Çöposfer

İnsan merkezli olarak çevre düşünüldüğünde; iki ayrı çevrenin varlığı dikkati çeker. Bunlardan biri Evren=Kâinat olarak isimlendirilen çevredir, diğeri ise içinde bulunduğumuz yaşadığımız hayat bulduğumuz çevre, yani dünyamızdır. Her iki çevrede sistemik olarak işlevsellik bakımından birbirinden farklı gibi görünse de birbiri ile tamamen ilişkili ve benzer olup, her ikisinde de döngü enerjiyedir.

Dünyanın da içinde bulunduğu çevre evren=kâinat; henüz tam anlamıyla açıklanamamış karanlık enerji, karanlık kütleler ve karanlık delikler içinde trilyonlarca yıldız ve gezegenin, farklı galaksi sistem ve üst kümeleriyle belirli merkezler etrafında, yine belirli yörüngelerde iç içe vaziyette birbirine hiç çarpmadan birbiri ile hiç çatışmadan döngü içinde oldukları görülür. Buna karşılık içinde bulunduğumuz çevreye yani yaşadığımız dünyaya baktığımızda; bilhassa gelişmiş (!) olduklarını iddia eden ülkeler çağdaşlık, modernlik maskelemeleri ile doyumsuz tüketim ve bilinçsiz ego tatminlerini karşılamak amacıyla ekosisteme ait 4 temel unsurdan canlıları teşkil eden üretici, tüketici ve ayrıştırıcılar üzerinde ve de bunların yaşam alanını oluşturan atmosfer, litosfer, hidrosfer gibi tabakalarında acımasız tahripler, katliamlar gerçekleştirerek ekosisteme ait yaşam dengelerini alt-üst etmektedirler. Bunun neticesinde her geçen gün dünya yaşam alanı biyosfer (yaklaşık 10 bin metre) hem karada hem de denizde daralmaktadır. Bu hızla ne kadar süre sonra bu alanın hayat için yetmez hâle geleceği pek düşünülmemekte; düşünülse de gerekli önlemler yerine getirilmemektedir. Çünkü bu durumu düşünebilecek ve bu karanlık sona gidişi engelleyebilecek, son verebilecek imkânlara sahip olan ülkeler ürettikleri ve tükettikleri ile dünya yaşam alanı biyosferi bizzat daraltanlardır. Yani “KYOTO” protokolüne imza atmayanlardır. Ancak bu ülkeler bu tür vurdumduymazlığı sürdürürlerse ve bindikleri dalı kesmeye devam ederlerse günün birinde diğer masum ülke insan ve canlıları ile birlikte kendilerinin de inanılmaz felaketlerle yok olmalarının kaçınılmaz olacağını unutmamalıdırlar.

Dünya içinde bütün bu yaptıkları yetmezmiş gibi daha da büyük boyutlarda bir tehlike ise; aynı ülkeler yine uygarlık adına, bilişim adına, aslında dünyaya hâkim olma adına dünyanın dış kabuğu üzerine gönderdikleri uydu, laboratuvar ve benzeri materyallerin oluşturduğu tarafımızdan “ÇÖPOSFER” olarak isimlendirilmiş, dünya literatürüne ve Türk Dil Kurumuna armağan edilmiş yenidünya dış tabakasıdır. Her geçen yıl bu tabakanın kalınlığı artmaktadır. Bu durumun kontrolü ve sorgulaması hiç yapılmamaktadır. Bundan 10 yıl önce bir gazete haberinde 35 milyon sayılabilen ve yaklaşık 300 bin ton çöpün (uydu ve laboratuvar malzemeleri ) olduğu, bugün bunun ölçülemeyecek sayı ve tona ulaştığı, her geçen gün miktarın arttığı bilinmektedir. Uzayda dünyadaki gibi atık ve artıkların dönüşümünün de yapılamayacağı veya yapılmadığı düşünüldüğünde, zamanla “O” tabaka yani ÇÖPOSFER öyle kalın bir hâl alacak ki; kalınlığına bağlı olarak dünya ile evren arasındaki çekim-itim alanının etkileneceği, hatta zamanla kaybolacağı ve buna bağlı olarak dünya ait olduğu güneş sistemindeki yörüngesinden çıkarak içindekilerle birlikte; kirleten ve kirletmeyen, Kyoto anlaşmasına imza atan ve atmayan, uydu sahibi olan ve olmayan ülke insanları ile evrende karanlık enerji, karanlık kütleler ve karanlık delik ortamında karanlıklar içinde toz parçacıkları hâline dönüşerek dolaşacaktır. Bütün bunlara bağlı olarak; dünyanın tüm insanların, tüm hayvanların, tüm bitkilerin, tüm canlıların ve de cansızların olduğu düşünülmeli ve dünyayı tehdit edecek iç ve dış her türlü vurdumduymaz davranıştan kaçınılmalıdır. Ve tabii ki; uzay da bir çöplük alanı değildir!!! Yoksa!.. Aydınlık günlere elveda, karanlık günlere merhaba deriz!

Kaynak: (Prof. Dr. K.Zafer KARAER’in Penceremden Üniversite Gerçekleri ve Ülkem adlı kitabından alınmıştır.)

Bir Cevap Yazın