PARA VARSA TAHLİYE, YOKSA KELEPÇE: BU MU ADALET?
Bu ülkede adaletin terazisi var ama kefeleri eşit değil. Bir kefeye para, şöhret ve çevre kondu mu diğer taraf havaya kalkıyor. Diğer kefede fakirlik varsa, adalet bir anda sertleşiyor, hızlanıyor, acımasızlaşıyor. Son günlerde yürütülen uyuşturucu soruşturması tam olarak bunu gösterdi.
“Uyuşturucu bulundurma ve satma” iddiasıyla tutuklanan fenomen Sercan Yaşar, yeniden ifadeye götürülüyor ve “etkin pişmanlık” denilen sihirli anahtarla tahliye ediliyor. Aynı dosyada adı geçen başka isimler için ise tutuklama, cezaevi, kamuoyu baskısı devreye giriyor. Soru şu: Etkin pişmanlık herkese mi eşit çalışıyor, yoksa parası olana mı?
Zenginler Konuşur, Kapı Açılır
Sercan Yaşar örneği, bu ülkede yıllardır konuşulan ama açık açık söylenmeyen gerçeği yeniden yüzümüze vurdu. Parası olan konuşuyor, serbest kalıyor. Dosya “işbirliği” diye yumuşatılıyor.
Ama fakirsen konuşsan da dinleyen yok. Aynı suç iddiası, farklı muamele.
Sokakta bir genç aynı iddialarla yakalansa yıllarca damgalanıyor. İş bulamıyor, hayatı kararıyor. Ama vitrinde olanlar, lansmanlarda boy gösterenler, ünlülerle fotoğraf verenler için süreç çok daha esnek.
Dindarlık Vitrini, Gece Hayatı Gerçeği
Dosyada adı geçen bazı isimler hakkında kamuoyunu asıl öfkelendiren şey sadece uyuşturucu iddiaları değil. Kendini muhafazakâr, dindar, İslamcı diye pazarlayan, imam hatip mezunu olduğunu her fırsatta vurgulayan bazı figürlerin;
– gece hayatında,
– uyuşturucu iddialarında,
– “inanç” söylemiyle taban tabana zıt bir yaşam tarzında anılması.
Gündüz ekranda ahlak dersi, gece kuliste başka bir hayat.
Kameralar önünde din-iman, kulislerde başka hikâyeler.
Toplumun asıl öfkesi burada patlıyor.
Spikerler, Ekranlar ve İkiyüzlülük
Soruşturma kapsamında adı geçen spikerler meselesi de tam bu yüzden tepki çekiyor. Bir yandan “değerler” konuşuluyor, diğer yandan açık saçık görüntüler, magazin masaları, iddialar…
İnsanlar şunu soruyor:
“Bu mu bize anlatılan hayat?”
“Bu mu örnek gösterilen duruş?”
Ela Rümeysa Cebeci’nin test sonucunun ardından ikinci kez ifadeye çağrılması ve tutuklanması, dosyanın herkes için aynı işlemediği tartışmasını daha da büyüttü. Aynı dosyada tahliye olanlar, tutuklananlar… Kriter ne?
Mehmet Akif Ersoy Detayı
Soruşturma kapsamında Mehmet Akif Ersoy’un da tutuklanan isimler arasında yer alması, dosyanın medya-siyaset-şöhret üçgenine uzandığını gösterdi. Yine aynı soru masada:
Kim, hangi noktada korunuyor?
Kim, hangi noktada gözden çıkarılıyor?
Adalet Fakire Sert, Zengine Nazik
Bu ülkede adaletin dili sınıfsal konuşuyor.
Fakire: sert,
zengine: nazik.
Zenginler elini kolunu sallayarak dolaşırken, fakirler aynı iddia için yıllarca sürünüyor. Hukuk kitapta eşit, pratikte seçici. Toplumun isyanı da tam burada başlıyor.
Kimse yargı dağıtmıyor. Kararı mahkemeler verecek.
Ama sokak şunu söylüyor:
“Bu ülkede adalet herkese değil, fakirlere tam.”
Ve insanlar artık şunu soruyor:
Para konuştuğunda, hukuk susmak zorunda mı?
Toplum vicdanını en derinden yaralayan, adalete olan güveni kökünden sarsan en büyük utanç kaynaklarından biri, “paranın hukuku satın alabileceği” algısıdır. Sokaktaki fakir bir genç, uyuşturucu batağına düştüğünde ya da bir şekilde yakalandığında devletin en sert yüzüyle karşılaşırken; yalılarda, lüks otellerde veya özel jetlerde “pudra şekeri” adı altında zehir partileri düzenleyen imtiyazlı zenginlerin elini kolunu sallayarak gezmesi tek kelimeyle bir adalet skandalıdır.
Hukukun İkiyüzlü Terazisi
Eğer bir ülkede cezaevlerinin kapasitesi sadece yoksullarla doluyorsa ve “nüfuzlu” ailelerin çocukları karakol kapısından avukat ordularıyla, bir telefon trafiğiyle çıkabiliyorsa, orada hukuktan değil ancak bir kast sisteminden bahsedilebilir.
- Avukat Orduları vs. Çaresizlik: Zenginlerin en büyük kozu, yasaların boşluklarını bilen, her türlü delili karartabilecek veya suçun niteliğini değiştirebilecek (kullanımı ticaret değilmiş gibi göstermek gibi) pahalı hukukçulardır. Garibanın ise kendini savunacak ne mecali ne de maddi gücü vardır. Bu, hukukun “herkese eşit” olma ilkesine vurulmuş en ağır darbedir.
- Rehabilitasyon Maskesi: Zengin çocuğu uyuşturucuyla yakalandığında “tedavi edilmesi gereken bir kurban” muamelesi görürken, fakir çocuk doğrudan “toplum dışına itilmesi gereken bir suçlu” olarak damgalanır. Zengin için özel klinikler ve gizlilik devreye girer; fakir içinse soğuk koğuşlar ve kararmış bir sicil kaçınılmazdır.
- Yozlaşmış Network: Siyasetin, ticaretin ve bürokrasinin en üst kademelerinde kurulan kirli ilişkiler, uyuşturucu gibi ağır bir suçun bile üzerini örtecek bir “zırh” işlevi görmektedir. Ortaya çıkan ses kayıtları ve yazışmalar gösteriyor ki; bu zehir sadece damarları değil, devletin ve toplumun kurumlarını da çürütmüştür.
Toplumsal Çürümenin Bedeli
Uyuşturucunun zengin sofralarında meze edilmesi, toplumun geri kalanına “paranız varsa her şeyi yapabilirsiniz” mesajını vermektedir. Bu mesaj, adaleti öldürür. Adaletin öldüğü bir yerde ise ahlak, huzur ve gelecekten söz edilemez. Fakirin hapis yattığı yerde zenginin parti vermeye devam etmesi, sadece hukuki bir eksiklik değil, topyekun bir insani ve ahlaki iflastır.
Sonuç olarak; zehir aynı zehir, suç aynı suçtur. Ancak bir ülkede hukuk, suçlunun banka hesabına bakarak karar veriyorsa, o terazi artık adaleti değil, zulmü tartmaktadır. Hiçbir servet, gençliği zehirlemenin ve toplumsal değerleri ayaklar altına almanın bedelini ödemeye yetmemeli, hiçbir “ün” kişiyi kanunun üstüne taşımamalıdır.
