Paragraf ve Paragrafta Anlatım Biçimleri

Paragraf

Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Kompozisyon planının başarıya ulaşabilmesi için paragrafların kurallarına ve yazının amacına uygun düzenlenmesi gerekir.

Paragraflar satır başı yapılarak belirtilir ancak paragraflandırma yalnızca biçimsel bir düzenleme değil anlamsal bir bütünleştirmedir. Her paragraf bir düşünce kümesi biçiminde kendi içinde bir bütünlük ifade eder. Bu anlam kümeleri birbirini bütünleyerek yazıyı oluşturur.

Paragraf birkaç cümleden oluşur. Kimi zaman tek bir cümlenin paragrafı oluşturduğu görülse de başarılı bir paragraflandırmada bir cümlede verilen düşünce diğer cümlelerle açıklanır. Ancak bir paragrafta birden fazla düşüncenin ele alınması uygun bir yol değildir. Bir düşünceyi birkaç paragrafta işlemek de bir başka yanlışlıktır. Kısacası, her paragraf bir düşüncenin ele alındığı, işlendiği, örneklendirildiği, geliştirildiği ve sonuca bağlandığı bir bütünlüktür.

Paragrafın düzeni kompozisyonun düzeninden farksızdır. İlk cümle, paragrafa giriş cümlesidir. Bu cümle, aynı zamanda paragrafın da konusunu belirler. İzleyen cümleler paragrafın gelişme bölümünü oluşturur. Bu bölümde konu, örneklerle açılabilir. Paragrafın son cümlesi ise sonucu belirler. Cemil Meriç Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi başlıklı yazısındaki bir paragrafta dergilerin kaderini anlatıyor (TDK, 2011b: 240). Kısa paragrafta son cümle eski dergilerin içinde bulunduğu durumu ortaya koyuyor:

Bizde hazin bir kaderi var dergilerin: Çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri bir nesle seslenir. Eski dergiler, ziyaretçisi kalmayan bir mezarlık. Anahtarı kaybolmuş bir çekmece. Sayfalarına hangi hatıralar sinmiş, hangi ümitler, hangi heyecanlar gizlenmiş, merak eden yok.

Memet Fuat, Yaşadığını Yazmak başlıklı denemesinde paragrafın konusunu ilk cümlede verdikten sonra düşüncenin anlamlarla oynayışına sözü getiriyor (TDK, 1964: 215):

“Yaşamak” sözcüğüne çok geniş anlam verirsek “Her sanatçı yaşadığını yazar” diyebiliriz. Düşünmek, düş kurmak, okumak, başkalarının yaşadığından etkiler almak da yaşamaktır çünkü. Şapkanın içinden sözcükler çekmenin bile bir gerçek iş olduğu, yaşamakla sıkı bir ilgisi bulunduğu söylenebilir. Düşüncenin anlamlarla oynayışı önlenebilecek bir şey değil.

Bir düşünceden bir başka düşünceye geçerken akıcılığa dikkat etmek, paragraflar arasındaki geçişleri sağlar. Aynı konunun düşünceleri olsa da aralarında bir bağlantı kurulamazsa paragraflar arasındaki geçişler sorunlu olabilir. Bu durum, okuyucunun ilgisinin kopmasına yol açar. Paragraflar âdeta bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanmalı ve aralarındaki bağlantıyı korumalıdır.

Paragrafta Anlatım Biçimleri

Paragrafta işlenen konunun, ele alınan düşüncenin ve verilen örneklerin anlatım biçimi, tutulan yola göre farklı nitelik ve özellik taşır. Yazının her paragrafı aynı tarzda yazılamaz. Bu durum, akıcılığı ve sürükleyiciliği engeller, yazıyı tekdüzeleştirir. Her paragrafta ele alınan konunun, işlenecek düşüncenin, verilecek örneğin niteliğine göre anlatım biçimlerinden herhangi biri ya da birden fazlası seçilebilir. Seçilen anlatım biçimleri hem konuyu bütün yönleriyle ele almamızı sağlayacak hem de düşüncelerimizin okuyucularca daha kolay bir biçimde kavranmasına yardımcı olacak nitelikte olmalıdır. Aşağıda paragrafta ele alınan düşünceyi geliştirmede yararlanabilecek farklı anlatım biçimleri açıklanmaktadır.

Tanımlama

Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek, açıklamak onu tanımlamaktır (TDK, 2011a: 2261). Yazıda savunduğumuz düşünceyi çeşitli özellikleriyle tanımlayarak ilgili düşüncenin kavranmasına yardımcı oluruz. Aşağıdaki paragrafta Mehmet Kaplan kültür sözünün tanımını yaparak söze girmekte, kültürlü insan ve kültürlü millet kavramlarını tanımlayarak okuyucuyu bir düşünceye ulaştırmaktadır (TDK, 2011b: 235).

Kültür kelimesi Latince “ekin ekmek” manasına gelirmiş. Mikrop cinsinden canlı bir varlığın muayyen bir ortam içinde çoğalmasına da kültür denilir. Bir ferdin veya bir milletin manevi kıymetlerini işlemesi, çoğaltması ve geliştirmesi de kültür adını alır. Kültürlü bir insan birçok şeyleri okumuş, düşünmüş ve iyice sindirmiş bir insandır. Kültürlü bir millet, maddi ve manevi imkânlarını geliştirmiş, iptidailikten yüksek bir medeniyet seviyesine ulaşmış olan millettir. İster toprak gibi maddi, ister ilim ve sanat gibi manevi olsun, işlenen ve geliştirilen her şey “kültür” adı altında toplanabilir.

Örneklendirme

Konuyu daha ayrıntılı bir biçimde anlatmanın bir yolu da örneklendirmedir (TDK 2011a: 1859). Örnekler vermek konuyu daha anlaşılır duruma getireceği gibi düşünceye açıklık ve somutluk kazandırır. Ancak örnek olarak verilen şey, anlatımı somutlaştıracak nitelikte genel ve bilinir bir şey olmazsa anlatım bütünüyle belirsizleşebilir. Örnekleme, uzun açıklamaların da önüne geçeceğinden birkaç sayfada anlatılacak düşünceyi birkaç örnekle ifade etme kolaylığı sağlar.

Aşağıdaki alıntıda Doğan Aksan, Türkçenin anlatım olanaklarını belirtmek için bir örnek vermekte ancak ulaştığı sonucu kesin bir biçimde gözler önüne sermek amacıyla diğer örnekleri de art arda sıralamaktadır (Aksan, 2005: 123-124): Türkçenin sözdiziminin, ona çok çeşitli anlatım olanakları sağlayan önemli özellikleri vardır. Bu özelliklerden biri sözdiziminin esnekliğidir. Örnek olarak, geçişli bir eylemle kurulmuş, dört ögeli bir tümceye değinelim:

  1. Ali baltayı ağaca vurdu.
    tümcesiyle dile getirilen yargı, her biri anlamlı ve kabul edilebilir nitelikteki daha on iki ayrı tümceyle anlatılabilir:
  2. Ali baltayı vurdu ağaca,
  3. Ali ağaca vurdu baltayı,
  4. Vurdu Ali baltayı ağaca,
  5. Vurdu ağaca baltayı Ali,
  6. Vurdu baltayı ağaca Ali,
  7. Ağaca baltayı Ali vurdu,
  8. Ağaca vurdu baltayı Ali,
  9. Ağaca Ali baltayı vurdu,
  10. Baltayı Ali ağaca vurdu,
  11. Baltayı ağaca Ali vurdu,
  12. Baltayı vurdu Ali ağaca.

Aşağıdaki örnekte Doğan Aksan, Türkçedeki akrabalık adlarının zenginliğini diğer dillerle karşılaştırma yaparak vermiştir (Aksan, 2005: 88):

Hint-Avrupa ailesindeki dillerden başkalık gösteren niteliğiyle Türkçe, akrabalık bağlarını anlatan sözcüklere geldiğimizde yine ayrıntılı anlatımla kendine özgü bir görünümle karşımıza çıkar. Örneğin Türkçede “baldız”, “elti”, “görümce” ve “yenge” ayrı ayrı kavramlar oluştururken Hint-Avrupa dil ailesinde tek bir göstergeyle dile getirilir. Sırasıyla, Fransızcada belle-soeur, İngilizcede sister-in-law, Almancada Schwägerin. Bu durumun daha başka örneklerini gösterebiliriz.

Tanıklama

Paragrafta verilen bilginin tanınmış bir kaynağa dayandırılarak yazıya giriş yapılması, konunun açılımında tutulan bir başka yoldur. Böylece tanık göstererek bilginin sağlam bir kaynağa dayandığını göstermiş oluruz. Yöntem olarak önce alıntı yapılacak kişinin adı anılır sonra da sözleri aktarılır.

Ünlü Osmanlı tarihçisi Peçevi İbrahim Efendi, bizde ilk kahvenin 1554’te İstanbul’da açıldığını yazar: “Keyiflerine düşkün bazı safa ehli insanlar ile kişiler, okuryazar makulesinden (soyundan) arif kimseler orada toplanmaya başlamıştır… Kimi kitap ve güzel şeyler okur, kimi tavla ve satranç oynar, kimi yeni söylenmiş gazeller getirerek şiirden ve edebiyattan bahsederdi.” Bizden esinlenen İngiliz tacirleri ilk kahvehaneyi 1650’de Oxford’da açmışlar. Kahvehaneler İngiltere’de de o kadar rağbet görmüş ki birkaç yıl içinde sayıları iki bini aşmış (Tont, 2009: 112).

Yukarıdaki örnekte yazar, kahvenin Türkler tarafından ilk kez kullanılışı ve dünyaya yayılışı ile ilgili bilgiler vererek başladığı yazısında bizde ilk kez kahvenin ne zaman kullanıldığı konusundaki bilgiyi Peçevi İbrahim Efendi’den bir alıntı yaparak tanıklamıştır.

Tanıtlama

Bir düşüncenin gerçekliğini yadsınamayacak bir kesinlikle göstermek anlamında olan tanıtlama, yazıda sayısal verilerin, istatistiklerin, göstergelerin, tahminlerin tanıt olarak kullanılmasıdır. İleri sürdüğümüz düşüncelerin birtakım verilerle tanıtlanması gerekebilir. Bu durumda istatistiklere, deney sonuçlarına yer verilebilir. Yapılmış araştırmaların sonuçlarından yararlanılabilir.

Domuz gribi, WHO’nun verilerine göre 40’ı aşkın ülkede 12.000’i aşkın kişiyi enfekte etmiş, 86 kişiyi öldürmüş durumda. Fakat bunlar kayıtlı vakalar; virüse maruz kalmışların gerçek sayısının en az 100.000 olduğu tahmin ediliyor (Candaş 2009: 46).

Yukarıdaki örnekte araştırmacı, yazısında önce uluslararası bir kuruluşun verilerini ele almakta sonra da tahminlere dayalı olarak hastalığın yaygınlığıyla ilgili olarak kestirimlerde bulunmaktadır.

Bir Cevap Yazın