
Türkçenin yazımı için en çok kullanılan beş alfabe nedir?
- Köktürk Alfabesi
- Uygur Alfabesi
- Kiril Alfabesi
- Arap alfabesi
- Latin Alfabesi
- Köktürk Alfabesi
- Bugünkü bilgilerimize göre Türkçenin metinlerle izleyebildiğimiz tarihi boyunca kullandıkları ilk düzenli, kuralları yerleşmiş yazı sistemi Köktürk alfabesidir. Köktürk alfabesi yabancılarca Run harfleri, Yenisey Run Harfleri, Runik alfabe, Türk Run yazısı gibi terimlerle adlandırılmıştır ancak bu esrarengiz yazıyı okumayı başaran ilk bilgin olan V. Thomsen, bunu “Türk alfabesi” olarak adlandırmıştır. Bugüne kadar Köktürk alfabesiyle yazılan metinlerin ilk örneklerinin 7. yüzyıla kadar gidebildiği kabul edilmişken yeni araştırmalar çok daha eski tarihlere giden yazıtlar bulmuşlar ve yazının dağıldığı coğrafyanın sınırlarının da yeniden çizilmesini gerektiren sonuçlara ulaşmışlardır. Bugünkü Kazakistan sınırları içerisindeki Esik kurganlarında çıkan dört bin civarındaki buluntu içerisinde üzerinde Köktürk harflerinin ilkel şekilleriyle yazılmış 26 harflik ibare olan bir tas vardır. MÖ 4.-5. yüzyıllara ait olan bu yazı, Köktürk harflerinin kullanılma tarihini Orhun yazıtlarından yaklaşık 1200 yıl, bugünden ise 2500 yıl geriye götürmektedir. Köktürk yazılı belgelere Asya ve Avrupa’nın çok büyük bir bölümünde karşılaşılmaktadır. Bu durum bu yazı sisteminin oldukça uzun bir süre ve çok geniş bir coğrafyada kullanılmış olduğunun kanıtıdır. Köktürk yazısı, Uygur Kağanlığı ve Kırgız Kağanlığı dönemlerinde de kullanılmıştır. Bu yazı çoğunlukla taşlar üzerine kazınarak yazılmış olmakla birlikte başka malzemelere ve Irk Bitig adlı eser gibi kâğıda yazılmış günümüze ulaşmış metinler de vardır. Köktürk yazısının kökeni konusunda bugüne kadar pek çok kuram ortaya atılmış, ancak bu kuramların hiçbiri de bugün için herkesçe kabul görecek bir durumda değildir. Konuyla ilgili uzmanlar tarafından bu yazının kökeniyle ilgili olarak şu görüşler ileri sürülmüştür: • İskandinavyalıların ve Germenlerin kullandığı Runik yazıdan doğmuştur. • Grek yazısıyla ilişkilidir. • Küçük Asya’daki Yunan yazı sistemiyle ilişkisi vardır. • Sami yazısının etkileri görülmektedir. • Arami ya da onunla aynı kaynaktan çıkmış olan Pehlevi veya Sogut alfabesine dayanır. • İskandinav Run sistemiyle Arami sisteminin karışımıdır. • Arami yazısı ve Türk damgalarının karışımından çıkmıştır. • Türk damgalarından çıkmıştır. • Sogut ve Pehlevi yazısı etkileriyle beraber Türk damgalarından kaynaklanmıştır (User, 2006). Bu tartışmalar sürmektedir ve henüz bir sonuca bağlanmamıştır ancak bu yazı yukarıda belirtildiği üzere Türkler tarafından oldukça uzun bir süre ve çok geniş bir coğrafyada yaygın olarak kullanılmıştır. Bu yazı sistemi, Türkçenin seslerini yazıya geçirebilme özelliği bakımından bugün kullandığımız Latin kökenli alfabe bir yana tarih boyunca kullandığımız bütün alfabelerden daha yeterlidir.
2. Uygur Alfabesi
Ötüken bölgesindeki Uygurlar, bir taraftan Köktürk harfleriyle yazıtlar dikerek Köktürklerdeki geleneği sürdürürken diğer taraftan Soğutlarla geliştirdikleri siyasî ve ticari ilişkiler sonucunda Budizm’e ve Maniheizm’e yöneliyorlardı. Dinî ilişki, yazının da değiştirilmesi sonucunu doğurdu ve Soğut yazı sistemi geliştirilerek Uygur alfabesi oluşturuldu. Uygur yazı sistemi, Köktürk alfabesi gibi taş ve kayalara kazınarak da kullanıldı, ancak bu alfabe daha çok kâğıtlara yazılmakta kullanıldı. Budist, Manici ve Hristiyanlığa ait metinler, mektuplar, hukuk belgeleri, yarlıklar (fermanlar), astronomi ile ilgili metinler, takvim ve tıp metinleri, Türk halk edebiyatı metinleri gibi çeşitli alanlara ait eserlerin yazıya geçirilmesinde kullanılan Uygur alfabesi, köken olarak Soğut alfabesinden türemiş olsa da kullanım alanları ve süresi dikkate alındığında bir Türk alfabesi kimliği kazanmıştır. Uygur alfabesi; Hitaylar, Moğollar, Mançular, Kalmuklar, Buryatlar gibi halkların alfabelerine de kaynaklık etmiştir. Moğol İmparatorluğu, sadece Uygur yazısını benimsemekle kalmamış, devlet kademesindeki danışmanlar hep Uygurlardan oluşmuş ve komşu devletlerle haberleşmede Uygur Türkçesi kullanılmıştır. 11. – 15. yüzyıllarda Çağatay, Altınordu ve Kıpçak sahalarına ait bazı eserlerin Uygur harfleriyle yazılmış olması, bu alfabenin kullanılma süresinin uzunluğunu ve kullanılma alanının genişliğini gösterir. Uygur alfabesi, Fatih ve II. Bayezit devirlerinde Osmanlı sarayında bilinen ve kullanılan bir yazı sistemidir. Fatih’in Uzun Hasan’a yazdığı iki mektup bu alfabeyle yazılmıştır. Türklerin İslam dinini kabul etmelerinin hemen ardından Uygur alfabesi terk edilip Arap harflerine ani bir geçiş yaşanmamış, uzun süre bu iki alfabe yan yana kullanılmıştır. Hatta bu alfabenin, 13. yüzyıldan sonra bir süre çok yaygın olarak kullanıldığı da anlaşılmaktadır. Kısaca Uygur alfabesi, 13. – 17. yüzyıllar arasında Doğu Türkistan, Harezm, Altın Ordu bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada kullanılmıştır. Esasen toplam 18 harften oluşan bu alfabe de Türkçenin yazımı için son derece yetersizdir, ancak uzun bir süre büyük bir kültür birikiminin taşıyıcısı olması ona hatırı sayılır bir önem ve değer yüklemiştir.
3. Kiril Alfabesi
En eski Slav kitaplarının yazıldığı iki alfabeden biri olan Kiril alfabesi, 9. yüzyılda oluşturulmuştur. Bu alfabenin Rus topraklarına girmesi 9. yüzyıl ortalarında başlar. 10. yüzyılda Hristiyanlığın Ruslar arasında kabul görmesi, Kuzey Karadeniz ile bütün Sibirya ve Orta Asya’nın da kaderini belirler. Rusların bu dini kabul etmelerinin önemli sonuçlarından biri alfabe ve yazı diline kavuşmalarıdır. Önceleri küçük şehir devletleri halinde yaşayan Ruslar, Altın Ordu’nun yıkılışı ile beraber siyasî bir güç olmaya ve Türk topraklarında yayılmaya başlamıştır. Rusların yayılmacı politikaları sonucunda Rus olmayan pek çok halk Hristiyanlaştırılmış ve zamanla da Ruslaşmışlardır. Bu durumdan en çok etkilenenler ise hiç şüphesiz o coğrafyanın eski yerleşikleri olan Türk halkları olmuştur. Kiril alfabesi asimilasyon politikalarının bir aracı olarak kullanılmış ve alfabeleri Kirilleştirilen ilk Türk soylu halk Çuvaşlar olmuştur. Çuvaş Türkçesinin ilk gramerini hazırlayan ve Kiril alfabesini Çuvaşçaya ilk uygulayan kişi bir papazdır. Daha sonra Sibirya Türk halklarını Hristiyanlaştırmak amacıyla kurulan bir misyoner örgütü Yakut, Altay, Şor Türklerinin konuşma dillerine Kiril alfabesini uygulamış ve mümkün olduğunca küçük parçalara ayırma düşüncesiyle her birinin konuşma dili yazı dilleri hâline getirilmiştir. Müslüman olmayan Türk halklarının konuşma dilleri, Kiril alfabesini kullanan yazı dilleri durumuna getirilirken Müslüman Türk toplulukları içinde de bazı aydınlar Kiril harflerinin kabul edilmesi gerektiğini savunmaya başlamışlardır. Hatta bunlardan bir kısmı kendi halklarının dillerine ait alfabe ve dil bilgisi kitaplarını Kiril harfleriyle yazıp yayınlamışlardır. 1926’da yapılan Bakü Türkoloji Kongresi’nde bütün Türklerin, Latin alfabesini kullanması yolunda bir karar alınmış ve Çuvaşlar dışında kalan bütün Türk toplulukları bu kararı uygulamışlardır. Eski Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türk halklarının Rus-Kiril alfabesini kullanmaları yolunda Moskova’nın aldığı karar üzerine 1939’da Azerbaycanlılar, Tatarlar, Yakutlar ve Hakaslar, 1940’da Kazak, Kırgız, Başkurt, Karakalpak ve Özbekler, 1943’te Tuvalılar, 1957’de de Gagavuz Türkleri Latin alfabesini bırakıp Kiril alfabesine geçmişlerdir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsız olan Türk Cumhuriyetlerinden bir kısmı yeniden Latin alfabesini kullanmaya başlamışlardır.
4. Arap Alfabesi
Türklerle Müslümanların ilişkilerinin sıklaşması 8. yüzyıl başlarına kadar gider. Müslüman tüccar kervanları, dervişler gibi İslam’ı yaymak için çabalayanların uğraşları sonucunda öncelikle Karluklar, Karahanlılar, İdil Bulgarları ve Oğuzlar arasında yayılan İslamiyet, Türklerin en uzun süreyle kullanacağı alfabeyi de beraberinde getirmiştir. Bu alfabe bir müddet Uygur alfabesiyle birlikte kullanılmıştır. İlk İslami eserler olan Kutadgu Bilig, Divânü Lügati’t-Türk, Atabetü’l-Hakayık gibi Türkçenin önemli eserlerinin yazarlarının elinden çıkan nüshaları günümüze ulaşmadığı için Uygur mu yoksa Arap alfabesiyle mi yazıldıkları konusu tartışmalıdır. Ancak zaman ilerledikçe Arap alfabesinin kullanımı yaygınlaşmış ve gittikçe bu alfabe Türklerin en yaygın ve en uzun süreli kullandıkları alfabe konumuna yükselmiştir. Arap alfabesi Türkler arasında İslamiyet’in kabul edilmesinden 19. yüzyıla kadar geleneksel şekliyle kullanılagelmiştir. 19. yüzyıldan başlayarak bu alfabenin Türkçenin yazımında yetersiz olduğu yazılmaya başlanmış, özellikle ünlüleri göstermekte kullanılan harf ve işaretlerin eksikliği en çok eleştirilen yön olmuştur. Çeşitli devletlerin egemenliğinde yaşayan ve Arap alfabesini kullanan Türk aydınları özellikle 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında alfabenin düzeltilmesi ve Türkçeye daha uygun bir duruma getirilmesi konusunda tekliflerde bulunmuşlardır. Arap alfabesinin Türkler arasında oldukça uzun bir süre kullanılması ve din yoluyla gelmiş olması Türk dünyasının çok büyük bir kısmında bu yazının kutsal olduğu düşüncesinin yerleşmesine yol açmıştır. Bu algı birbiriyle hiç ilgisi olmayan bağımsız iki olgunun (din ve yazının) birbirine karıştırılmasının da sebebi olmuştur. Bu yüzden Tanzimat yıllarına kadar yazıya en ufak bir müdahaleden söz bile edilememiş, ancak Tanzimat’tan sonra alfabe tartışmaları başlamıştır. Türkçenin yazımında dünyanın çeşitli ülkelerinde bugün de kullanılan alfabelerden biri de Arap alfabesidir. Özellikle İslam coğrafyasında İran, Irak, Suriye, Afganistan gibi ülkelerde yaşayan ve ana dilleri olan Türkçeyi okuyup yazma imkânına sahip olan Türk toplulukları, dillerinin yazımında Arap alfabesini kullanırlar. Çin hâkimiyetindeki Doğu Türkistan (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) olarak adlandırılan ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerine sınır olan bölgedeki büyük çoğunluğunu Uygurların oluşturduğu Türk halkları da kendi lehçelerini Arap alfabesiyle yazmaya devam etmektedirler.
5. Latin Alfabesi
Latin Alfabesi Latin alfabesinin Grek alfabesinden doğduğu kabul edilmektedir. Bu alfabe, Türkçenin yazılmasında çeşitli coğrafyalarda 14. yüzyıldan beri kullanılmaktadır. Türklerin kendi dillerini bu alfabeyle yazmalarına ise 20. yüzyıl başlarından itibaren rastlanır. Yukarıda da belirtildiği gibi 1926’da Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir Türkoloji Kongresi toplanır ve bu toplantıya pek çok Türk halkından temsilci katılır ve burada bütün Türklerin Latin harflerine geçmesi yönünde bir tavsiye kararı alınır. Türk Cumhuriyet ve topluluklarının hemen hepsinde bu tavsiyeye uyulmuş ve Latin asıllı alfabeler kabul edilerek karar uygulanmıştır. Yaklaşık sekiz-on yıl ortak yazı kullanılmış, ancak 1938’den başlayarak Sovyet coğrafyasında Türkler, zorunlu bir şekilde Kiril alfabesine geçirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Latin harflerini kabul etme düşüncesi ilk olarak 1868’de ortaya atılmıştır ancak çok sert tepkiler görmüştür. Latin alfabesinin kabul edilmesi yolunda olumlu düşüncelere sahip olan Sultan II. Abdülhamit’in şu değerlendirmesi dikkat çekicidir: “Halkımızın okuma yazma bilmemesinde şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü bizim yazımızın sırlarına alışmak kolay değildir. Latin alfabesini almakla belki halkımızın işini kolaylaştırabiliriz”. Osmanlı devleti içerisindeki topluluklardan Latin harflerini ilk kullananlar Arnavutlardır. Arnavutlar bu alfabeyi 1880’lerde yaygın olarak kullanmaktaydılar. Osmanlı basınında özellikle 20. yüzyılın başlarında Latin alfabesinin taraftarları ve karşıtlarının büyük bir tartışmaya giriştikleri görülür. Birinci dünya savaşı yıllarında duraklayan bu tartışmalar, kurtuluş savaşının hemen ardından yeniden alevlenmiştir. 1926- 1927 yıllarında basında alfabe değişikliği ile ilgili pek çok yazı yayınlanır ve 1927’de alfabe değişikliği kararı alınır ve bu kararın uygulanması 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan kanunla olur. Bu kararın alınmasında ve uygulanmasında elbette Bakü Kurultayında alınan karar da etkili olmuştur çünkü o Kurultaya Türkiye’den de temsilciler katılmış ve kararlar birlikte verilmiştir. Arap alfabesinin Türkçenin ses sistemini karşılamaktan uzak bir yazı sistemi olduğu gerçeği Osmanlının yetiştirdiği en büyük aydınlardan biri olan Katip Çelebi tarafından 17. yüzyılda ilk olarak dile getirilmiştir. Bu alfabenin yetersizliğini kabul eden bazı aydınlar da yazı reformundan bahsetmişler ancak bir sonuç alınamamıştır. Alfabe değişikliği ancak Atatürk’ün direktifleriyle ve TBMM’nin kararıyla gerçekleşebilmiştir.