İslam’ın ilim sahibi olmanın önemi ve bu amaçla açılan eğitim kurumlarının ve Müslümanların uğraşlarıyla Hz. Muhammed döneminde başlayan çalışmalar Abbasiler ve Endülüs Emevileri’nde doruk noktasına ulaşmış, özellikle Bağdat ve Kurtuba başta olmak üzere İslam Coğrafyasında farklı dönemlerde ve değişik ekollere mensup birçok ilim adamı yetişmiştir. Bunlardan öne çıkanlar şunlar olmuştur.

Farabi (870-950): Batı’da Alfarabius, Abunazar gibi isimlerle tanınan Farabi’nin asıl adı Muhammed’dir. Kazakistan’da bulunan Farab şehrinde doğduğu için “el-Farabi” olarak anılmıştır. Farabi, mantık ilmine katkılarından dolayı Aristo’dan sonra “İkinci Öğretmen” lakabıyla anılmıştır. İslam dünyasında siyaset felsefesinden ilk bahseden filozof olan Farabi, başta İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd olmak üzere hemen hemen bütün önemli Müslüman filozofları etkilemiştir. Farabi felsefede kavramları; tahlilî (analitik) ve terkibî (sentetik) olarak ikiye ayırmış ve Leibniz (Laybniz) ile Kant’a bu konuda öncülük etmiştir. Farabi, müzikte sesleri notalarken logaritmayı icat etmiştir. Musiki alanındaki eserinde ud ve kanun gibi müzik aletlerinden ilk defa bahseden kişi Farabi’dir.
İmam Gazali (1058-1111): Gazali, Horasan’ın Tus şehrinde doğmuştur. Olağanüstü bir zekaya sahip olan Gazali; fıkıh, hadis, akaid, gramer, felsefe gibi ilimlerde eğitim almıştır. Gazali, hem kabilecilik anlayışına hem de körü körüne kabul edilen mezhep-çiliğe karşıdır. Kişinin kendi yolunu zihnî ve akli faaliyetleriyle yine kendisinin bulması gerektiğini savunan Gazali’ye göre şüphe gerçeğe ulaşmanın tek yoludur. Gazali’nin bilimsel konular işlerken odak noktası insanın niyeti, amacı, tasarıları, dinî ve ahlaki şuurudur. Bu sebeple yergi ve övgü, korku ve ümit, evlilik ve bekârlık, zenginlik ve yoksulluk, israf ve tutumluluk gibi karşıt durumlar, imkân veya imkânsızlıklar iyi veya kötü olarak nitelendirilemez çünkü bunları iyi veya kötü kılan insanın niyet ve iradesidir. En ünlü eseri “İhya’ü Ulümi’d-Din”de bozulmuş bir toplumu ıslah etmeye, tekrar Kur’an ve sünnet temelleri üzerine oturtmaya ve ona asıl İslami erdemlerini yeniden kazandırmaya çalışmışt.ır
İbn-i Rüşd (1126-1198): Kurtuba’da doğan İbn-i Rüşd, felsefeden tıbba çeşitli bilim dallarıyla ilgili yaklaşık 94 eser yazmıştır. Batı’da Averroes adıyla tanınmıştır. İslam dünyasında fazla anlaşılmayan İbn-i Rüşd’ün etkisi Batı’da XVIII. yüzyıla kadar devam etmiştir. Aristo’nun en büyük yorumcusu olarak kabul edilir. XII. yüzyıldan itibaren Avrupa’da “Latin İbn-i Rüşdçülük” denilen bir felsefe ve bilim ekolü oluşmuştur. Ünlü Astronom Batlamyus’un evren modelini eleştiren İbn-i Rüşd, yeni gezegen modellerinin oluşturulması gereğini ortaya koymuştur. Yaptığı gözlemlerle güneş lekelerini ilk defa gözlemleyen bilgindir. Tıp ve optik alanında da çalışmaları olan İbn-i Rüşd, gözün retina tabakasının işlevini açıklamıştır.
İbn-i Sina (980-1037): Buhara yakınlarındaki Afşana köyünde doğdu . Fıkıh, kelam, mantık, felsefe, tıp, astronomi, jeoloji ve matematik ilimlerinde tahsil gören İbn-i Sina, Batı’da Avicenna, İslam âleminde ise Şeyh el-Reis adıyla anılmıştır. İbn-i Sina, öğrencisi el-Cürcani ile birlikte gözlemevi kurmuş ve bu gözlemevine ait araç ve gereçleri kendisi çizmiştir. Ufuk açısını ölçmeye yarayan ve “azimut halkası” adı verilen büyük boyutlu bir gözlem aleti yaptığı bilinmektedir. İbn-i Sina’nın en önemli eseri, tıp alanında yazmış olduğu “el-Kanun fî’t–Tıb” tır. Tıp ansiklopedisi niteliğindeki bu eser XIX. yüzyıla kadar Doğu ve Batı dünyasında el kitabı olarak kullanılmıştır. Batı’da; “Tabip olmak İbn-i Sinacı olmaktır.” sözü deyim gibi kullanılmaktadır. İdrar incelemesiyle şeker hastalığını tespit eden İbn-i Sina, nabız inceleme yöntemiyle damar ve kalp hastalıklarını belirlemiştir.