Uygarlık İyi Bir Şey Midir?
Uygarlık, bilimi, sanatı, teknolojiyi, bunlara bağlı olarak rahat ve konforlu yaşama koşullarını getirmiştir. Fakat madalyonun bir de öteki yüzü vardır. “Uygarlık” sözcüğünün bir anlamı, davranışlarda ve düşünüşte incelme olmakla birlikte, uygarlık barbarlığı ve vahşeti yok etmemiştir. Tersine bilimin ve teknolojinin sağladığı imkanlarla zulmün ve vahşetin boyutlarını daha da artırmıştır: Savaşlar daha kanlı ve öldürücü olmuş, doğal çevre daha çok tahrip edilmiştir. Ayrıca, uygarlık, kalabalık insan gruplarının sıkışık bir biçimde bir arada yaşamasına, insanlararası ilişkilerin yapaylaşmasına, gıda kaynaklarından uzak yaşamaya, salgın hastalıkların daha çabuk yayılmasına, servetin belirli ellerde toplanmasına yol açmıştır.

Bazı düşünürler, uygarlığın bu yönünü önplana çıkarmışlardır. Örneğin, Montaigne (1997, “Yamyamlar Üstüne”) ve Rousseau gibi düşünürler vahşilerin uygarlara göre daha doğal, sade ve mutlu olduklarını savunurlar. Rousseau’ya (1989) göre, uygarlığın temel ürünleri olan bilimler ve sanatlar, insanların güzel olmayan, kötü eğilimlerinden doğmuştur. “Astronomi hurafelerden; belagat hırstan, kinden, dalkavukluktan, yalandan; geometri cimrilikten; fizik boş bir meraktan ve hepsi birden, hatta ahlak bile, insanın kendini beğenmesinden doğmuştur.”
Bilimlerin ve sanatların gelişmesi insanlar arasında yapmacık bir inceliği yaygınlaştırmış; lüks düşkünlüğünü, zevk ve sefakati, kibiri ve kendini beğenmişliği artırmış; doğallığı, vatan aşkını ve kahramanlığı yok etmiştir. Matbaa bilimleri ve sanatları yayarak bu kötülükleri yaymıştır. Kısacası, bilimlerin ve sanatların gelişmesi hiçbir toplumda insanların gerçek mutluluğuna bir şey katmamıştır, onların ahlakı bozmuş ve zevklerini berbat etmiştir. Oysa vahşi olarak nitelendirilen doğal insanlar ise belki kaba fakat samimi, sade ve doğal bir yaşam sürmüşlerdir.
Rousseau’nun bu bakış açısını 19 Yüzgolda uygarlığın sığ ve maddiyatçı olduğunu ve tarıma dayalı doğaya uygun yaşamayı savunan Thoreau gibi transandantalisler (Amerikan Aşkıncıları) , 20.yüzyılda uygarlığın doğayı sömürdüğünü ve tahrip ettiğini ve doğayla uyumlu sade bir yaşamı savunan çevreciler tarafından sürdürülecektir.
Kaynak: Pegem Akademi Uygarlık Tarihi, Sayfa 36