Türk dilleri içinde en çok konuşulan lehçe %40 ile Oğuz Türkçesinin Türkiye şubesidir. Daha sonra ise Azerbaycan Türkçesi gelmektedir. Azerbaycan Türkçesinden sonra ise Özbekçe ve Kazakça gelmektedir. En az konuşulan dil ise Kırım Türkçesi olan Tatarca ve Sibirya ile Moğolistan’daki Türklerin kullandığı Türkçedir. Türk dillerini diğer dil ailelerinden farklı kılan önemli bir özelliği, konuşucularının uzun süre göçebe olarak yaşamışlığı ve buna bağlı olarak bu dillerin sürekli birbirlerinden etkilenmiş olmalarıdır. Türk dilleri çok sayıda aynı anlamda kullanılan ortak sözcüklere sahip olmalarının yanı sıra tümce yapıları da hep aynı kalır. Çağdaş Türk yazı dilleri veya Türk dilinin kolları gibi adlandırıldıklarına da rastlanır. Türk dilleri, Doğu ve Güneydoğu Avrupa, Batı, Orta ve Kuzey Asya gibi büyük bir coğrafyaya dağılmıştır. Bu bölge Balkanlar’dan Çin’e, İran’dan Kuzey Denizine kadar uzanır. Asya’nın yaklaşık otuz ülkesinde en az bir Türk dili, sözünü etmeye değer yaygınlıkta konuşulur. Bunun yanında Almanya’nın yaklaşık %1,8’i Türkçe konuşabilmektedir. Dillerin nüfus sıralaması ana dili (birinci dil), ikinci dil, yabancı dil konuşurları bakımından birkaç ölçüt göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Ana dili, birinci dil, ikinci dil ve yabancı dil olarak konuşurlar bakımından İngilizcenin 2 milyara yaklaşan bir konuşuru olduğu kestiriminde bulunulmaktadır. Ana dili konuşurları bakımından yapılan sıralamalarda ise Çince farklı lehçeleri olmasına karşın birinci dil olma özelliğine sahiptir. Birbirinden ses, biçim ve söz varlığı özellikleri bakımından ayrılan sekiz ayrı lehçesiyle Çincenin, pek çok lehçesinin yanı sıra Urduca ile birlikte Hindustânînin tek dil kabul edildiği ve buna göre dünya da en fazla konuşuru bulunan diller sıralamasında Çincenin birinci, Hintçenin ikinci dil kabul edilmesi karşısında Türk dili de 180 milyon insan dolayında konuşuruyla sıralamada tek bir dil olarak kabul edilmelidir. Bu ölçütlerle Türk dili dünya da en fazla konuşuru bulunan diller arasında sekizinci sırada yer almaktadır
Kazakça, Özbekçe, Kırgızca gibi tanımlamaları yayanlar Ruslardır. Ruslar, tüm Türklerin birleşmesinden korktuğu için Türkleri ayrıştırmaya çalışmıştır. SSCB kurulmadan önce Türk dilli halkların başlıca iki yazı dili vardı: Osmanlı Türkçesi ve Çağatay Türkçesi. Bu dönemde Osmanlı ve Azerbaycan sahası dışında Türk dünyasının önemli bir kısmı Çağatay Türkçesini kullanır ve bu yazı diline Türkî Til derlerdi. Bu dönemde ve hatta SSCB kurulduktan sonra da bir süre yabancıların da tasnifte Türk lehçeleri adlandırmasını kullandıkları görülür. Esasen Rusların her bir Türk boyuna ayrı birer yazı dili oluşturma gayretleri Çarlık Rusyası zamanında başlamıştır. Bununla birlikte W. Radloff’un Opıt slovarya tyurkskih nareçiy (Versuch eines Wörterbuches der Turk-Dialecte) I-IV adlı eseri de Türk Lehçelerinin bir Sözlük Denemesi ismini taşımaktaydı ve eserde bugün birer yazı dili hâline gelmiş olan Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, vd. lehçe olarak tasnif edilmişti. Özbek Abdurrauf Fitrat’ın 1919 yılında yayımlanan Tilimiz başlıklı yazısında kendi dilinden Türkçe adıyla bahsettiği görülür. Azerbaycanlı Mirza Alekber Sabir’in de 1910 yılında “Günəş” gazetesinde Osmanlıcadan kendi diline tercüme yapılmasını Türkçeden Türkçeye tercüme olarak yorumladığı ve eleştirdiği görülür. Ancak Rusların siyaseti başarılı oldu ve her bir Türk lehçesi adeta ayrı bir Türk diline dönüştü. Bununla birlikte çoğu Orta Asya Türk kökenli insanlar kendini Türk olarak görmez.

Türkçe, Ural-Altay dil ailesinden Altay koluna mensuptur. Ural Kolu dilleri üç ana gruba ayrılmaktadır. Bunlar, Fin/Ugor dilleri, Samoyed dilleri ve Yukagir dilleri. Ural dilleri günümüzde yaklaşık 50 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Altay kolu dillerini konuşan insanların sayısı 700 milyonu bulur ve Ural dağlarının güneyinden Japon denizine kadarki bölgede konuşulur. Bu dil ailesi üç ana gruba ayrılır. Türk dilleri, Moğol dilleri ve Tunguz dilleri. Tartışmalı olmakla birlikte Japonca ve Korece de bu kola dahil edilir.
