
Köpekler ise umuma aittir ve sahipleri yoktur. Herhangi bir belirli evi değil de yaşadıkları mahalleyi beklerler ve sokağa atılan süprüntülerle beslenirler. Köpekler için bu tarz tutumlarına rağmen civarda yavrularıyla yaşayan dişi bir köpek varsa onun yanına gider ve ona kemik, süt ve ekmek parçaları vererler ve bunu iyi bir amel olarak görürler. Onların kendileri gibi şuur sahibi bir varlığa, tam emin bir şekilde söylüyorum ki, en azından bir hrıstiyana vermediklerini bir sokak hayvanına verdikleri için onları itham ettiğim zaman bana şu cevabı verdiler: “Akıl her bir maksada yarayan bu şerefli alet, insana Allah tarafından verilmiştir. Fakat insan ona verilen bu hediye’yi suistimal ediyor ve bu yüzden de başına gelen müsibetlerin çoğu onun kendi hataları nedeniyledir, bu yüzden de şefkat’i daha az hak ediyor. Diğer taraftan ise Allah hayvana belirli doğal dürtüler ve şehvet dışında bir şey vermemiştir, bu yüzden de hayvanların onlara tabi olmak dışında bir seçimleri yoktur, bu nedenden dolayı da onlar beşer yardımına ve şefkatine ihtiyaç duyuyorlar. İşte bu nedenle bir hayvanın eziyet edilerek öldürülmesi veya çektiği acıdam zevk alınması Türkleri hiddete boğar.

Buna örnek olarak bir Venedikli kuyumcunun başına gelenleri anlatabilirim. Bu adam kuş tutmaya meraklıydı. Yakaladıkları arasında guguk kuşu büyüklüğünde ve benzeri renkte bir kuş vardı. Kuşun gagası küçük olmakla beraber gırtlağı çok büyük ve genişmiş. Ağzını açmaya zorlandığı zaman içine bir insan yumruğu sığabilirmiş. Kuyumcu şakacı bir adamdı. Kuşun bu garipliğine şaştığı için onu evinin giriş kapısı üstüne kanatları iki yana açık olarak bağlamış, ağzını da açık tutmak için çenesinin ortasına bir tahta parçası yerleştirmiş. Sokaktan geçen Türkler durup başlarını kaldırarak kuşa bakıyorlarmış. Fakat onun canlı olduğunu ve kımıldadığını görünce haline acıyıp bu zararsız kuşa böyle azap vermenin suç olduğunu söylemişler. Kuyumcuyu evinden çağırtıp ensesinden tutarak ağır suçlara bakan hâkimin huzuruna çıkarmışlar. Hâkim adama sopa cezası vermek üzereyken Venedik tebaasının adli işleriyle uğraşan Venedik Balyosu’ndan bir haberci gelip suçlunun kendisine teslim edilmesini istemiş. Hâkim iyi kalpli biriymiş ve davayı halletmeye hazırmış, ama Türklerin itirazları karşısında bu talebi güçlükle kabul edebilmiş. Kuyumcu da böylece kurtulmuş. Kendisi sık sık ziyaretime gelirdi. Bütün olanları ve nasıl da korktuğunu anlatması beni çok eğlendirdi. Görmem için kuşu da getirmişti. Onu size daha önce tarif etmiştim. Bu kuş geceleri uçar ve ineklerin memelerini emermiş. Sanırım eskilerin keçiemen dedikleri kuşun aynısı. İşte Türkler her cinsten hayvana böyle davranıyorlar, özellikle de kuşlara…”
Ogier Ghislain de Busbecq , “The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq: A Biography”, s. 114-116.