bir şekilde büyüktü. Bu dişler diğer dişler ve anterior maksilladaki büyük diş arasında bir boşluk oluşturuyordu. Bu boşluk alt çenedeki büyük diş tarafından kaplanıyordu. Çene ve burundan oluşan kısmın büyük anterior dişleri tutan en uç tarafı genişti. Gözlerin hemen önünde küçük bir kabartı bulunuyordu.Ancak bulunanlara rağmen hala davranışları hakkında en ufak bir bilgimiz yoktur.Etobur olduğu kesin olarak bilinen çok az gerçekten biridir.Hızı hala bilinmiyor;ancak saatte 60 ila 70 kilometre hızla koştuğu tahmin ediliyor.

Spinosaurusun yelkeni sırt omurlarından büyüyen oldukça uzun sinirsel dikenlerden oluşur. Bu dikenler büyüdükleri omurlardan yedi ya da on bir kat daha büyüktür.

Spinosaurus, güney İngiltere’den Baryonyx, Brezilya’dan Irritator ve Angaturama (muhtemelen Irritator ile özdeş), orta Afika’daki Nijer’den Suchomimus ve kalıntıları parça parça bir şekilde Tayland’da bulunan Siamosaurus türlerinin de dahil olduğu Spinosauridae ailesine adını verir. Spinosaurus bunlardan en çok Irritator ile yakındır ve ikisi Spinosaurinae altailesine mensuptur. 2003’te Oliver Rauhut, Stromer’in Spinosaurus holotipinin carcharodontosaurid ailesinden Acrocanthosaurusun sırt omurlarından ve büyük bir teropod Baryonyxin mandibulasından (dentary) oluşmuş bir kimera olduğunu öne sürdü. Ancak bu analiz son raporlarla reddedildi.

Spinosaurusun ilk tanımlanan kalıntıları 1912’de Mısır’da Bahariye Vadisi’nde bulundu ve 1915’te Alman paleontolog Ernst Stromer tarafından isimlendirildi.

Carnotaurus:

Carnotaurus (Etçil Boğa) iri bir etoburdu. T-Rex ve Allosaurus ‘la aynı gruptandı. Çukur bir kafatasına ve gözlerinin hemen üzerinde bulunan kısa boynuzlara sahipti.

Uzun ve kaslı bacakları avından daha hızlı olmasın sağlıyordu. 9.0 metre uzunluğunda ve 3.5 metre boyunda olabiliyorlardı. Ve avlarını pusuya yatarak beklerlerdi.Avını bir hamlede yiyebilen keskin dişlere sahipti.Çok tehlikeli ve asil bir dinozordu.

Ceratosaurus:

Ceratosaurus (anlamı: boynuzlu kertenkele), 156-145 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen etçil bir dinozor türüdür. 4-6 metre boyundaki bu türün ağırlığı genellikle 500 kg 1 ton arasındadır.

4-6 metre boyundaki bu türün ağırlığı genellikle 500 kg 1 ton arasındadır.

İki bacağı üzerinde yürür ve boynu “S” şeklindedir. Burnunun ucunda bir boynuz yer alır. Keskin gözlere sahip olduğu düşünülür. Gözlerinin üzerinde kemiksi yumrular vardır.

Dilophosaurus:

Dilophosaurus, etobur bir dinozor cinsidir. Yırtıcı bir dinozordur ve boyu 3 metreye kadar çıkabilir. Kendisinden zayıf olanlara saldırır. Kurbanlarına zehirli bir tükürük atarak kör edebilir.

Bazı bilim insanları Dilophosaurus’un çene kemiğinin güçlü olmadığını ve bu yüzden de ot oburların ondan tek başınayken kurtulabileceğini savunmaktalar. Fakat dilophosaurus’lar çok büyük bir ihtimalle sürü halinde dolaşıp birlikte avlanıyorlardı.

Kölofiz:

Coelophysis (Türkçesi Seolofifis-Coelophysis anlamı-içi boş vücut) Triassic dönemden 1 metrelik 3 ayak boyundaki etçil bir dinozor türü. Coelophysis’lerin büyük sürüler halinde dolaştığı bilinmektedir. Çünkü neredeyse bulunan tüm iskeletler beraber ve aynı yerde bulunmuştur.

Bu dinozor türünün oldukça dinamik ve hafif bir yapısı vardır ve bu dinozor türü iki ayağı üzerinde yürümektedir. Bu dinozor türü etçildir. Genellikle dönemindeki küçük canlılarla (Küçük fare benzeri memeliler, böcekler ve diğer küçük canlılar) beslenmiştir. Bu dinozor türünün tüyleri olup olmadığı bilinmemektedir. Tüyleri olsa da fazla uzun olmayacağı gibi sıcak çöl gündüzlerinde serinleme ve soğuk çöl gecelerinde sıcaklık için kısa olması muhtemeldir. Coelophysis dinozor familyasının en erken temsilcilerinden biridir. Dinozor standartlarına göre zeki denilebilir. Yakın zamana dek bulunan bir fosilden dolayı bu türün uzak akrabaları Komodo ejderleri gibi yamyam olduğu düşünülmekte idi. Fakat araştırmalar sonucunda iskeletin karnındakinin kendi türünden olmadığı aksine o döneme ait küçük timsahgillerden olduğu ortaya çıkarıldı; Ama fosil azlığından dolayı halen bu dinozor türünün yavrularına bakıp bakmadığı bilinmiyor. Bu dinozor türünün iyi bir görüş yeteneği ve muhtemelen iyi bir koku alma duyusu vardı. Bu dinozor türü hem avcı hem de leşçildi. Oldukça hızlı bir tür olduğu ve döneminin şartlarına gayet iyi uyum sağladığı biliniyor. Bu dinozor türü pek çok etoburun (Allasurus ve Tiranozor dahil) ortak atası idi.

Herrerasaurus:

Herrerasaurus (Latince ismi Herrerasaurus ischigualastensis-Herrerasaurusun anlamı Herrera’nın kertenkelesi, keşfeden kişinin anısına verilmiş isim, öteki adları Ischisaurus ve Frenguellisaurus) orta boy-(3 ila 6 metre uzunluğunda 1,5 metre yüksekliğinde ve 210–350 kilogram ağırlığında)-bir etobour dinozordur.

Herrerasaurus, muhtemelen pek çok büyük etobur dinozorunda atasıydı. Bu dinozor türü 3 ila 5 kişilik sürüler halinde avlanmış ve dönemindeki pek çok hayvanı avlayabilmişti. Bu türün iyi avcılık üzelliklerine sahip olduğu bilinmektedir. Döneminin çoğu avcısının aksine iki ayak üstünde yürümüş ve öndeki iki uzvu güçlü kollar haline gelmişti. Bu sayede dönemindeki avcılardan hem daha hızlı hem de daha güçlü hale gelmiştir. Avları arasında devasa sauropodların atası olan büyük Plateosaurus’larda bulunuyordu. Muhtemelen pek çok büyük yırtıcı dinozor gibi yumurtluyor ve yavrularına yetişkinliğe ulaşana kadar bakıyordu. Avcı dinozorların ilk temsilcilerindendi.

Parasaurolophus:

Parasaurolophus, uzun ibikli, ördek gagalı bir dinozordur. Bu ismi almasını sağlayan ibiğinin ses çıkarmasında etkili olduğu sanılmaktadır.

Alberta’da (Kanada) bulunmuş neredeyse tam olan bir fosilinden, ilk kez 1922’de Dr. William A. Parks tarafından tanımlanmış ve adlandırılmıştır. Kuzey Amerika’da pek çok fosili bulunmaktadır.

Parasaurolophus 9–10 m boyunda, 2-2.5 ton ağırlığındadır. 12 m’ye kadar da büyüyebildiği düşünülmektedir. İbiği ile beraber başı 1.6-1.8 m’dir. Beynin bedene oranına bakılırsa orta ölçekte zekaya sahip dinozorlardandır.

Parasaurolophus bir otoburdu. Otlar, yapraklar ve ince dallar ile beslenirdi.

Parasaurolophus dinozorlar çağının sonunda, geç Kretase devrinde yaşamıştır(76-65 milyon yıl önce). Çağdaşları Albertosaurus, Nanotyrannus, Lambeosaurus, Euoplocephalus, Kritosaurus ve Pachyrhinosaurus gibi dinozorlardır.

Achillobator:

Achillobator (Yunanca ve Moğolca kombinasyonu Achilles (Akhilleus) bator (batur)) ölümsüz savaşçı, 85-95 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen, dromaeosaurid theropod cinsi Kretase Devri etçil dinozor türüdür. 225–460 kg (500-1,000 pound) ağırlığında olduğu ön görülen Achillobator, muhtemelen her iki arka ayağının ikinci parmak ucundaki orak şeklindeki pençeleriyle avlanan, iki ayaklı yırtıcıdır. 6 metre (20 ft) uzunluğunda olduğu tahmin edilen bu iri dromaeosaurid, bu büyüklükteki bilinen tek holotiptir

Bu vahşi yırtıcı, raptors, Asya kıtasında günümüz Moğolistan sınırlarında Dzunbayan – Khongil’in batısındaki Burkhan Khaldunda keşfedilmiştir.1970’lerden itibaren hem bizzat kazıları gerçekleştirip hem de incelemelerini yaptığı “Velociraptor”, “Protoceratops” , “Mononykus” ve “Erlikosaurus” dinozorlarının isim babası Moğol paleontolog, Altangerel Perle (d. 1945) Achillobator’un fosillerini bulmuş ve ilk incelemeleri yapmıştır.Achillobator, kahraman savaşçı adını iri gövdesi ve keskin pençelerinden almıştır. Boyut olarak Kuzey Amerika Utahraptorlarına benzer ve tahminen döneminin en gaddar avcılarından birisidir.

Bu yırtıcı hem Deinonychus hem de Velociraptor ailesi mensubudur. Fakat bazı uzmanlar arasında ayrı ve yeni bir tür olduğu konusunda spekülasyonlar olmuştur. Aile içindeki bağları tam olarak anlaşılamasa da, Adasaurus ve bazı Kuzey Amerika dinozorlarının bulunduğu, dromaeosaurinae alt ailesinden gibi görünmektedir. Kretase dönemindeki diğer yırtıcılar gibi, Achillobator, genellikle modern kuşlar ile olan yakın evrimsel bir ilişkinin varsayımını vurgulayarak, sportif tüylerle resmedilir. Bu varsayım herhangi bir katı fosil kanıtına dayanmamaktadır. Ancak çoğu yavru veya yetişkin küçük Theropoda dinozorlar tüysüz varsayımıyla tasvir edilmektedir.

Perle’nin raporuna göre Achillobator büyük bir kafa, sağlam ve masif-nispeten kısa arka ayaklara nispeten daha uzun ön uzuvları ile dev bir maniraptoran giganticustur. Ön ve arka dişli marjları ile on bir maksiller dişe sahiptir. Anterior(ön) dişler çentikli posterior(arka) olanlardan daha küçüktür. Kısa, ağır, keskin köşeli boyun omuruna ve uzun kıvrak kuyruk omuruna sahiptir. Diğer bazı bulgulara göre uzun ve şişman olduğu ön görülmüştür. Perle, Achillbator’un omurga, bağırsak boşluğu ve ön-dorsal alan yapısından yola çıkarak uçabilen bir dinozor olduğunu savunmuştur. Hareketlerini arka uzuvları, ayaklarıyla yaptığı kesin görüşüyle ön uzuvlarının tüylü olduğu çıkarımında bulunmuştur.

Adasaurus:

Adasaurus (Ada’nın kertenkelesi), Geç Kretase devrinde, Orta Asya’da yaşamış bir etobur dinozor türüdür. Arka ayaklarının ikinci parmaklarında, orak benzeri pençeleri olan, iki ayaklı bir etoburdu. Yetişkinler yaklaşık 2 m uzunluğundaydılar.

Dinozorun adı, Moğol mitolojisinde bir kötü ruh olan Ada’dan gelir. Adasaurus mongoliensis, bulunduğu yere nispeten verilmiş bir tür ismidir. İsim, 1983 yılında, meşhur Moğol paleontolog Rinchen Barsbold tarafından verilmiştir.

Adasaurus, Dromaeosauridae ailesindendir. Aile içindeki bağları tam olarak anlaşılamasa da, Achillobator ve bazı Kuzey Amerika dinozorlarının bulunduğu, Dromaeosaurinae alt ailesinden gibi görünmektedir. Benzerleri, Velociraptor, Microraptor, Deinonychus ve Buitreraptor’dur. Adasaurus’ un arka ayaklarındaki pençeleri, diğer Dromaeosauria dinozorlarına oranla daha küçüktür.

Adasaurus’un iki fosili de, Moğolistan’ın Bayankhongor Bölgesi’ndeki, Nemegt formasyonunda bulunmuştur ve Ulan Batur’daki Moğolistan Jeoloji Enstitüsü koleksiyonundadırlar.

Nemegt çağı, Moğolistan’daki Geç Kretase tortularının çoğu gibi, kesin bilinmemektedir; ama çoğunlukla, Maastrichian evresinde olduğu düşünülmektedir. Bu durumda, 74-65 milyon yıl öncesine dayandığı sanılıyor. Bu çağdaki diğer dinozorlar; Tarbosaurus, Anserimimus ve Saurolophus”tur.

Deinonychus:

Deinonychus (anlamı: korkunç pençe), 110-100 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen etçil bir dinozor türüdür. 1,5 metre boyunda ve 80 kg ağırlığındadır.

Hafif yapılı ve hızlı hareket eden bir dinozordur. İki bacağı üzerinde yürüyen ve kuşa benzeyen bir hayvandır. Esnek ve kıvrık bir boynu vardır. Çok güçlü çene, dişlere ve pençelere sahiptir.

Microraptor:

Microraptor (Yunanca, μικρός, mīkros: “küçuk”; Latince, raptor: “hırsız”), yaklaşık 130 milyon yıl önce yaşamış bir dinozor türüdür.

Etobur bir dinozordu. Bir metrenin altındaki boyuyla en küçük dinozorlardan biriydi. Kanat benzeri yapıları sayesinde süzülerek uçabilirdi.

Dromaeosaurus:

Dromaeosaurus, koşan kertenkele, 76.5 – 74.8 milyon yıl önce Kretase Devri’ nde batı Amerika’da ve Kanada’da yaşamış Theropoda türü dinozordur.

Dromaeosaurus, kuyruğuyla birlikte yaklaşık bir kurt büyüklüğünde, 2 metre uzunluğunda ve 15 kilogram ağırlığında küçük yapılı etobur bir dinozordur. Çok sayıda keskin dişi olan dinozorun her ayak parmağında orak biçimli pençeler vardır. Geç Keratese döneminde yaşadığı bilinen Dromaeosaurus’un parçaları günümüzde farklı zamanlarda toparlanmıştır.

Çene kemiğinde dokuz dişi olan Dromaeosaurus, derin bir burun ve nispeten sağlam büyük bir kafaya sahiptir. Boyun kaslarından beyin arka yüzeyine devam eden iki uzun kanal hızlı bir koşucu olduğunun göstergesidir.

Popüler dinozor kitapları ve dünya çapındaki müzelerde tam monte iskelet maketleri olmasına rağmen Dromaeosaurus’un şaşırtacak derecede az fosili bulunmuştur. Yakın zamanda bulunmuş diğer dromaeosauridlerin fosillerinden sonra Tyrrell Müzesi tarafından bilgi dökümü hazırlanmıştır.

Bilinen ilk Dromaeosaurus kalıntıları paleontolog, “Barnum Brown” tarafından 1914 yılında “Amerikan Doğa Tarihi Müzesi” adına yaptığı “Red Deer River” seferi sırasında bulunmuştur. Bu kalıntıların bulunduğu bölge günümüzde “Dinosaur Provincial Park”, Alberta, Kanada, müzesi sınırları içinde yer almaktadır. 24 santimetre uzunluğunda kafatası parçası, bir alt çene, iki dil kemiği, birinci metakarpal ve birkaç ayak kemiği parçası “AMNH 5356” serisi holotip sirkülerinin içeriğini oluşturmaktadır. Kafatasının burun kısmı fazlaca noksandır. Diğer birkaç kafatası parçası ve otuz izole diş Alberta ve Montana bölgesinden çıkarılan diğer bulgulardır.

“Dromaeosaurus: Dromaeosaurus albertenis” ismini ve türünü 1922 yılında “William Languages ​​Matthew” ve Brown vermiştir. Jenerik isim koşucu anlamına gelen (Modern Yunanca: δρομεύς) (dromeus) ve kertenkele anlamına gelen (Modern Yunanca: σαύρος) (sauros) kelimelerinden türetilmiştir. “Albertenis”, Alberta anlamına gelen özel isimdir.

Dromaeosaurus yedi farklı türle adlandırılmaktadır. Bugün daha çok benzerlik taşıdığı Dromaeosaurus , “albertensis” türünde sınıflandırılmaktadır. Ayrıntılı olarak incelenen ilk dromaeosaurid olmasına rağmen yetiştiği bölgedeki diğer küçük therepodalardan ender bulunur olanıdır.

Dromaeosaurus kısa ve ağır kemik yapısı, büyük kafatası, derin bir çene ve sağlam kalan dişleriyle kendi akrabalarının çoğundan farklıdır. Familyasındaki Saurornitholestese oranla dişleri daha çok aşınmıştır ve çene yapısı etleri yırtıp parçaladığını göstermektedir. Velociraptordan üç kat daha kuvvetli olduğu, iri keskin görüşe sahip gözlere, avlarını yakalarken çenesini ve arka uzuvlarındaki orak biçimindeki pençelerini kullandığı düşünülmektedir.

Utahraptor:

Utahraptor (Hintçe kökenli utah, ‘dağın tepesi’ ve Latince raptor, ‘hırsız’ kelimelerinin kombinazasyonu) tepelerin hırsızı adındaki 120-130 milyon yıl önce, Kretase Devri’nde yaşadığı tahmin edilen Ostrommaysorum dinozordur.

Fosillerine ‘tüy’ kalıntıları olmasa da kuvvetli filogenetik kanıtlara göre prehistorik dönem yırtıcı kuşlar gibi tüylerle kaplı olduğu düşünülmektedir ve bulgulara göre en büyük yırtıcı kuş unvanına sahiptir. Kretase döneminin Kuzey Amerika dinozorlarınnın çoğunun Avrupa ve Asya’da da benzer görünümlü muadilleri vardır. Utahraptor’dan biraz daha küçük ve daha yakın dönemde yaşamış olan (baş-kuyruk sadece yaklaşık 5 metre) Orta Asya’da kalıntıları bulunan Achillobator ile benzerlikleri söz konusudur. Dromaeosauridaeler içinde en büyük dinozordur Arka ayaklarının daha geniş pençelere sahip olması sürü halinde avlandığı, hızlı hareket ettiği düşünülmektedir.

Bir kaval kemiği, kafatası, pençeler, ve kuyruğa ait olduğu düşünülen parçalar Utahraptor’un rolotip sirkülerini oluşturmaktadır. Bu unsurların büyüklüğü bu türün Deinonychus’ tan iki kat daha büyük olduğunu düşündürmektedir. Diper dromaeosauridlerden Achillobator gibi ayaklarının ikinci parmak uçlarında keskin orak şeklinde pençeler bulunmaktadır. Pençe numunesinin bugüne kadar sağlan kalmış fosil uzunluğu 22 santimetredir, bunun normal halinde yaklaşık 24 cm. olduğu ön görülmüştür. Fosil analizleriyle 500–950 kg (1,000-1,900 pound) ağırlığında, 7 metre (23 ft) uzunluğunda çıkarımı yapılmıştır.Güçlü çene yapısı içinde keskin, testere biçimli dişler, dört hareket uzvunun her birinde üçer parmak ve iki ayağın her birinde orak biçimli pençeler, denge ve hızlı hareket imkanı sağlayan omurgaya bağlı uzun bir kuyruk, esnek eğri bir boyun ve büyük bir kafa ile tasvir edilmiştir.

İlk fosil kalıntıları 1975 yılında Kuzey Amerika, Utah’ın doğusundaki, Moab kasabası yakınlarındaki “Utah Dalton Wells Ocağı”nda “Jim Jensen” tarafından bulunmuştur, fakat fazla önemsenmemiştir. 1991 Ekim’inde “Carl Limoni” büyük bir ayak pençesi bulduktan sonra diğer fosil kalıntıları paleontolojist James Kirkland, Robert Gaston ve Donald L. Burge tarafından Cedar Point dağ oluşumu çevresindeki kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Radyometrik testleri Cedar Dağ oluşumundaki bu parçaların yaklaşık 124 milyon yıl önce çökelmiş olduğunu göstermiştir.

Utahraptor fosilleri koleksiyonunun büyük bir kısmının ev sahipliğini İsviçre, “Brigham Young Üniversitesi”, “Aathal Dinozor Müzesi” yapmaktadır. “CEU 184v.86” tipi numune ise “Doğu Utah Prehistorik Müzesi”ndedir.

1954 doğumlu, Eolambia, Jeyawati, Gastonia, Mymoorapelta, Nedcolbertia, Zuniceratops ve Diabloceratops türlerine isim vermiş Amerikan paleontolojist James Ian Kirkland, Gaston ve Burge tarafından türü Utahraptor ostrommaysorum olarak 1993 yılında sınıflandırılmıştır.

Bagaceratops:

Bagaceratops, “küçük boynuzlu yüz” anlamına gelen (Moğolca: Baga = “küçük”; Yunanca: ceratops = “boynuz yüz”), 80 milyon yıl önce Geç Kretase döneminde yaşamış ceratopsian türü bir dinozor cinsidir. Yaşam alanı günümüzde Moğolistan sınırlarında kalan topraklardır.

Bagaceratops oldukça ilkel bir anatomiye sahip küçük yapıya sahip bir türdür.

Yetişkin Bagaceratops cinslerinin uzunluğu 1 metre (3,3 ft), yüksek 50 cm (1.6 ft) ağırlıkları yaklaşık 22 kg. kadardır. En belirgin özelliklerinden biri alnında ve burnunun üzerindede ki boynuzların varlığıdır.

Bagaceratops ilk kalıntıları Moğol ve Polonyalı bilim adamlarından oluşan ortak bir ekip tarafından 1970’li yıllarda Gobi Çölü’nde keşfedilmiştir. Bagaceratops örneklerin bazıları şu anda Polonya’nın başkenti Varşova’da ki Paleobiyolojik Enstitüsü’nde sergilenmektedir. Kuzey Amerika ve Asya’da yaşamış olan dinozor türü papağan gibi gagalarıyla otçul dinozorlar grubuna aitti.

Tarbosaurus:

Tarbosaurus (anlamı: “endişe verici kertenkele”) yaklaşık 70 milyon yıl önce Geç Kretase Dönemi’nde Asya’da yaşamış bir tyrannosaurid theropod dinozor cinsi. Fosilleri Moğolistan’da bulunmuştur.

Birçok türü adlandırılmış olmasına rağmen, çağdaş paleontologlar geçerli olarak sadece Tarbosaurus Baturu tanımaktadırlar. Bazı uzmanlar bu cinsi Kuzey Amerika’daki Tyrannosaurusun bir Asya temsilcisi olarak görmektedirler. Tarbosaurus ve Tyrannosaurus eğer eş anlamlı değillerse bile en azından yakın ilişkili iki cins olarak kabul edilirler. Moğolistan’da bulunan başka bir tür olan Alioramus’un Tarbosaurus’un en yakın akrabası olduğu bazı uzmanlar tarafından düşünülmektedir.

En bilinen tyrannosauridler gibi, Tarbosaurus da yaklaşık altı ton ağırlığında, altmış adet büyük dişle donatılmış, iki ayağı üzerinde hareket eden büyük bir yırtıcıdır. Vücut büyüklüğüne göre orantısız küçük iki parmaklı ön ayaklara, benzersiz bir kilitleme mekanizmasına sahip alt çeneye sahip idi.

Tarbosaurus muhtemelen hadrosaur Saurolophus veya Sauropod Nemegtosaurus gibi diğer büyük dinozorları avlayan besin zincirinin en üstünde bir yırtıcı idi. Tarbosaurus’un çok iyi korunmuş eksiksiz kafatasları ve iskeletleri gibi fosilleri bulunmuş ve bu kalıntılarla onun filojenisi açısından bilimsel araştırmalarla kafatası mekaniği ve beyin yapısı üzerinde durulmuştur

Gorgozor:

Gorgozor (Gorgosaurus), geç Kretase döneminde Kuzey Amerika’da yaşamış bir dinozor cinstir.

Gorgozorların ön bacakları işe yaramazdı. Koşmak ve yürümek için uzun kaslı arka bacaklarını kullanırlardı. 75 milyon yıl önce yok oldular. Yok olan son dinozorlardandı. Etoburdu.

Bagaraatan:

Bagaraatan Moğolca “küçük avcı” anlamına gelen Geç Kretase döneminde yaşamış iki ayaklı theropod bir dinozor cinsi. Bu canlıya dair fosiller Moğolistan’da Nemegt Formasyonu’nda bulunmuştur. Bagaraatan yaklaşık 3-4 metre uzunluğa sahip bir dinozordu.

Örnek tür B. ostromi, Osmolska tarafından 1996 yılında tanımlandı. Ön kafatası kemik (ZPAL MgD-I/108) iskeleti “kuş benzeri” olarak tarif edilirken kafatasının kendisi ise birçok farklı teropod dinozor grublarının da sahip olduğu ortak özellikler sergiler. Thomas Holtz bu türü bazal tyrannosaurid olarak tanımlar. Coria ise troodontid (kuş benzeri iki ayak üstünde yürüyen bir dinozor grubu) olarak tespit eder ve Rauhut maniraptora (pençeli ellere sahip dinozorlar) grubuna dahil eder.

Tylocephale:

Tylocephale (Yunan τυλη anlamı ‘kallus’ veya ‘sert şişlik’ den, “şişmiş baş” anlamına gelen ve κεφαλη anlamı ‘kafa’) Geç Kretase Dönemi pachycephalosaurid türü dinozor bir cinsidir. Uzunluğunda 1.4 metre (4.6 ft) olduğu tahmin eilen otobur bir dinozor türüdür.

Tylocephale yaklaşık 75 milyon yıl önce, Kampaniyen aşamasında yaşadı. Moğolistan’ın Khulsan bölgesinde keşfedildi. Tipik türü 1974 yılında tanımlanmıştır.

Avimimus:

Avimimus, (anlamı: kuş taklitçisi), 85-75 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen hepçil bir dinozor türüdür.

1-2 metre boylarında ve 15 kg ağırlığındadır. Kuş benzeri bir dinozor olan Avimimus saatte 70 km hızla koşabilir. Dişsiz bir gagası, kısa bir kuyruğu ve uzun bacakları vardır. İki bacağı üzerinde yürür. Tüylü bir vücuda sahip olduğu tahmin edilir.

Bactrosaurus:

Bactrosaurus (anlamı “butlu kertenkele”; “baktron”: but + “sauros”: kertenkele) otçul bir dinozor cinsi olup 70 milyon yıl önce geç Kretase döneminde Çin’in doğusunda yaşamıştır. Bactrosaurusun Kretase döneminde yaşamış olması onu bilinen en eski hadrosaur türü (sorguçlu ve ördek gagalı dinozorlar) yapar. Bactrosaurus’a ait tüm ve eksiksiz bir iskelet bulunamamış olsa da Bactrosaurus, bu erken hadrosaurlar arasında hakkında en iyi bilinen tür olduğu için keşfedilmiş olması önemlidir.

ormal ve tipik bir Bactrosaurus 6 metre uzunluğunda ve dört ayak üzerinde durduğunda yaklaşık 2 metre bir yüksekliğe sahiptir. Femur uyluk kemiği 80 cm olup Bactrosaurus yaklaşık 1.1 ile 1.5 ton arasında bir ağırlığa sahiptir.

Bactrosaurus, erken dönemde Lambeosaurusun ilk akrabalarından olup birçok İguanodont benzeri özellikler gösterir. Örneğin gözle görünebilen her bir dişin hemen yanında sıralanmış olan gizli üç tane dişe daha sahiptir. Bunun yanında üst çene kemiği küçük yapılı olup bir Hadrosaur’a göre olağan dışı bir şekilde daha iri yapılıdır. İki ana hadrosaurid dinozor grubu arasında var olan ortak ve ara özellikler gösterdiği gibi erken bir İguanodon dinozor türünden evrilen atasal bir formu temsil eder.

Bactrosaurus daha önce İguanodontlar için de tipik olan, sorguca (baş üstünde yer alan ibiğe benzer yapı) sahip olmayan bir cins olarak tanımlanmıştır, ancak bu ilkel bir lambeosaurine için de olağan dışı bir özellik teşkil eder. Daha sonra Bactrosaurus’a ait daha belirgin olan başka fosil kalıntılarda ilerisi için sorguç yapısını oluşturacak olan temel bir yapı keşfedilebilmiştir.

2003 yılında ise Bactrosaurus’un fosilleşmiş iskeletlerinde hemanjiyom, dezmoplastik fibrom (lifli tümör), metastaz kanser ve osteoblastoma (kemik tümörü) gibi tümör yapılarına dair kanıtlara rastlanmıştır. Rothschild ve diğerleri bilgisayarlı tomografi ve floroskop görüntüleme yöntemlerini kullanarak dinozor omurgasındaki tümörleri test edebilmişlerdir. Brachylophosaurus, Gilmoreosaurus ve Edmontosaurus da dahil olmak üzere diğer Hadrosaur cinsi dinozorlarda da tümör testleri pozitif sonuç vermiştir. Aynı yöntemlerle 10.000’inden daha fazla sayıda fosil incelenmiş ise de tümörlere dair bulgular sadece Bactrosaurus ve onunla yakın akraba olan dinozorlarla sınırlı kalmıştır. Tümörlerin muhtemelen çevresel bir faktör veya genetik bir eğilim sonucu oluşmuş oldukları düşünülmektedir

İlk Bactrosaurus kalıntıları Çin’de Gobi Çölü’nde İren Dabasu Formasyonu’nda bulunmuştur. Bulunan bu fosiller kısmen 6 farklı B. johnsoni türünden bireylere ait olup toplanılan örnekler farklı yaşlardan oluşan bireylere ait bir gruptaki yavru ve yetişkinlerden oluşuyordu. Fosiller 1933 yılında Charles Whitney Gilmore tarafından tanımlandı ve bu yeni canlıyı sinirsel uzantının but şeklinde bir çıkıntıya sahip olması yüzünden butlu kertenkele yani Bactrosaurus adını verdi.

Henüz tam ve eksiksiz bir Bactrosaurus fosili bulunamamıştır ama buna rağmen Bactrosaurus Hadrosaurlar arasında hakkında en iyi bilinenidir. Bactrosaurus’un en iyi bilinen anatomik yapıları, onun kolları, pelvis kalça kemiği ve sorguçu eksik olmasına rağmen kafatasının büyük bir bölümüdür.

Archaeopteryx:

Archaeopteryx, kuşumsu bir dinozor, uçamayan tüylü dinozorlar ve modern kuşlar arası geçiş, cinsidir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı arası dönemde Archaeopteryx, paleontologlar ve popüler kitaplarca bilinen en eski kuş olarak kabul görmekteydi (Avialae grubu üyesi). İlerleyen süreçte Anchiornis, Xiaotingia ve Aurornis gibi daha yaşlı potansiyel avialanlar tanımlandı.

Archaeopteryx yaklaşık 150 milyon yıl önce Geç Jura döneminde Güney Almanya’da yaşadı. Yaklaşık olarak Avrasya saksağanı boyutunda olup, en büyük bireyleri muhtemelen bir kuzgun boyutuna ulaşabilen Archaeopteryx 0.5 m uzunluğa ulaşabilmekteydi. Küçük boyutu, geniş kanatları ve uçabilme veya havada süzülebilme yetenekleri olduğuna kanaat getirilmesine rağmen Archaeopteryx diğer küçük Mesozoik dinozorlarla, modern kuşlarla barındırdığından daha çok ortak özellik barındırmaktadır. Keskin dişli çene, pençeli üç parmak, uzun bir kemikli kuyruk, ileri derecede genişletilebilen ikincil ayak parmağı, tüyler (ki sıcakkanlı olduğuna işaret eder) ve çeşitli iskeletsel özellikleri gibi yönleri bilhassa dromaeosauridler ve troodontidler ile paylaşmaktadır.

Bu özellikler Archaeopteryx’i net bir şekilde uçamayan dinozorlar ve kuşlar arasında bir geçiş fosili adayı yapmaktadır. Bu nedenle Archaeopteryx sadece dinozorlar alanında değil aynı zamanda kuşların kökeni alanında yapılan çalışmalar için önemli bir role sahiptir. 1861 yılında bir tüyden yola çıkarak isimlendirilmiş ve aynı yıl ilk defa bütün halinde Arhaeopteryx örneği bulunduğu duyurulmuştur. İlerleyen süreçte on fosil daha gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu fosiller arasında farklılıklar olmasına rağmen birçok uzman bulunan fosilleri tartışmalı şekilde tek bir tür olarak tanımlamıştır.

Bu on bir fosilin çoğu tüy izleri barındırmaktadır. Fosillerdeki tüylerin gelişmiş bir formda (uçuş tüyleri) olması, tüylerin evriminin Geç Jura’dan önce başladığının ispatıdır. Archaeopteryx’in tür örneği, Charles Darwin’in Türlerin Kökeni kitabının yayınlanmasından iki yıl sonra keşfedilmiştir. Archaeopteryx Darwin’in teorilerini doğrulamakta ve bulunduğundan itibaren kuşların kökeni, ara geçiş formları ve evrim konuları için anahtar kanıt niteliğini taşımaktadır.

Eosinopteryx:

Eosinopteryx, bazal troodontid teropot dinozorunun soyu tükenmiş bir cinsidir. Tek bir tür olan Eosinopteryx brevipenna’yı kapsamaktadır.

Eosinopteryx brevipenna, bir yetişkin ya da alt-yetişkin bireyin neredeyse tam bir iskeletini temsil eden tek fosil örneği olarak bilinmektedir. Tür, 30 cm (12 in) uzunluğuyla bir kuş dinozor olmayan tür için oldukça küçüktür. Diğer birçok troodontidlerin aksine, burnu oldukça küçüktür, göz çukuru çapından daha küçüktür. Kanatları, Anchiornis ile aynı boyuttadır ve primer kanat tüyleri, humerus’tan (üst kol kemiği) daha uzundur. Küçük kanat genişliği ve kanatlarını çırpmasını sınırlayan kemik yapısı nedeniyle uçamamaktadır.

Yaklaşık 201 ila 145 milyon yıl öncesine ait bir dönemi kapsayan Jura Jeolojik Devrinden kalma kalıntılar için, Southampton Üniversitesi Omurgalılar Fosil Bilimi Bölümü’nden Doç. Gareth Dyke, şimdiye kadar kuşların atası olarak kabul edilen teropotlardan daha eski bir devirden kalma olduğunu belirtti.

GalGallimimus:

Gallimimus, Ornithomimidae familyasından fosil dinozor cinsi.

Gallimimus sürüleri bir zamanlar çöllerde birbirleriyle yarışırlardı. En hızlı dinozorlardan biriydi. Hafif vücutları, güçlü ama ince bacaklarıyla yarış atından bile daha hızlı koşabilirlerdi. Gallimimus = tavuk taklidi anlamına gelirdi ama bu dinozorlar tavuktan çok deve kuşuna benziyorlardı. Kafalarının iki yanında aynı kuşlarınki gibi büyük gözleri vardı.Bu sayede tehlikeyi önceden fark edip hızla kaçabiliyorlardı. Gallimimus böcekler, ufak hayvanlar, tırtıllar ve tohumlarla beslenirdi. Gallimimus yere yaklaşıp yiyeceğine ulaşmak için uzun kollarını kullanırdı. Saatte 70 km hızla gidebilirdi.

Borogovia:

Borogovia 70-65 milyon yıl önce geç Kretase Devrinde orta Asya’da yaşamış 2 metre (6 feet) uzunluğunda 13 kilogram (25 pound) ağırlığında etobur bir dinozordur.

Borogovia, tüm Troodontiden türlerinden daha narin ve hafiftir. Genelde diğer türlerin arka uzuv parmak uçlarında orak biçimli pençeler yoktur, onunkiler düzdür. Adını Lewis Carroll’ın saçma şiiri, Jabberwocky’deki ‘borogoves’ isimli kurgusal bir yaratıktan almaktadır. Gracilicrus ise Latince ‘çok ince’ anlamına gelen kelimelerden türetilmiştir. Bu küçük hızlı dinozorun iki ayağı üzerinde hareket ettiği ve tüylerle kaplı olduğu düşünülmektedir.

Fosil kalıntıları Polonya-Moğol ekip tarafından 1971 yılında Moğolistan, Bayankhongor’da Nemegt Oluşum bölgesinde bulunmuştur. Yakınlarındaki Altan Ula IV bölgesinden de Titanosauriers, Opisthocoelicaudia iskeletleri çıkarılmıştır. Türü 1987 yılında “Halszka Osmólska” tarafından belirlenmiştir. Arka bacak yapısı benzerliğiyle Saurornithoides, Borogovia’nın bir türü gibidir.

Troodon:

Troodon (anlamı: yaralayıcı dış), 76-70 milyon yıl önce yaşadığı varsayılan hepçil bir dinozor türüdür.

Boyu 2-4 metre arasında ağırlığı 50 kg’dı. Yapısı kuşların bacaklarına benzer çok uzun bacakları vardı. İki bacağı üzerinde yürürdü ve çok hızlı koşabilme yeteneği vardı. Gelişmiş işitme duyusu ve büyük gözlere sahipti. Gececildi ve muhtemelen bir terepoddu. Ayrıca en akıllı dinozordu.

Psittacosaurus:

Psittacosaurus, (anlamı: papağan kertenkele), Yaklaşık 119-98 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen bir dinozor türüdür.

1-2 metre boylarında ve otobur beslenme biçimine sahip bu türün ağırlığı 25 ila 80 kg arasında değişir. Hem dört hem de iki bacağı üzerinde yürür ve çok hızlı hareket eder. Boynuzumsu ve dişsiz bir gagası vardır. Ön bacakları arkadakilerden daha kısadır.

Azendohsaurus:

Azendohsaurus (anlamı “Azendoh kertenkelesi”) kalntıları Fas’ta bulunmuş otobur bir dinozor cindidir.

Fas’ta sadece çene parçaları ve dişlerinin bir kısmı bulunabilmiştir. İlk keşfinden Ornithischian veya prosauropod cinsinin bir üyesi olduğu kabul edildi.Yeni araştırmalar (Madagaskar keşfedilen yeni örnekler dahil) Azendohsaurus’un hiçbir dinozor türüne dahil olmadığını düşündürmektedir.

Örnek tipi 1972 yılında JM Dutuit tarafından tanımlanmıştır.İkinci tür, A. madagaskarensis, 2010 yılında tanımlanmıştır.

Bonatitan:

Bonatitan Arjantin’de yaşamış olan titanozor dinozorların bir cinsi. Bu dinozor geç Kretase devrinde yaşamıştır.

Türtipi Bonatitan reigi olup ilk kez 2004 yılında Martinelli ve Forasiepi tarafından tanımlandı. Bonatitan reiginın son ek ismi Arjantinli biyolog ve paleontolog Osvaldo Reig’in isminden gelir. Bu cinsin tanımlaması kuyruk bölgesindeki omurga ile bir kafatası parçasına dayanır.

Bonatitan’ ismini ünlü Arjantinli paleontolog José Fernando Bonaparte’den almıştır.

Chialingosaurus:

Chialingosaurus (Chialing kertenkelesi), Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yer alan Geç Jura Devri yataklarından Yukarı Shaximiao Formasyonu’nda bulunmuş Kentrosaurus’lara benzer stegosaur cinsi bir dinozordur.

Bulunduğu devir onu stegosaurların en eski türlerinden biri yapar, yaklaşık 160 milyon yıl öncesinde yaşamıştır. Bilim insanları Chialingosaurus’un otobur olduğunu ve yaşadığı süreçte bol miktarda yetişen eğrelti otu ve bir tür palmiye cinsi olan cycas ile de beslendiğini düşünmektedir. İsmini Çin’in güneyinde bulundan Chialing nehrinden almıştır. Boyu 4 metreye, yüksekliği 1,5 metreye, ağırlığı ise 150 kilograma ulaşabilir, önceki stegosaurlara göre biraz daha küçük boyuttadır.

Chialingosaurus, jeolog Kuan tarafından 1957 yılında, Quxian bölgesinde bulunmuştur. Chialingosaurus’un bulunan fosil kalıntıları çok eksik olmasına, hatta bu kalıntıların genç bir bireye ait olmasına rağmen, dinozor, kalıntılar bulunduktan 2 yıl sonra paleontolog C. C. Young tarafından tanımlanmıştır. 1969 yılında, Rodney Steel Chialingosaurus’un öteki stegosaurların erken atası olabileceğini belirtir fakat incelenen örneğin türü, Chialingosarus kuaninin bulunan tek iskelet parçası oluşu, orijinal materyale 1978 yılında “Chongqing Yerel Müzesi” tarafından eklemeler yapılmış olması bu kanının geçerliliğini güçleştirir.

Oviraptor:

Oviraptor (anlamı: yumurta hırsızı), 88-70 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen hepçil bir dinozor türüdür.

Boyu 1,5-2 metre civarında ağırlığı ise 25–35 kg arasında değişir. Saatte 70 km hız ile koşabilme yeteneği vardır. Papağana benzer başında ibiği ve dişsiz bir gagası vardır. Beyninin vücuduna oranı diğer dinozorlardan daha büyüktür.

Giganotosaurus:

Giganotosaurus (Latince: dev güneyli sürüngen), Geç Kretase döneminin erken Senomaniyen çağında (yaklaşık 97-99,6 milyon yıl önce) Güney Amerika’da yaşamış bir Theropoda cinsinden dinozordur.

En büyük etobur dinozorlardan olan bu türün bilinen bireyleri, Tyrannosaurus rex ve Carcharodontosaurus’tan biraz büyük, Spinosaurus’tan ise küçüktür. Holotipin toplam uzunluğunun 12,2 ile 12,5 metre arasında olduğu tahmin edilmektedir. En büyük örneğin uzunluğu ise yaklaşık 13,2 metre ve ağırlığı 6,5-13,8 ton arasındadır.

Giganotosaurus bölgesindeki en büyük yırtıcıydı. Sürüler halinde avlanmış olması muhtemeldir. Sauropod dinozorlara ait fosillerin Giganotosaurus kalıntılarıyla aynı yerlerde bulunması, onun büyük otoburları da avladığını düşündürmektedir

Giraffatitan:

Giraffatitan’ın anlamı “dev zürafa” olup günümüzden yaklaşık 150 milyon yıl önce Jura Devri’nde (Kimmerisiyen-Titoniyen aşamalarında) yaşamış ve sauropod dinozorlar grubu içinde yer alan bir cins ismi. Başlangıçta Brachiosaurus’un (B. brancai) Afrikalı bir türü olarak adlandırıldı. Giraffatitan yeryüzündeki yaşamış olan en büyük canlılardan biridir.

Giraffatitan, uzun boyunlu ve bacaklı, göreceli olarak küçük bir beyine sahip dört ayak üzerinde yol alan ve otçul olarak beslenen sauropod grubuna dahil bir dinozordu. Zürafaya benzer bir vücuda sahip olup ön ayakları ve boynu vücudunun diğer bölümlerine oranla çok uzundu.

Baş iskeletinde ön taraftaki gözleri çevreleyen uzun bir kemere sahip olup bu kemer kemikli burun delikleriyle diğer bazı boş deliklere bağlanmıştı ve tornavidaya benzer spatula tipi dişlere sahipti. Ön ayağındaki ilk parmakla arka ayağındaki ilk üç parmağı pençeliydi.

Geleneksel olarak göze çarpan yüksek tepeli baş iskelet yapısı tipik olarak sadece Giraffatitan brancainin de dahil olduğu Brachiosaurus cinsine ait bir özellik olarak görülmüştü ama bilinen Brachiosaurus kalıntıları içinde sadece Tanzanya’da bulunan türlerde bu özelliğin var olduğu saptandığı için Brachiosauruslar artık Giraffatitan cinsine dahil edilmiştir. Bunun yanında Brachiosaurus altithorax’un bu özelliği göstermemesi olasılık içindedir.

Uzun bir süre -Amphicoelias daha önce bulunmuş olduğu halde- Giraffatitan’ın yeryüzünde yaşamış olan en büyük hayvan olduğu düşünülmüştü. Birtakım titanozor örnekleri (örneğin Argentinosaurus, Puertasaurus ve Futalognkosaurus gibi) bulunduktan sonra Giraffatitanın en büyük dinozor olmadığı da ortaya çıkmıştır. Şu an Giraffatitan sadece en büyük Brachiosaur olarak bilinmektedir. Henüz tamamlanmamış fosil kanıtlara bakarak Sauroposeidonun da Giraffatitanı büyüklük ve ağırlık bakımından geride bıraktığı söylenebilir. Buna rağmen Giraffatitan şimdiye kadar tamamlanmış olan fosiller arasında hala en büyük dinozor olarak yer almaktadır. Tamamlanmış birçok fosil parçalara göre Giraffatitan’ın boyu 26 metre uzunluğundaydı.

Tarihsel olarak daha önce G. brancainin en az 15 ton en çok da 78.26 ton ağırlığında olduğu tahmin edilmiştir. Bu aşırı tahmini değerlerin şu an tam olarak doğru olmadıkları düşünülmektedir. Dale Russell ve ekibinin 1980 yılında yaptıkları en az 15 ton ağırlığa sahip olabileceği tahmini tüm vücudu yerine sadece küçük bir türün ön bacaklarına dayalı olarak yapılan ölçümler sonucu ortaya atılmıştı. Edwin Harris Colbert tarafından 1962’de yapılan en çok 78 ton tahmini ise zamana uymayan günümüzde eskimiş olan bir ölçüm metoduyla yapılmıştı. Kemik hacmi ile kas kitlesi ölçümlerini içeren bir modele dayalı olarak yapılan daha yakın zamanlı tahminlerde ise Giraffatitanın ağırlığı 23 ton ile 37 ton arası olarak ölçülmüştür

Giraffatitan brancai ilk kez 1914’te Alman paleontolog Werner Janensch tarafından 1909 ve 1912 yıllarında o zamanki adıyla Alman Doğu Afrikası olan Tanzanya’nın Lindi şehrine yakın Tendaguru Formasyonu’nda bulunan fosillere dayalı olarak Brachiosaurus brancai olarak adlandırılmış ve tanımlanmıştı. Bu dönemde beş farklı iskelet, iki kafatası, bazı ön ayak kemikleri, omurga ve diş gibi diğer kalıntılarla tanınıyordu. Bu tür günümüzden 145 ile 150 milyon yıl önce, Geç Jura Devri’nin Kimmerisiyen ve Titoniyen geçiş dönemlerinde yaşıyordu.

1988 yılında Gregory Scott Paul, Tanzanya’da bulunan Brachiosaurus brancai nin Kuzey Amerika’daki Brachiosaurus ile, özellikle gövde omurgasının oranları ile önemli farklılıkları gösterdiğini ve daha narin yapılı olduğunu tespit etti. Gregory Scott Paul bu farklılıkları kullanma yoluyla Brachiosaurus (Giraffatitan) brancai ismini verdiği yeni bir alt cins oluşturdu. Daha sonra 1991’de George Olshevsky, bu farklılıkların Afrikalı brachiosaur türlerin kendi başına bir cins oluşturabilecek kadar yeterli olduğunu öne sürdü ve bu yeni cinse dev zürafa anlamına gelen Giraffatitan adını koydu.

Giraffatitan kürek kemiği (HMN Sa9), Berlin Doğa Bilimleri Müzesi
Afrika ve Kuzey Amerika türleri arasındaki diğer farklılıklar 1998 yılında Kuzey Amerika’daki bir Brachiosaurus kafatasının incelenmesiyle gün ışığına çıktı. Neredeyse Afrika’dakilerden bir asır daha önce bulunan bu kafatası (Othniel Charles Marsh’ın daha önce Brontosaurusu inşa etmek için kullandığı kafatası] Brachiosaurus sp. olarak tanımlandı ve B. altithorax a da ait olabilir. Ön dişlerin şekli, Giraffatitanın sahip olduğu ayırt edici kısa burun ve yüksek tepeli kafatası özelliklerine kıyasla ondan daha uzun ve içi daha az boş olması gibi bazı özellikleri bakımından bu kafatası Camarasaurusa daha yakın görünmektedir.

Giraffatitanın ayrı bir cins olarak sınıflandırılması başlangıçta diğer paleontologlar tarafından büyük ölçüde takip edilmediği gibi iki türün titizlikle yapılmış bir karşılaştırılması olarak da destek görmedi. Ancak 2009 yılında Michael Taylor buna dair detaylı bir karşılaştırma yaptı ve bu çalışmalarını yayınladı. Taylor bu çalışmasında Brachiosaurus brancainin hemen hemen karşılaştırılabilen her kemikte büyüklük, yapı ve sahip olduğu oranlar bakımından B. altithoraxtan farklılık sergilediğini gösterebilmiştir. Bu çalışma sayesinde ortaya çıkarılan farklılıklar Giraffatitanı ayrı bir cins olarak yerleştirilip sınıflandırılmasını geçerli kılmıştır.

Diğer sauropodlar gibi Giraffatitan da, sahip olduğu ağırlık ve büyüklük göz önünde tutulursa göreceli olarak küçük bir beyne sahipti. Giraffatitanın beyni yaklaşık 300 cm³ kadardı. 2009 yılında büyüklük tahminlerine dayalı olarak yapılan bir araştırma Giraffatitanın beyin ile vücut kütle oranı (zeka olasılığının kaba bir tahmini) 0.62 veya 0.79 olarak hesaplanmıştır. Bunun yanında Giraffatitan, kalça üzerinde yer alan ve bazı eski kaynaklarda yanıltıcı olarak “ikinci beyine” işaret eden spinal kord (omurilik) genişliği bakımından diğer sauropodlar ile de benzeşmektedir.

ğer Giraffatitan endotermik yani sıcakkanlı bir dinozor ise sahip olabileceği tam büyüklüğe ulaşması yaklaşık 10 yıl alacaktı. Eğer poikloterm yani değişkensıcaklı bir canlı ise bu süre 100 yıl olarak tahmin edilmektedir. Sıcakkanlı bir canlı olarak Giraffatitanın günlük enerji ihtiyacı muazzam büyük olacaktı; bu durumda günde ~182 kg’dan daha çok yemek yeme ihtiyacı doğacaktı. Eğer Giraffatitan tam bir soğukkanlı veya vücut ısısını cüsse büyüklüğüne bağlı olarak düzenleyen pasif bir endoterm ise günlük enerji ihtiyacını karşılamak için çok daha az besine ihtiyaç duyacaktır. Bazı bilimciler Giraffatitan gibi dev boyutlu dinozorların gigantoterm olabileceklerini öne sürmüştür.

Giraffatitanın burun deliklerinin baş iskeletindeki yerleşim şekli ve konumu, özellikle Witmer’in 2001 yılında Science dergisinde buna dair hipotez olarak öne sürdüğü beş farklı kafatası bölgesi birçok tartışmanın kaynağı olmuştur. Aynı zamanda Giraffatitan gibi farklı sauropodların bir hortuma sahip olabileceğine dair hipotezler de öne sürülmüştür. Giraffatitan dahil dar burunlu hiçbir sauropod dinozorun olmayışı gerçeği bu tür hipotezleri daha ziyade çürütme eğilimindedir. Bir hortumun olmayışına dair daha güçlü bir kanıt Giraffatitanın aşınmış dişlerinden ve aşınma şeklinden elde edilmiştir. Giraffatitan dişlerinin aşınma şekli, onun hortumla yaprakları çekerken zaten yaprakların önceden yırtılmasından veya ağaç dallarının kırılmasından oluşan aşınma şeklinden ziyade bu aşınmanın bitki ve otları bizzat dişleriyle sökerek veya ısırıp çiğneyerek oluştuğunu göstermektedir.

Giraffatitan’ın koca burun deliklerine karşılık gelen nostril yapısı uzun süre için başın üstünde yer aldığı düşünülmüştü. Son birkaç 10 yılda bilimciler bu dinozorun nostril burun deliklerini şnorkel (hava alma borusu) olarak kullandığına ve onun ağır vücudunu desteklemek için zamanının büyük bir kısmını su altında batmış bir şekilde yatarak geçirdiğine dair bazı hipotezler ortaya koymuşlardır. Şu anki bilimsel konsensüs ise bu dinozorun tam bir kara hayvanı olduğu yöndedir. Yapılan çalışmalar su basıncının bu hayvanın su altında yatar vaziyette etkili bir şekilde nefes almasını engelleyeceğini ve ayaklarının suda işe yarayabilmesi için çok dar olduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanında Lawrence Witmer’in 2001 yılında yaptığı yeni çalışmalar burun deliklerin göz hizasıyla aynı yükseklikte yer aldığını ve burun deliklerin de yine burun ucuna yakın olduğunu göstermiştir.

Berlin Doğa Bilimleri Müzesi’nde halka sergilenen ünlü ve tanınmış Giraffatitan brancai örneği, Guinness Rekorlar Kitabı’nda da belgelendiği ve belirtildiği gibi gerçekten dünyada sergilenmiş olan en uzun ve en büyük iskelet rekoruna sahiptir. 1909’dan başlayarak Werner Janensch Afrika’da Tanzanya’da G. brancai örneğine ait olan birçok ek parçalar bulmuş ve sonunda bugün gördüğümüz bu eksiksiz iskeleti başarılı bir şekilde inşa edebilmiştir.

Argentinosaurus:

Argentinosaurus (“Arjantin kertenkelesi” anlamında), şimdiye kadar yaşamış en iri kara hayvanı ve otçul bir dinozordu.

Güney Amerika kıtasının adalarında orta Cretaceous döneminde yaklaşık 100 milyon yıl önce yaşamıştı.

Yükseklikleri 30-35 metre arasında idi. Bu otobur türün en güçlü saldırısı, tıpkı Brachiosauruslar gibi ön ayaklarını yukarı kaldırıp başka bir dinozorun üstüne basarak öldürmektir. Argentinosaurus Arjantin Guillermo Heredia tarafından keşfedilen ilk titanosaur sauropod dinozor cinsi.Jenerik ismi keşfedilmiş olduğu ülke (“Arjantin” Latin argentum türetilmiştir) ifade eder.Dinozor orta Kretase Döneminde, yıllar önce 97 ve 94 milyon arasında bir Güney Amerika daha sonra ada kıta yaşadı.

Özellikleri

Yükseklik: altı katlı binanın büyüklüğü yaklaşık 70 feet (21.4 metre).

Uzunluk: 120 feet (36.6 metre) uçtan uca üç uzun okul otobüsü.

Ağırlık: 100 ton

Dönemi: Geç Kretase

Dicraeosaurus:

Dicraeosaurus, yaklaşık 141-195 milyon yıl önce Doğu Afrika’da yaşamış bir dinozordur. Adının anlamı çatallıkertenkeledir. Bu ismi omurgalarında bulunan çatallardan dolayı almıştır. 6 metre boyunda ve 13-20 metre uzunluğunda olan Dicraeosaurus bitkilerle beslenirdi.

Dicraeosaurus’un keşfi Tanzanya’da 1907 yılında çok sayıda dinozor kemiğine rastlanmasına dayanır. Nehir ağzında birçok dinozor ölmüştü ve aralarında o zamana kadar bilinmeyen türler de yer alıyordu. Bunlardan biri de Dicraeosaurus idi. Keşfi bu tarihe ulaşsa da, adının verilmesi 1935’te gerçekleşti.

Ormanların derinliklerindeki çatallıkertenkele, bitki ve tohumları yiyerek beslenirdi. Bu uzun boylu dinozorun ince, kırbaca benzeyen bir kuyruğu, uzun ve kalem gibi ön dişleri ve ince uzun bir boynu vardı.

Çatallıkertenkelenin başı gövdesine göre oldukça küçüktü. Ayrıca gözleri ve burun delikleri de küçük sayılırdı. Bir otobur olarak büyük etobur dinozorlar tarafından saldırıya uğradığı tahmin edilmektedir. Kendisini savunmak için zırhlı bir derisi ve keskin pençeleri yoktu. Ancak kuyruğunu kırbaç olarak kullanabilirdi. Bilim adamları, çatallıkertenkelenin düşmanlarından kaçacak kadar hızlı koşabildiğini düşünmektedir.

Maiasaura:

Maiasaura (Antik Yunanca: “μαία + σαύρα” “Sevecen anne kertenkele” anlamına gelir) Geç Kretase Dönemi’nde (Orta-Geç Kampaniyen Dönemi) yaklaşık 76 milyon yıl önce yaşamış büyük ördek gagalı bir dinozor cinsidir.

Şu anda ABD’nin Montana eyaletine karşılık gelen bölgede yaşamıştır.

Megapnosaurus:

Megapnosaurus (anlamı: “büyük ölü kertenkele”; Modern Yunanca: μεγα= “büyük”, Modern Yunanca: απνοος= “boğulmak”, Modern Yunanca: σαυρος= “kertenkele” kelimelerinin kombinasyonudur) Coelophysidae Theropoda familyası üyesi , daha önceden Syntarsus olarak (Raath, 1969) tanımlanmış Jura Devrinde 200-195 milyon yıl önce Kuzey Amerika kıtasında yaşamış bir dinozordur.

3 metre ( 10 feet) uzunlukta, yerden 80 cm yükseklikte arka iki uzvu üzerinde hareket eden, uzun parmaklı 30 kg (66 lbs) ağırlığında olduğu düşünülen etobur Afrika ve Güneybatı ABD bölgesinde erken Jura Devrinde 200-190 milyon yıl önce yaşamıştır. Uzun bir boyun, kanca yapılı bir çene zayıf kemik yapısıyla kuzeni Dilophosaurusa benzemektedir. Bu kanca çene zayıf vücut yapısıyla muhtemelen canlı av yakalaması zor oluyordur diye düşünen paleontologlar çöpçü anlamına da gelen “Megapnosaurus” kelimesini tür olarak uygun görmüşlerdir.

Afrika’nın güneyindeki Zimbabve’deki Jurassic Ormanı kayalıklarında bulunan “Coelophysis bauri” türüne çok benzeyen, bir grup örnek 1969 yılında M. Raath tarafından “Syntarsus rhodesiensis” olarak adlandırılmıştır. Raath, yeterli kanıt olmaksızın, örneklerin yırtıcı bir kuş cinsi olduğunu söylemiştir. Syntarsus zaten “colydiine böceği” için kullanılmış olduğu için sonradan, Michael Ivie, Adam Slipinski ve Piotr Wegrzynowicz tarafından “Megapnosaurus” olarak değiştirilmiştir. Türe Paul tarafından 1993 yılında “Syntarsus colberti”, 2000 yılında Downs tarafından Afrika örneklerine dayanarak “Coelophysis rhodesiensis” tanımlaması yapmıştır.

Bristowe ve Raath (2004)“Megapnosaurus (Syntarsus) rhodesiensis” olarak adlandırmıştır.

Kuzey Arizona Alt Jura Kayenta Formasyonundan çıkarılan NMNH 4424 holotip sirküler kalıntılar “Megapnosaurus (Syntarsus) kayentakatae” olarak tanımlanmıştır (Rowe, 1989; Tykoski, 1998). Erken Jura devrine ait Zimbabwe ve Arizona’dan çıkarılan bu iki örnek “Megapnosaurus (Syntarsus) rhodesiensis” ve “Megapnosaurus (Syntarsus) kayentakatae”nin çok küçük farklara sahip olmakla birlikte aynı morfolojiye sahip oldukları belirlenmiştir (Holtz, 1998). “Coelophysis bauri” türünün AMNH 7227 holotiplerinin bu örneklere çok benzer olması paleogların kafasını daha da karıştırmıştır.

Ornithomimus:

Ornithomimus adı “kuş taklidi” anlamına gelir. 3–5 m uzunluk, 7m yüksekliktedir.

Bugünkü Kuzey Amerika olan yerde Geç Kretase döneminde (75-65 milyon yıl önce) yaşamış bir dinozor cinsidir. Üç parmaklı ayağı, uzun ince ön bacakları, uzun boynu ve kuş benzeri kafasıyla belirgindir. İki ayak üzerinde hızlı hareket eder.

Pamparaptor:

Pamparaptor, Kretase döneminde yaşamış ve soyu tükenmiş olan bir dinozor türüdür.

Sürüler halinde avlanırlardı. Fosilleri Marsh tarafından 1850´de bulundu. En az bilinen dinozorlardandır. 14 METRE uzunluğa erişir. Ağırlığı 4 ton, yüksekliği 50 santimetredir (yeni doğan bir bebeğin boyu). Kendine has bir özelliği vardır: Çenesini balta gibi kullanıp avına vurup düşürmek. Kendine has bir başka özelliği balta vuruşu ısırığıdır.

Pamparaptor, tuhaf gözükmez. “S” şeklinde bir boynu vardır. Pençelerinden biri yukarı kalkıktır. Saatte 150 kilometre hızla koşar. 5 türe ayrılır: P. Robenson, P. Edmond, P. Alba, P. Any, P. Veloci. Oldukça güçlüdür. Sırtında 2 sıra dikeni bulundurur. Bu dikenleri kur yapmak için kullanır. Günlük yaşamları fok balıklarınınkine benzer. Çok iyi yüzen az sayıda kara dinozorundan biridir. Sürüler halinde avlandıkları için dev Sauropodları (Brontosaurus, Argentinosaurus ve Sauroposeidon gibi) avlayabilirler. Ancak bu sürüler çetelere benzer. Hem birbirleriyle, hem de diğer tüm etoburlarla kavga ederler. Günümüz hayvanları gibi bölge belirlerler. Çok zekidirler. Kendilerine has av stratejileri vardır.

Stratejilerinden beşi biliniyor:

40 bireyi olan sürüler tarafından kullanılır. 4 taraftan onarlı gruplar halinde saldırılır. (Ceratopsinaeler için). Diğer tekniklerde sadece sayı değişir. 1906’da tanımlandı, o yıldan beri zarar görmemiş, tırnağı bile eksik olmayan 6 fosil, bir kafatası ve bir kavalcık kemiği bulundu. Marsh tarafından yalanlanan 3 tür vardır: P. Jerry, P. Tom, P. Xuatzelcoatlus.

40-1000 arası sayıda bireyden oluşan sürüleri vardır. Kışın kürkleri çıkar. Kendilerine yuva olarak bir mağara seçerler. Kurtlar gibi liderleri vardır. Dünyanın her yerinde yaşadılar.

Pedopenna:

Pedopenna, 1. telekli bir dinozordur. Bacaklarındaki kuş benzeri iskelet yapısı ve ayaklarındaki uzun, tüylü telekleri ile dikkat çeker

Dört ayaklı sürüngenlerden memelilere geçiş aşamasını gösteren forma örnektir.

Pentaceratops:

Pentaceratops bir otoburdu kendi dişlerini keskinleştirerek onun dönemindeki etoburlar’dan korunuyordu.Üç boynuzu vardı ve kafası’nın üstünde 1 metre genişliğinde koruyucu bir kıvrım vardı.İçi boş olan bu kıvrımın dışı deriyle kaplıydı.

Boyu yaklaşık olarak 3 metre ve ağırlığı ise 8.000 kg ve uzunluğu’da 8 metreyi bulurdu.

Sarcosaurus:

Sarcosaurus 205-190 milyon yıl önce Erken Jura Devrinde Avrupa ana karasında yaşamış kalıntıları İngiltere, Leicestershire’de bulunmuş etobur bir dinozordur. 1921 yılında SL Wood tarafından Barrow-on-Soar yakınlarında bir grup iskelet bulunduğunda, Charles William Andrews (1866-1924) tarafından türü belirlenmiştir. 2007 yılında referans alınacak fazla fosil ve kalıntı olmadığı için paleontolog D. Naish ve D. M. Martill tarafından Sarcosaurus andrewsi türü olarak nomen dubium ilan edilmiştir.

Jenerik ismi etçi kertenkele anlamına gelir ve Yunanca kökenlidir. Yaklaşık 3 m (10 ft) baş-kuyruk uzunluğuna sahip, 70 kg (150 lb) ağırlığındaki Sarcosaurus’un, büyük başlı ve kuyruklu iki ayağı üzerinde hareket sağlayan bir dinozor türü olduğu ön görülmüştür. Anatomik özelliklerinin belirlenmesi için kaynaklar yetersiz kalmıştır. Batı Avrupa’da yaşamış Theropoda etobur dinozorlarına göre büyük bir yapıya sahiptir. Aynı dönemlerde yaşamış Ceratosaurus , Dilophosaurus ya da Liliensternus türlerine göre daha az kalıntı ve fosili bulunmuştur

1908’de İngiltere, Stratford, Wilmcote yakınlarında bulunan BMNH R3542 sirkülü 445 milimetre uzunluğunda bir kaval kemiğine dayanarak önce “Arthur Smith Woodward” tarafından, sonrasında “Friedrich von Huene” tarafından 1932 yılında ikinci tür, “Sarcosaurus andrewsi” türetilmiştir. Akıl karıştırıcı durum von Huene’un aynı fosili “Magnosaurus woodwardi” türünü tanımlayınca oluşmuştur. 1974 yılında S. andrewsi olarak tekrar sınıflandırılmıştır

Bu iki ayaklı etobur yırtıcının BMNH 4840/1 holotip sirkülerine göre kısmi pelvis (kalça), femur (uyluk kemiği), ve bazı omur kemikleri dahil olmak üzere birkaç kemik parçası bulunmuştur. 1921 yılında Andrews tarafından Sarcosaurus woodi olarak tanımlanmıştır. Sonrasında şüpheli tür adayı olmuştur.

Tyrannotitan:

Tyrannotitan Arjantin’de keşfedilen Erken Kretase döneminin büyük etobur iki ayaklı dinozor cinsidir.

Tyrannotitan chubutensis 2005 yılında Fernando E. Novas, Silvina de Valais, Pat Vickers-Rich, ve Tom Rich tarafından tanımlandı. Fosiller Arjantin’de La Juanita Çiftliği’nin, 28 kilometre (17 mil) kuzeydoğusun da bulundu. Yaklaşık 121 milyon yıl önce yaşadıkları ön görülür. Hayvanın uzunluğu 12,2 metre (40 ft) ortalama olarak tahmin edilmektedir. turkcemalumatlar dinozor bilgiler-dinozorlar

Tyrannotitan hakkın da çok az bilgi bulunmaktadır. Fosilleri sadece dört sayfalık bir açıklama ile yayınlanmıştır. Dişleri yakın akrabalarına benzerlik gösterir ve bıçak gibidir.

Zalmoxes:

Zalmoxes Romanya da bulunmuş Üst Kretase dönemine ait bir dinozor cinsidir.

Bu türün İguanodon’ların akrabaları oldukları tahmin edilir. Bulunan iskeletlerin çoğunluğu kuyruk, el ve ayaklardan oluştuğundan hakkında yeterli bilgi yoktur.

Bir Cevap Yazın