Külâhları Değişmek sözcüğü dilimize nasıl yerleşti. Ne anlamak gelmektedir. Bu olay ile ilgili iki tane rivayet vardır.

Rivayet 1:
Bektaşinin birisi züğürt kalmış. Hem yaz ayı hem de hava çok sıcak. Orada burada gezmekten yorgun düşmüş, aç bi aç dolaşmaktan halsiz kalmış. Tam cami yanından geçerken öğle ezanı okunmaya başlamış. Cami avlusuna girip şadırvandan suyunu içmiş. Abdest alanları görünce de “Bari ben de abdest alayım. Sonra da cemaatle birlikte namaz kılar, çıkışta da mendil açarım” diye düşünmüş.O sırada bir Rum bakkal, şadırvanda terazisini temizlemekteymiş. O da bunaldığı için, külahını çıkarıp yanına koymuş. Bektaşî, abdest aldıktan sonra yanlışlıkla kendi külahı yerine Rum bakkalın külahını alıp başına geçirmiş. Namaz sırasında bütün cemaat, başında Rum külahıyla namaza gelen bizim Bektaşiye bakıp durmuş. Namazdan sonra Bektaşî herkesten önce camiden çıkıp kapı önüne mendil açmış. Cemaattekiler “Bakın şu Ruma, Müslüman olmuş, hem de güzel güzel namazını kıldı.” diyip keselerinde ne var ne yok Bektaşînin mendiline dökmüşler. Bu durum Bektaşînin çok hoşuna gitse de pek bi anlam verememiş. Tam mendiline sığmayan paraları külahına doldurmak için başındaki külahı çıkarınca bir de ne görsün, külah onun külah değil. Kendi kendine “Durum şimdi anlaşıldı. Cemaat beni Rumdan dönme Müslüman zannetti. Mangırlar bu yüzden geldi, demek ki bazen külahları değişmek gerekiyormuş” demiş.
Rivayet 2:
Yoksul bir adam, eline geçen beş on kuruşla yeni bir külah alınış. Giderken, birisi gelip başındaki yeni külahı kapmış. Kaçarken de kendi eski külahını bırakmış. Yoksul adam, onun arkasından koştuysa da yakalayamayacağını anlayınca, “Git bakalım! Yarın öbür dünyada değişiriz külahları!” demiş.