Site icon Türkçe Malumatlar

Türk Dili II: Tiyatro Nedir?

Bütün edebî türlerde olduğu gibi tiyatro eseri de insanı, insana kurmaca olarak anlatan bir türdür. İnsanoğlunun en eski sanatsal yaratılarından biri olan tiyatro, yazınsal bir tür olarak, sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adıdır. Batılılar tarafından, tiyatronun kaynağı İÖ 7. ve 6. yüzyıllarda bolluk ve bereketi kutlamak için şarap ve bereket tanrısı Tanrı Dionysos adına düzenlenen şenliklere bağlanır (Özdemir, 2002:345). Tiyatro, bağ bozumu şenliklerinde dinsel bir ayin olarak doğmuş ve bugüne kadar gelişerek varlığını sürdürmüştür. Tiyatronun ilk olarak bu törenlerde ortaya çıkışı ve bundan sonra da uzun süre varlığını sürdürmesi manzum olarak gerçekleşmiştir. 17. yüzyıldan itibaren tiyatro sadece manzum bir edebî tür olmaktan çıkarak düz yazıya (mensur) doğru gelişme göstermiştir. Bu gelişmede Batı’da Shakespeare’in önemli bir rolü ve katkısı olmuştur.

katkısı olmuştur. Tiyatro eseri de roman ve öykü gibi insanın kendisiyle ve çevresiyle ya da doğayla etkileşiminden kaynaklanan olayları anlatır. Ancak roman ve öykünün okura yönelik olmasına karşın tiyatro sahnede canlandırılmak üzere kurgulandığı için seyirciye yöneliktir. Göze, kulağa seslenmesi yönünden diğer sanatsal yazı türlerinden farklıdır. Anlatımında hareket olması yönüyle öykü ve romanla benzerlik gösterirken tiyatro eserinde, öykü ve romandaki betimlemelerin yerini gösterme alır. Tiyatro eseri; yazar, oyuncu, sahne, izleyici dörtgenine göre yazılır. Bunun için tiyatro eserleri hem söz hem eylem sanatıdır. Tiyatro eseri perdeler ve sahnelerden oluşur. Perde, eserin ana bölümleri, sahne ise perde içinde kişilerin girip çıkmasıyla değişen küçük bölümlerdir. Tiyatronun ögelerini, öykü ve romanın ögeleriyle karşılaştırdığımızda, tiyatro eseri de olay ya da olaylar zinciri, kişiler, olayın geçtiği yer ve zaman olmak üzere dört temel öge üzerine kuruludur. Tiyatro eserinde olay ya da olaylar zinciri bir eylem halinde yansıtılarak çatışma yaratan ögelerin farklı yönleri okura ya da izleyiciye fark ettirilmeye çalışılır. Tiyatro eserinin izleyiciye seslenme amacı düşünüldüğünde tiyatronun dilinin diğer anlatı türlerinden farklı olması gerektiği görülür. Tiyatro eserinde, sıradan ve günlük bir konuşma bile eserin temelindeki hareketi yansıtmanın bir aracı olabilir. Bu nedenle tiyatro eserinin temel anlatım biçimi konuşmadır. Konuşma, bazen tek başına, kendi kendine konuşma (monolog) biçimindedir, bazen de karşılıklı konuşma (diyalog) biçimindedir. Konuşma biçimi her nasıl olursa olsun tiyatro eserinde konuşma, amaçlı ve işlevseldir. Konuşmanın dışında betimlemelerden de yararlanılır. Betimlemeler, tiyatro eserinde yeri ya da kişileri kısaca tanıtmak amacıyla yapılır.

Türk toplumuna özgü musiki, raks ve edebiyat anlayışı ile Batılı sanat anlayışının ortaya çıkardığı tiyatro birbiriyle bağdaşamamış ve bu tür Tanzimat dönemine kadar gelişememiştir. Bu döneme kadar Anadolu coğrafyasında gelişmiş köy tiyatrosu (Köy Seyirlik Oyunları), halk tiyatrosu geleneği (Meddah, Karagöz, Ortaoyunu, Kukla), kimi zaman halk tiyatrosu geleneğini benimseyen, kimi zaman da Batı tarzı tiyatro etkinliklerinin yapıldığı saray tiyatrosu modern Türk tiyatrosunu besleyen kaynaklar olmuştur (Tekerek, 2003:35). Manzum, dizeler halinde yazılan şiir biçiminde anlatıdır

Batılı anlamda tiyatro ile Tanzimat ile başlayan tanışma süreci, daha sonraları bu türde eserler verilmesiyle önemli ölçüde gelişme göstermiştir. Bu dönemde topluma giren Batı kaynaklı yeni düşünce ve anlayışlar, dönemin yazar ve şairleri tarafından halka anlatılmak istenmiş ve bu amaçla yeni edebî türleri kullanma ihtiyacı doğmuştur. Roman, hikâye, deneme, eleştiri gibi düz yazı türlerinden biri de tiyatro olmuştur. Tiyatro, halkı aydınlatma ve bilinçlendirme çabasında en önemli eğitim aracı olarak görülmüştür. İlk Osmanlı tiyatrosunun Güllü Agop tarafından 1870’te kurulmasıyla birlikte tiyatro eserleri yabancı dillerden çevrilmeye ya da adapte edilmeye başlanmasının da türün gelişiminde çok etkisi olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında tiyatro eseri yazarları daha çok tarihe ve efsanelere yönelerek ulusçuluğu aşılayan düşünceler üzerinde durmuşlardır. Bu dönemde toplumsal sorunları, değer yargılarının değişmesini ve ruhsal çelişkileri konu edinmişlerdir. Yaşar Nabi’nin Mete; Behçet Kemal’in Çoban ve Atilla; Necip Fazıl’ın Sabır Taşı adlı oyunları Türklerin erdemleri ve uygarlığını yansıtmak amacını taşırlar. 1950’li yılların tiyatrosunda köy sorunlarına eğilme görülür. Aynı dönemde kimi yazarlar bireyden toplum sorunlarına geçerken, kimileri olaydan ve durumlardan hareket ederek toplumsal sorunlara yönelmişlerdir. Turgut Özakman, Haldun Taner, Orhan Asena, Refik Erduran bireylerden olaylara geçerken; Orhan Kemal, Cevat Fehmi Başkut, Oktay Rifat, Rıfat Ilgaz, Recep Bilginer olaydan hareket eden yazarlar olarak yer alırlar. 1970’ten sonra 12 Mart olayı ve buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya’da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşağın sorunları işlenir. Erol Toy, Adalet Ağaoğlu, Necati Cumalı, A. Turan Oflazoğlu, Orhan Asena bu dönemin oyun yazarlarından bazılarıdır.

Exit mobile version