Müslüman Bilim Adamı: Sadreddin Konevi

Sadreddin Konevi (d.1210-ö.1274), Fars sufi, doğum yeri tam bilinmemektedir, bir tasavvuf düşünürüdür. Babasının Selçuklular döneminde önemli görevlerde bulunan Mecidüddin İshak isminde üst düzey bir devlet memuru olduğu, Sadreddin daha küçükken babasının öldüğü ve annesi de ünlü sûfi ve filozof Muhyiddin İbn El-Arabi ile evlendiği rivayet edilmektedir. Konya’da yerleştiği ve ününü orada yaptığı için “Konevi” diye anılır. Sadreddin, ilk din ve tasavvuf bilgilerini üvey babası Muhyiddin ibn El-Arabi’den aldı. Bir ara Şam’a giderek devletin önemli din adamları ve sufileri ile görüştü. Özellikle Evhadüddin Kirmani’nin Sadreddin üzerinde etkisi oldu. Şam dönüşü Konya’ya gelip yerleşen Sadreddin, Mevlâna Celaleddin Rumi’ye hocalık etti, maddi durumunun çok iyi olması nediniyle Konya’daki din ve bilim adamlarını sık sık evinde toplayarak, o yıllarda Doğu’nun en önemli kültür merkezlerinden olan kentte özel bir akademi oluşturdu. Nasirüddin Tûsi ile de önemli felsefi nitelikli mektuplaşmalarda bulundu.

Felsefesi

Sadreddin Konevi’nin felsefesi temelde ilmi ilahi ya da metafizik’dir. İbn El-Arabi gibi o da vahdet-i vücut fikrine bağlıdır, ancak bunun açıklanmasında Arabi’den ayrılır. Ona göre Tanrı düşüncesi insanlarda öncelikle öznel olarak meydana gelir ve daha sonra nesenel ya da ontolojik bir nitelik kazanır. Tûsi ile mektuplaşmalarının da ana tartışma ekseni bu konudur. Sadreddin Konevi, bu mektuplaşmalarda, Allah’nın akıl yoluyla bilineceği düşüncesini reddetmekte, Allah’ın hakikatinin yalnızca kendisi tarafından bilineceğini öne sürerek filozofların tezlerini yadsımaktadır. Allah’nın özü ve esas nitelikli insan için her zaman bilinmez olarak kalacaktır. Sonsuzluk sonlu bir bilgiyle bilinemez. Allah mutlak varlık ve birliktir. Dolayısıyla Allah hakkında herhangi bir kesin yargıya varmak mümkün değildir. Ona verilecek varlık düzeyinde tek uygun isim varlık nuru (Nur-ül-Vücud)’dur. Allah’nın varlığı her zaman mutlak özü ile birlikte düşünülmelidir, ancak insan bunu gerçekleştiremez. Bu sebeblerden Allah hakkındaki kanıtlama girişimleri de yerinde değildir. Ne fizik ne de mantık temelli Tanrı açıklamaları açık ve kabul edilebilirdir. Ama insan Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını düşünmeli bunun aracılığıyla bilgisindeki aczi azaltmaya çalışmalıdır. Allah isimleri ve sıfatları (esma’ül-hüsna) dolayısıyla bilinebilirdir yalnız. Asıl özü ise bilinmeden kalır. Böylece Tûsi’nin aksine Allah Konevi’ye göre, zorunlu varlık olarak ileri sürülemez. Konevi ile Tûsi arasında mektuplaşmalarla yürütülen ana tartışma konusu bu olmakla birlikte, her ikisininde sistematik sonuçlara vardıkları söylenemez. Konevi, tasavvufi görüşlerinde tamamen İslam’a bağlı kalmıştır. Daima delillerini Kur’an, hadis ve eski sufilerin sözlerinden vermiştir. Böylece tasavvufi görüşle İslamın savunucusu olmuştur. Eserlerinin Önemi Sadreddin Konevi, İslam mistisizmi’nin (veya Tasavvuf) en tartışmalı okullarından biri olan Vahdet-i Vücud’a mensuptur. Üvey babası ve aynı zamanda Vahdet-i Vücud’ün büyük sözcülerinden olan Muhyiddin Arabi’nin talebeliğini yapmış ve eserlerini şerh etmiştir. Ayrıca Vahdet-i Vücud’u felsefi kavramlarla izah eden, kimi belirsizlikleri açıklığa kavuşturan bir kişi olduğundan da son yıllarda gerek İslam ülkelerinde gerekse Batı ülkelerinde Vahdet-i Vücud üzerine çalışan akademisyen ve araştırmacılar tarafından tanınmakta ve eserlerinin kaynakçalarında yer almaktadır. Eserlerini Arapça kaleme almıştır.

Alıntılar

Bir şeye dair bilginin gerçekleşmesi ve onu tam olarak bilmek, bilinen şey ile bir olmaya; bir olmak ise, bileni bilinenden ayırt eden her şeyin ortadan kalkmasına bağlıdır. Akıl, tabiatın fer’idir; dolayısıyla aklın kayıtlardan kurtulması, asl’a dönmesidir. İnsanların zanları ve itikadi tasavvurları, kendi hallerinden ibarettir; aynı şekilde, onların keşif ve basiret diye isimlendirdikleri şey de, çokluk ve imkan özelliklerinden temizlendiği anda nefislerinin halleridir. …Kadimlik mertebeni öğrenmek için, zuhûr etmeden önceki Hakkın katındaki mertebeni bilmeye çalış. Çünkü, kendi kadimlik mertebeni öğrenmekle, ezeliliğin ortaya çıkar; ezeliliğinin sâbit olması, Hakka benzerliğini sahih kılar ki, bu benzerlik, kendisiyle (:benzerlik) tahakkuka mahsustur. Dünyada en çok nimete mazhâr olan kişi tabii ve nefsani iradesi Hakkın iradesine ve ilmine muvafık olan kimsedir; bununla beraber, vakitlerinin çoğunda bunu dikkate alır. İnsanların en çok üzüleni ise, his âleminde ortaya çıkartamadığı kuruntuları çok olan kimsedir; bununla beraber, arzuladığı şeylerin çoğunda kararlılığı eksiktir. Tedebbür, insan mertebesinin bâtınında ve insan-ı kâmilde tecellisi açısından Hakkın bir sıfatıdır; çünkü kâmilin -istersen ‘Hakkın kâmil ile bakması’ da denilebilir- vücûdi karışımda Rabbiyle görmesi, tedebbür diye isimlendirilir… Düşüncenin özelliği böyle değildir; çünkü fikir, daha önceden bilinen unsurlardan yardım almak ve onlara ihtiyaç duymakla nefsani bir yöneliştir; daha önceden bilinen unsur, histen ve öncüllerden elde edilmiştir ve belirli bir şekilde düzenlenmiştir. Tefekkür eden, bütün unsurlarla tabiat perdesinin ötesinden hissetmiş olduğu bir şeyi veya bilinmeyen bir şeyin özelliğini elde etmek ister; böylece o şey bilinir hale gelir.

Eserleri

– en-Nusûs fi tahkiki tavri’l-mahsûs (Vahdet-i Vücûd ve Esasları) – Miftâhu Gaybi’l-Cem ve’l-Vücûd (Tasavvuf Metafiziği) – en-Nefehâtü’l-İlâhiyye (İlâhi Nefhalar) – el-Fükûk fi Esrâı Müstenidâti Hikemi’l- Fusûs (Fusûsü’l-Hikem’in Sırları) – Şerh-i Hadis-i Erbain (Kırk Hadis Şerhi) – el-Mürâselât (Yazışmalar) – İ’câzü’l-beyaân fi te’vili’i-ümmi’l- Kur’ân (Fâtiha Suresi Tefsiri) – Şerhu Esmâillâhi’l-Hüsnâ (Esmâ-i Hüsnâ Şerhi) – Tebsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l

Müntehi (Marifet Yolcusuna Kılavuz) Kaynakça – F. E. Peters, “The Monotheists”, Published by Princeton University Press, 2005. pg 330: “Al-Qunawi was a Persian Sufi..” – William C. Chittick, “The Sufi path of knowledge: Ibn al-Arabi’s metaphysics of imagination”, Published by SUNY Press, 1989. pg xvii: “Qunawi, a Persian had a profoundly different intellectual makeup” – İslam felsefesi, Hilmi Ziya Ülken, sayfa:29o-296, Cem yayınevi

Bir Cevap Yazın