
Hayatında ‘ölsem de şu dertlerin hepsinden kurtulsam’ dememiş kim kaldı?
Ama bunu söyleyenlerin hepse de hayattadır.
Çünkü ya yaşadıkları sorunların çözümü olduğunu gördüler ya da sorunlarla yaşamaya alıştılar.
Ama yaşadıkları sorunları çözümsüz görselerdi ya da o sorulara alışamasalardı ne olurdu?
O zaman da ölümü ciddi anlamda düşünürlerdi.
Ölmeyi düşünmek, çözülemeyen sorunların dolaşık yumağıdır.
Ama intihar, net bir şekilde anlaşılması olanaksız bir eylemdir.
Kendi ölümüne karar vermek, canlıların ‘yaşama refleksi’ne aykırı bir davranıştır.
İnsan hangi koşullarda olursa olsun, yaşaması için çaba harcama eğilimini taşır.
Ancak ‘sorunlarda çözümsüzlük’, çaresizlik ve umutsuzluk, insanın bu çabasını engelleyebilir ve insan kendi hayatına son vermeyi düşünür ve bunu yapar.
Sorunlarda çözümsüzlük, çaresizlik ve umutsuzluk….
‘Yalnızlık’, paylaşmayı önleyen bir yalıtılmışlık yaratarak çözüm arayışını tıkar.
‘Yabancılaşma’ ise, insanın çevresiyle bağlarını koparan, onu köklerinden ayırmış olma duygusuna iten, sosyal değerlerini yok eden, yaşamını anlamsız kılan çok önemli bir etkendir.