Feminizm ve Toplumsal Cinsiyetsizleştirme Projesi

Feminizm ve Toplumsal Cinsiyetsizleştirme Projesi, kadınları erkekleştirme ve çift cinsiyeti bir arada bulunduran ve Androjen kimlik olarak tanımlanan cinsiyetsizleştirme operasyonları, küresel çapta uygulanmaktadır.

Küreselciler bu sayede dünya nüfusunu azaltmak ve bazı milletleri de tarih sahnesinden silmek istemektedirler. Tarih sahnesinden silinmesi istenen en başlı milletlerden biri de hiç şüphesiz ki Türklerdir. Kimsenin cinsel yönelimi kimseyi ilgilendirmez fakat günümüzde eşcinsellik propagandası bir hayli artmıştır. Bunun planlı bir şekilde artmasının bir nedeni ise nüfusu azaltmaktır. Bu yüzden zaten insanlar aynı zamanda sürekli evcil hayvan beslemeye ve çocuk doğurmamaya yönelmiştir. Türkiye’de Türk nüfusunu azaltma operasyonları çok eskiye dayanmaktadır. Batıda Türklere doğum kontrol hapları ve bedava prezervatifler dağıtılırken doğu da ise Kürtler bu uygulamalardan muhaf tutuldu ayrıca milyonlarca Irak savaşı ile ülkemize geldi. Şu an da benzer şekilde ülkeye Suriyeliler geliyor ve nüfusları gün geçtikçe artıyor. Her gelen Suriyeli 3-4 tane doğurmaya gayret ediyor. Propagandanın her türlüsü yapılıyor. Feminist Propaganda ile terör örgütü PKK gibi örgütler adeta temize çıkarılmaya çalışılıyor. Feminizm adı altında örgütlenen Üniversiteler, adeta PKK’nın ayaklı propagandasını yapıyor.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ekseninde aile kurumu da dinamitlenmektedir. Evlilik sayısı hızlı düşerken boşanmalar hızla artmaktadır. Kadın ve erkek eşcinselliği teşvik edilmektedir. Eşcinsel birliktelikler “evlilik” diye tanımlanarak yasal hâle getirilmektedir. Doğum karşıtı söylemler yaygınlaştırılmıştır. Cinsel özgürlük adı altında zina (evli bir kişinin eşi dışında biriyle cinsel ilişkiye girmesi) suç olmaktan çıkarılmıştır. Zina serbest, kürtaj yasak anlayışıyla piç nesiller türetilmek istenmektedir.

Sözde eşitlik adı altında kadınlar erkeksileştirilmekte, erkekler kadınsılaştırılmaktadır. Kadın-erkek arasındaki işbölümüne dayalı dayanışma, “eşitlik” adı altında çatışmaya dönüştürülmek istenmektedir.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunla “Kadının beyanı esastır.” ilkesi benimsenmiş; kadınlara sınırsız iftira atabilme imkânı getirilmiştir. Türkiye’de kadının sadece beyanı ile evden atılan erkek sayısı 2 milyonu aşmıştır. Bu durum toplumsal çapta büyük öfke patlamalarına yol açtığından cinayet sayılarında da artışlar olmuştur. “Şiddetin her türlüsüne hayır!” demek yerine sadece “Kadına şiddete hayır!” denilerek, toplam şiddet olaylarının içinden SADECE erkekten kadına yönelenler cımbızla çekilip büyüteçle verilmek ve “erkek terörü” ifadesi kullanılmak suretiyle bütün erkekler ve erkek cinsiyeti hedef tahtasına oturtularak, pozitif ayrımcılık adı altında mahkemelerde ve her yerde kadın kayırmacılığı yapılarak cinsel bölücülük bataklığına düşülmüştür.

Kadınlar tarafından diri diri ateşe verilerek yakılıp vahşice öldürülen erkek bile ciddi bir gündem oluşturmamıştır. Kızıl ve yeşil Feminist dernekleri verdikleri resimli ilanlarda “öküz” ve “ayı” gibi hayvanlardan bile daha aşağı mahluklar biçiminde benzetmeler yaparak erkek cinsiyetine sürekli ağır hakaretler etmektedir.

İki cins arasındaki sevgi, saygı, karşılıklı anlayış gibi kavramlar terk edilerek zihinlere kin ve nefret tohumları ekilmiştir.

Bazı kadınlar sokaklarda, trafikte ve toplu taşıma araçlarında erkeklerin üstüne üstüne yürümeye hatta saldırmaya başlamışlardır. Toplum içinde kadının tek bir iftirasıyla erkekler linç edilir olmuştur.

Fiilen kadın her durumda hatta aldatmış bile olsa damada takılanlar dâhil düğün takı ve paralarının tamamını, mevcut malların yarısını, tazminat, nafaka ve çocukların velayetini alır; erkek nafakayı ödeyemezse hapse girer, çocuklarını görebilmek için bile her defasında çocuk haczi parası vermek zorunda kalır biçimindeki uygulamalarla kadınların boşanmaları teşvik edilmiştir.

Cinsel taciz, tecavüz, istismar ve teşhircilik gibi suçlar SADECE erkeğe özgü İMİŞ GİBİ algılanır olmuştur.

“‪Kadın cinayetleri” söylemiyle ayrıştırılan cinayetler maktul kadın olmadığı sürece önemsizleştirilmiştir. Cani erkek olduğunda en üst sınırdan, kadın olduğunda en alt sınırdan ceza verilir hatta cezasızlık istenir olmuş; adaletin terazisi erkek aleyhine tümüyle bozulmuştur.‬

Toplumların her türlü dengesini bozan Feminizm; kadınları erkeklere düşman ederek aile kurumunu yok eden cinsel bölücülüktür, sapkınlıktır, küresel çapta sosyal bir terördür ve insanlık suçudur!

Atatürk dönemindeki Medeni Kanun’da aile reisi erkektir, zina suçtur, nafaka süresi azami 1 yıldır. Bugünkü Medeni Kanun, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ise ailevi sorunların ana sebebi olmuştur.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun iptal edilmelidir. Müebbet nafaka zulmü kaldırılmalıdır; zina suç olarak tanımlanmalıdır.

Mücadele ettiğimiz ve Küresel Kraliyetçiler olarak tanımladığımız güç, dünyanın en büyük gücüdür. Hükümetleri etkiler, medyanın büyük kesimini kontrol eder, satın aldıkları STK’ları fonlar ve toplumların algılarını kendi istedikleri biçimde dizayn etmeye uğraşırlar.

Türk milletinin geleceği ağır tehdit altındadır. Bu ağır tehdide karşı kadın-erkek diye ayrışmadan ve siyasetüstü bir yaklaşımla mümkün olan en geniş cepheyi oluşturarak etkin mücadele etmek şarttır.

Bir Cevap Yazın