Simbiyoz beslenme, ortak beslenme olarak da bilinir, iki canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşamaları.
Simbiyoz, iki bitki arasında olacağı gibi, bir bitki ile bir hayvan arasında da olur. Örneğin liken bir mantarla bir alglerin ortak yaşamasından oluşmuş bir organizmadır. Mantar klorofil taşımaz, haustoriumlarıyla yaşadığı ortamdan su ve madensel tuzları alır ve alg’e verir. Buna karşılık alg klorofili olduğundan fotosentez yaparak organik bileşikleri hazırlar.

Simbiyozda genel olarak ilişkiye ortak olan canlıların uzun süreler ve hatta ömür boyu birbirleriyle ilişki halinde kaldığı varsayılır. En tipik örneklerden biri, bitki kökleri ile mycorrhizal mantar arasında meydana gelen ve ömür boyu süren ilişkidir. Bu ilişki çerçevesinde, mantar bitki köklerinin yüzey alanını arttırarak bitkinin aldığı mineral miktarını arttırır ve solunum sırasında ürettiği karbondioksit sayesinde bitkinin fotosentezine ürün sağlar. Bunun karşılığında da mantar ihtiyacı olan karbonhidratlara (özellikle de glukoz ve sukroza) çok daha hızlı ve etkili bir şekilde ulaşabilir. Ancak bu mutual ilişki, minerallerin az bulunduğu ortamlarda daha çok “karşılıklı fayda” çerçevesinde, mutual bir ilişki olarak sayılır. Çünkü mineraller açısından zengin olan toprakta bitkinin köklerine yine simiyotik ilişki kurmak üzere bağlanan mantar, bitkinin büyümesini normale göre yavaşlatabilir. Belki ona zarar vermez; ancak yarı-patojen bir etki gösterir. Bu sebeple kimi zaman simbiyotik ilişkileri tanımlamak zor olabilir.
Simbiyozun tanımı 130 yıldan beri tartışma konusuydu. 1877’de Albert Bernhard Frank, likenlerdeki karşılıklı ilişkileri tanımlamak için simbiyoz terimini kullandı. 1878’de Alman mikolog Heinrich Anton de Bary bunu “organizmaların aksine bir arada yaşamak” olarak tanımladı. Tanım bilim adamları arasında çeşitlilik göstermektedir, bazıları ise sadece kalıcı olan karşılıklılıklara atıfta bulunmaları gerektiğini savunurken, diğerleri ise tüm kalıcı biyolojik etkileşimlere, başka bir deyişle karşılıklılıklara, kommensalizme veya parazitizme uygulanması gerektiğini, ancak yırtıcılık gibi kısa etkileşimleri hariç tutmaları gerektiğini düşünmüştür. Mevcut biyoloji ve ekoloji ders kitapları ikinci “de Bary” tanımını veya daha geniş bir tanımı kullanmaktadır; Simbiyozun sadece karşılıklılık anlamına gelmediği kısıtlayıcı tanım artık kullanılmamaktadır.
1949’da Edward Haskell, daha sonra biyologlar tarafından “etkileşimler” olarak kabul edilen “ortak eylemlerin” sınıflandırılmasını öneren bütünleştirici bir yaklaşım önerdi.
Biyolojik etkileşimler, aynı türden bireyleri (spesifik olmayan etkileşimler) veya farklı türden bireyleri (özel olmayan etkileşimler) içerebilir. Bunlar, etkileşimin mekanizması veya etkilerinin gücü, süresi ve yönü ile de sınıflandırılabilir.