Müslüman Bilim Adamı: Ömer Hayyam | Ömer Hayyam Hakkında En Detaylı Bilgiler!

Not: Başlık kaynaktan alıntıdır, ben Ömer Hayyam’ın Müslüman olduğuna emin değilim, hatta daha çok kendisini, sorgulayan bir Deist olarak görürüm, bunun yanında fikirlerini çok mantıklı ve önemli bulurum. Ancak birçok kaynakta ya müslüman, ya agnostik, ya da deist olarak geçmektedir. Bu konuda net bir şey söylemek mümkün gözükmüyor.

Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 1048’de İranin Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri, yüksek matematik ve edebiyat-şiir alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir:

Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. Enbüyük eseri Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır. Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur.

Binom teoerimini ve bu açılımdaki katsayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamülmülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük ha-yalinin gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. Bir kitabında da Öklit’in aksiyomlarıyla ilgili çalışmaları toplayan Hayyam, Öklit’in paralellik aksiyomunu başka bir önerme kümesiyle değiştirdi. Bunun sonucunda bugün öklitdışı geometride kullanılan “geniş, dar ve dik açı hipotezleri” ile ilgili biçimlere ulaştı. Yani öklitdışı geometrinin temellerini atan Hayyam olmuştur. Öklit’in yapıtı üzerine yorumlarında, irrasyonel sayıların da tıpkı rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini kanıtlaması matematik tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu. İsfahan’da üç yıl çalışarak kurduğu rasathanede gökyüzünü inceler, bilimsel çalışmalar yapar, hükümdarın özel müneccimi olur, yıldız falına bakardı. Ömer Hayyam kendi doğum tarihini bu kadar net şekilde bir gökbilimci hassasiyetiyle kendisi bulmuştur. 21 Mart 1079 yılında tamamladığı, halk arasında “Ömer Hayyam Takvimi” bugün ise “Celali Takvimi” olarak bilinen takvim için büyük çaba sarf etmiştir. Güneş yılına göre düzenlenen bu takvim 5000 yılda bir gün hata verirken, bugün kullandığımız Gregoryen Takvimi 3330 yılda bir gün hata vermektedir. Eserleri arasında İbn-i Sina’nın Temcid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi de yer alır. İlmini genişletmek için zamanın ilim merkezleri olan Semerkand, Buhara, İsfahan’a yolculuklar yapmıştır. 4 Aralık 1131’de doğduğu yer olan Nişabur’da dünyaya veda eder. Şiiri Ömer Hayyam’ın bilimsel çalışmaları yanısıra, asıl ününün yayılmasını sağlayan, şiir alanında ki başarısıdır. O çağda, İran’da biri eski İran inançlarıyla geleneklerinden; diğeri İslam düşüncesinden kaynaklanan iki akım egemen durumdaydı. İslam düşüncesi Şeriat’a, eski İran inançları ise ulusal geleneklere dayanıyordu. Bu alanda başlıca kaynak, Firdevsi’nin Şehnamesi’ydi. Eski İran inançlarını, geleneklerini, söylencelerini konu edinen bu yapıtın temeli Zerdüşt’ün kişiliğinde şekillenmiş bir felsefeydi. İslam düşüncesinin beslediği görüşler de Farabi, İbni Sina ve Gazali gibi aydınların elinde, bir felsefe ve tasavvuf öğretisine dönüşmüştü. Ömer Hayyam, ilk önce bu düşünürlerin görüşlerini öğrenmiş, onlardan aldığı esinleri, yeni bir yaşama anlayışıyla rubailerinde şiirleştirerek sergilemiştir. Eski Anadolu-Yunan Felsefesi’nden özellikle Epikuros’un yaşama anlayışından izler taşıyan bu şiirlerde, bilimsel çalışmalarının, gözlemlerinin etkisi çok açıktır. Bu çalışmalar onu, usla, algıyla kavranan bir evrenin gerçekliği sorunuyla karşı karşıya getirmiştir. Bu nedenle Hayyam’ın şiirlerinde temel konu, ötedünya (ahret) değil, içinde yaşanan, henüz duyularla özümsenen ve algılanan evrendir. Evrene gerçekçi bir açıdan bakar.

Onun için yaşamın asıl amacı mutlu olmak, usla bağdaşmayan her türlü inanç ve geleneğin etkisinden kurtulmaktır. Mutluluk, sevgi, dostluk, barış ve insani sorunlar temel çizgisini oluşturur. İnsan, düşünen ve us ilkelerine göre yaşamını düzenlemesi gereken bir varlıktır. Bu nedenle usa aykırı düşen, bir takım alışkanlıklardan kaynaklanan, köksüz ve mutluluğu engelleyici inançlardan arınmalı, yaşamı bir sıkıntı, kaygı ve özlem kaynağı olmaktan kurtarmalıdır. Gerçek olan, içinde yaşanan evrendir. Şeriat’ın öngördüğü ötedünya, Tanrısal evren, ölümden sonra yaşam ve dirilme, yargı günü, hep birer vesveseden, kuruntudan başka bir şey değildir, diye düşünür ve şiirlerinde bunu dile getirir. İnsan aklını kullanarak; onun ışığında yürüyerek, “varlık-yokluk kaygısından kurtulmalı, ötedünyayı değil, kendini bilmelidir.” Bu evrendeki yaşam geçicidir. İnsan yeryüzüne ancak bir kez gelir. Bu nedenle, yaşamın tadını çıkarmalı, elinden geldiğince, mutlu olmanın yollarını aramalıdır. Mutluluk, akla uygun biçimde yaşam sürmekle, aşırı tutkuların, sınırsız kazanç ardında koşmanın etkisinden kurtulmakla sağlanır. İnsan çıkarı için “Birtakım alçak duyarlığı olanların” buyruğu altına girmemeli, yaşamı sürdürecek nicelikte olanla yetinmelidir. Tutku, insanı aklın denetiminden uzaklaştırır. Çıkarcı davranan bir varlık durumuna getirir. Başkalarıyla kurulması gereken dostluk ve kardeşlik ilişkilerini ortadan kaldırır. Oysa yaşamak bir dost çevresi oluşturmak, sevgiden kaynaklanan bir yöntemi benimsemektir. Sevgi kişiyi, bir yandan çevresine, diğer yandan da yaşama bağlar. Bir sevgi varlığı olan insan için, Şeriat’ın önerdiği katı görevler gereksizdir. Hayyam’a göre; insanı Tanrı yaratmış ve onu yazgının denetimi altına vermişse; eylemlerinde suç aramanın hiç gereği yoktur. Çünkü insan ancak özgür istenciyle yaptığı şeylerden, us ilkelerine göre davranış-larından sorumlu tutulabilir. Elinde olmayan yalnızca yazgının (kader) yapısı gereği oluşturulan işlerden dolayı kişiyi sorumlu tutmak, suçlu saymak Ulu Tanrı’ya yakışmaz. Tüm evreni ve onun içinde insanın yararlandığı varlıkları; Tanrı yaratmışsa; onlarda suç aramanın da gereği yoktur. Şarabın yapıldığı üzümü yaratan Tanrı’nın, şarabı içen insanı günahkar sayması, Tanrısal adaletle hiç bir biçimde bağdaşmaz. Güzeli yaratan Tanrı, onun sevilmesini de ister. Bunu büyük bir şekilde gerçekleştirir. Bu nedenle sevmek, Tanrısal iradeye (istence) aykırı düşmez. Hayyam için temel sorun, kişinin varlığıdır. Kişi, varolduğu sürece, evren ve diğer varlıklar da vardır. Kişi ortadan kalkınca, tümü de yok olur: Ben olmayınca bu güller, bu kızıl dudaklı güzeller Bu güzel kokulu şaraplar yoktur. Ben düşündüğüm sürece de vardır dünya İnsan için önemli ve gerçek olan düşünmektir. Düşünülmeyen bir nesnenin varlığı da sözkonusu değildir. Varlığa düşünen insan açısından bakan, onu düşünme eylemiyle bağlantılı kılan Ömer Hayyam, ahlak konusunu davranışlarla özdeşleştirir. Usun ilkelerine, yaşamı mutluluğa kavuşturacak kurallara uymayı “ahlaklı” sayar. Hayyam’ın eserlerinden 18 tanesinin adı bilinmektedir, çeşitli bilim dallarında birçok eser yazmıştır. Ziyc-i Melikşahi. (Astronomi ve takvime dair, Melikşah’a ithaf edilmiştir) Kitabün fi’l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind. (Geometriye dair) Risaletün fi Berahin İl Cebr ve Mukabele. (Cebir ve denklemlere dair) Müşkilat’ül Hisab. (Aritmetiğe dair) İlm-i Külliyat (Genel prensiplere dair) Newruzname (Takvim ve yılbaşı tespitine dair) Risaletün fil İhtiyal li Marifet. (Altın ve gümüşten yapılmış bir cisimde altın ve gümüş miktarının bilinmesine dair. Almanya Gotha kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur.) Risaletün fi Şerhi ma Eşkele min Musaderat(Öklid’in bir probleminin çözülmesi metoduna dair, Hollanda Leiden kütüphanesinde bir nüshası vardır. F. Woepcke fransızcaya çevirmiştir.) Risaletün fi Vücud (Felsefede ontoloji bahsine dair. Britanya kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur.) Muhtasarun fi’t Tabiiyat (Fizik İlmine dair) Risaletün fi’l Kevn vet Teklif (Felsefeye dair) Levazim’ül Emkine (Meskûn yerlerin iklimi ve hava değişikliklerine dair) Fil Cevab Selaseti Mesâil ve fi Keşfil Hicab (Üç meseleye cevap ve alemde zıtlığın zorunlu olduğuna dair) Mizan’ül Hikem (Pırlantalı eşyaların taşlarını çıkarmadan kıymetini bulmanın yöntemine dair) Abdurrahman’el Neseviye Cevab (Hak Teâlâ’nın alemleri yaratmasının ve insanları ibadetle yükümlü kılmasının hikmetine dair) Nizamülmülk (Arkadaşı olan vezirin biyografisi) Eş’arı bil Arabiyye (Arabça rûbaileri) Fil Mutayat (İlim prensipleri)

Kaynak: Müslüman Bilim Adamları

Kaynakça http://www.wikipedia.org/

Bir Cevap Yazın