Site icon Türkçe Malumatlar

Titanikten Daha Büyük Deniz Kazaları Oldu!

Tarihte en çok can kaybına neden olan deniz kazası sanıldığı gibi Titanik faciası değildir. Hatta Titanik gemisinin batışı ile ölen 1514 kişiden çok daha fazla kişinin öldüğü / kaybolduğu 8 kaza daha var.

Batırılışı ile birlikte en çok can kaybına neden olan geminin ismi Wilhelm Gustloff dur. 30 Ocak 1945 günü bir sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek batırıldığında, hastane gemisi işaretleri ile 9 binden fazla Nazi askeri personeli ve bölgede yaşamakta olan Alman sivili doğu Polonya’dan Rus ordusundan kaçırıyordu. Bunlardan en az 7300 kadarı kayıtlara göre 4 derece denizde donarak / boğularak öldü. Wilhelm Gustloff’u, “Anavatan”, “Sovyetler Birliği””Halk” ve “Önder Stalin” diye isimlendirdiği dört torpil ile batıran denizaltının kaptanı Alexander Marinesko seferden döndüğünde bu büyük kahramanlığı için madalya alacağına ve meşhur olacağına emindi. Gerçekten de şöhret onu buldu. Gazeteler, o torpillere “ateş” emrini verdiği saatlerde, bir kaç gün önce bir genelevde sarhoş bir biçimde rezalet çıkardığını yazmıştı, taltif edileceğini zannederken rütbesi donduruldu.

Gemi kazaları konusu ile ilgili çok film yapılmıştır ama bizim kuşağın en çok bildiği film 1997 yapımı Yönetmen / senarist James Cameron’un 11 Oscar ödüllü “Titanic” dir.

O filmde aklımdan hiç çıkmayan sahne gemi batarken gemi orkestrasının yolcuları sakinleştirmek için bir müzik parçası çalması sahnesidir. Filmde baş kemancı Wallace Hartley* durumun kötüleştiğini görünce önce neşe ile başladığı müziği ağırlaştırıyor, ve “Nearer my god to thee”(Tanrım, senin yakınına geliyorum) ilahisini çalmaya başlıyor.

Filmde müziğin arka planında gemi batarken garip davranışlarda bulunan yolcular gösteriliyor. Seyirci hayretler içerisinde, sular, odalarında yükselirken yataklarına uzanıp birbirlerine aşkla sıkı sıkı sarılarak öpüşen 70-80 yaşlarında bir çifti, korkmuş çocuklarını ağlayarak ninni söyleyerek uyutmaya çalışan bir anneyi ve ayakta zor dururken bile büyük bir özenle ciddi ciddi guguklu saatini kurmaya çalışan bir ingiliz centilmenini izler.

Filmde olmayan ama kayıtlara geçmiş olan bir diğer garip davranış da geminin şef aşçısı Charles Joughin’in anılarnda görülür. Gemi çatırdayıp batarken filikalarda kendine ayrılan yere gitmeyip “Nasıl olsa kurtuluş yok” diye düşünmüşp sefaradların “Muera pato muera arto” (Kaz ölecekse bari tok ölsün) deyimine uygun olarak geminin barına gitmiş, gözüne diktiği 50 yıllık çok kıymetli bir konyak şişesini almış ve hep hizmet edip özendiği yolcular gibi güvertede bir şezlonga uzanıp keyifle gemi batana kadar içmiş. Tarihin garip cilvesi kanına karışan onca alkol Joughin’i soğuk sularda donmaktan kurtarmış ve sonra da 1956 ya kadar yaşayıp bu öyküsünü anlatmış.

1912 yılındaki Titanic faciasından bu yana dünyanın her yerinde yolcu gemilerine binen yolculara biner binmez eğitim verilir. Alarm çaldığında ne yapmaları gerektiği uygulamalı olarak öğretilir ve çeşitli senaryolara uygun biçimde ayrıntılı olarak önceden hazırlanmış uyarılar yapılır.

Bu uyarılar, 13 Ocak 2012 tarihinde bir resif ile çarpışıp, yan yatarak karaya oturan İtalyan bandıralı Costa Concordia gemisi yolcularına da önceden yapılmıştı. Bereket versin o kazada can kaybı çok düşüktü ama kaza esnasında geminin her yanından kayıt alan kameralar sosyal psikoloji bilimine paha biçilmez veriler kazandırdı.

Kameraları izleyen bilim adamları, yolcularda aşağıdaki davranışları gözlemlediler;

İlk uyarılar geldiğinde;

* Büyük bir çoğunluk gelen uyarıları ve haberleri hepten reddettiler. Hiç bir tedbir alınması gerekmediğine kendilerini inandırıp gelişmeleri görmezden geldiler.

* Bir grup yolcu uyarıyı duyunca dondu kaldı. Ne yapacaklarını bilemediler, atalet içerisinde izlemeye başladılar.

* Bir grup kendilerine daha önce verilmiş olan eğitimin gereklerini yerine getirmeye çalıştı ama endişe ve heyecandan bütün uyarıları karıştırdığı için oradan oraya koşmaya başladı. Çoğu gemi içerisinde kayboldu. Kendi kamarasının yerini bile hatırlamayanlar oldu.

Gemi yan yatmaya başlayınca;

* Yetkililer çelişkili emirler vermeye başladılar.

* Yolcular arasında bağıranlar ağlayıp sinir krizleri geçirenler oldu.

* Çıkış kapılarına, oraya buraya koşanlar oldu

* Bulunduğu yerde oturup sessizce talimatları bekleyen küçük bir azınlık da vardı.

* Üniformalı her görevliyi hatta kendinden yaşlı ve sakin duran herkesi durmadan soru yağmuruna tutanlar oldu. Öyle garip sorular sorulduğu gözlemlendi ki sanırsınız ki soru soran gemi inşa mühendisi olmaya karar vermişti.

* Durmadan espri yapan ve kahkahalar atan bir kaç grupçuk da oluştu. Bunlar arasında kadeh tokuşturanlar bile oldu.

* Eşyalarını toplayıp onlara can simidi gibi sarılanlar oldu. Bir iki kişi başkalarının kamaralarına girip bir şeyler aldı ya da geminin objelerinden bazılarını kendi eşyaları arasına tıkıştırdı.

Gemi devrilirken;

* Herkes bağırmaya başladı. Yetkililer birbirleriyle ve yolcularla kavga etmeye başladılar. Şiddet bile uygulayanlar oldu.

* Çok az sayıda kişi donmuş gibi kaldı ve birilerinin onları yönlendirmesini şaşkınlıkla beklediler. Aralarında büzülüp kapananlar vardı.

* Buna karşın kurtarma kayıklarına hücum edenler çok sayıda idi. Bütün eğitim ve uyarıları pas geçerek kadın, çocuk ve yaşlıları itip, devirip dirsekleyip panik içerisinde kendilerini kayıklara attılar.

* Kurtarma kayığının içine girenlerin bir kısmı o anda ailelerini / arkadaşlarını hatırlayıp gözleriyle aramaya, çağırmaya başladılar. **

Evet, bunlar da en az geminiz batarken guguklu saat kurmak ya da güvertede oturup konyak yudumlamak kadar garip. Peki bunları neden yazdım? Çünkü bunları okuduğumda ve geriye dönüp baktığımda farkettim ki ben içlerinde bulundukları gemiler yan yatınca aynı şeyleri yapan insanları gördüm.

Her türlü krizde- ekonomik / ailevi / siyasi / doğal afet hatta salgın krizinde -galiba insanlar aynı şeyleri yapıyorlar. Önceden kendilerine yapılan uyarıları hiç kimse bir daha dinlemek / hatırlamak / uygulamak istemiyor.

Alıntıdır

Exit mobile version