Tarih Öğrenmenin Çok Yönlü Yararları

Tarih Öğrenmenin Çok Yönlü Yararları

Tarih toplumun hafızasıdır. İnsanlığın nereden, nereye, nasıl gittiğini görmesini sağlar. Geçmişten alınan deneyimler, yardımıyla geleceğe güvenli ve doğru ulaşmanın yollarını gösterir. (Görsel 1.2.12-14)

Yeni nesillerin kimlik oluşumunda ve toplumsallaşmasında başvuru kaynaklarının başında tarih ve kültür gelir. Nesiller önce ailelerinde plansız ama bilinçli olarak; sonra okullarda planlı bir eğitimden geçerken aktarılan tarihî-kültürel bilgi ve değerler ile özel bir kimlik kazanırlar.

Ortak hafıza dediğimiz geçmişteki birlikte yaşanmışlıklar ve sonuçları, yeni nesillere çocukluklarından itibaren değerler kavramı şeklinde aktarılmaya başlanır. Ardından örgün eğitim ve özel öğrenme süreçleri boyunca devam eden bu süreç zamanla bireylerde ortak bir kimlik oluşturur. Soru ve sorunlar karşısında ortak çözümlere ulaşma, aynı ülkülere sahip olma, tehdit ve tehlikeler üzerinde mutabık olma; ortak sevinç ve gurura sahip olma gibi birçok birliktelikler topluma bir ahenk kazandırır. Yanı sıra bu süreç bireyleri toplumun değerli bir üyesi yapar. Aidiyet duygusu oluşturur. Böylece bireylerin toplumsallaşma süreci de gerçekleşir. Her birey kendisini tanımlar ve değerlendirirken edindiği ortak özelliklerden bahseder.

Tarih, okuyucularına mensubu olduğu toplumun yapısal özelliklerini ve milletinin, ona, farklılık ve teklik kazandıran niteliklerini, değerlerini öğretir. Mutlu eder, kıvanç duygusu yaratır ya da ortak üzüntülere yol açar. Kökü geçmişe dayanan ve yüzü geleceğe yönelik olan, ortak yaşama isteği uyandırır. Ulaşılacak ortak hedeflerin tespitini sağlar. Bununla da yetinmez, devletlerarası ilişkilerin tüm boyutlarında, nasıl hareket edeceğini belirlemede önemli rol oynar. Millî menfaatlerin, karşısındakinin hedeflerini dikkate alınarak tespitine imkân sağlar.

Bir millet veya devlet kendi içine dönük kapalı bir hayat süremez. Mutlaka kendisinde olmayan bir şeyleri olanlardan temin etmek, projelerinde ihtiyaç duyduğu bilgi, teknoloji, maddi kaynak gibi unsurları diğer devletlerden elde etmek, dış politik hedefleri e ulaşmak için uluslararası ilişkilere yönelir. Bu zorunluluklar aynı zamanda uluslararası ilişki ler ve ticaretin temelini oluştururlar. İşte milletin refahı ve devletin bekası için gerçekleştirilecek her türlü faaliyetlerde, akılcı ve gerçekçi planlar yapmak gerekir. Bu planların hazırlanması, netleştirilmesi, uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesi aşamalarında, geçmişte meydana gelenlerin farkındalığına dayanan bir tarih bilinci en temel başvuru kaynağıdır. Tarih biliminin temin ettiği geçmişte gerçekleşen kâr-zarar veya fayda- zarar muhasebesine ait tarihsel verileri, ilgili kurumlar geleceğe dönük planlamalarında mutlaka ele alırlar. Böylece uluslararası ilişkilerin karakteri ortaya çıkar. Tarihî olaylar ele alınırken tarihî bilgilerin kendi döneminin şartlarına göre değerlendirilmesi gerekir. Uzun yıllar önce yaşanmış bir olayın, bugünün bakış açısı ve değer yargılarıyla ele alınması doğru değildir. Tarihçi geçmişe ait bir bilgiyi, gerçeği anlamak için kullanır. Belgeler yoruma muhtaçtır ve olayın yaşandığı çağın ve toplumun ruhunu taşımaktadır. Bu nedenle o ruha göre bir açıklama ve yorum yapılması gerektiği unutulmamalıdır. Örneğin aşağıdaki görseli ele alalım: Osmanlı esnaflarından fırıncılara verilen cezayı gösteren 1.2.17’deki görseli günümüz anlayışı ve yargılarıyla değerlendirip, “bu ceza türü başta insan haklarına aykırıdır, …” şeklindeki bir tepki göstermek ilk bakışta doğru gibi görülebilir. Oysaki durum hiçte görüldüğü gibi değildir Bu tür hatalı yaklaşımlara tarih biliminde Anakronizm adı verilir. Görsel 1.2.17 ‘yi çağının geçerli hukuki normlarına göre ele alınca doğrusu şöyledir:

Esnaf ahlâkına uymayan ve standart dışı mal üreten Osmanlı esnafı, esnaf örgütü olan loncada “ustalar kurulu “tarafından cezalandırılır, mahkemelik bir iş var ise kadıya sevk edilirdi. Suçun derecesine göre faaliyetten menetme, medeni ilişkileri (selam ve yardımlaşma) kesme, rencide edilecek şekilde pazar yerinde dolaştırma, dayak, para, hapis, mallara el koyma gibi cezalar verilirdi. Ekmeğin gramajını belirlenen miktara aykırı bir şekilde düşüren ve bu yolla, haksız kazanç sağlayan fırıncıya verilen cezalardan birisi de küçük düşürecek şekilde çarşı pazarda dolaştırılmasıydı. Bu tür ceza, çağının şartlarında normal ve meşru bir uygulama idi. O hâlde tarih çalışmalarında doğru ve tarafsız sonuçlara ulaşmak için tarihî olay ya da olgular, bugünün bakış açısı ve değer yargısı ile değil devrinin anlayışı ve sağlam kaynaklarına bağlı olarak değerlendirilmelidir. Bilimsel olan da budur.

Bir Cevap Yazın