Michael Faraday ve Keşfin Mutluluğu
Zaman zaman insanlar bana “tarihte yerinde olmak isteyeceğiniz biri oldu mu?” diye soruyorlar. Benim yanıtım ise oldukça net: İngiliz dahi Michael Faraday.

Faraday, elektriği günlük işlerde kullanmış en iyi iletişimcilerden biridir. 1800’lü yıllarda Avrupa’daki pek çok bilim insanı elektrikle yakından ilgileniyordu. Alessandro Volta tuzlu suya batırılmış bez ya da kartonlarla ayrılmış levhaları yaptı. Bu levhalarda bakır ve çinko birbirini takip ediyordu. Bu sistem o zaman elektromotiv kuvvet olarak adlandırılsa da bugün biz buna voltaj diyoruz. Andre-Marie Ampere elektrik yoğunluğu ve ürettiği manyetik güç arasındaki ilişkiyi göstermiştir. Bugün elektrik akım birimine amper ya da amp adı verilir. Michael Faraday ise elektriğin nasıl çalıştığıyla ilgili pek çok detayı açıklığa kavuşturmuştur. Diğer buluşlarının yanı sıra dünyadaki ilk elektrikli motoru üretmiştir. Tüm fikirlerini de halk ile heyecanlı bir şekilde paylaşmıştır.
1825 yılında, Faraday, Londra’s Christmas Dersleri adını verdiği dersler vermeye başlamıştır. Dinleyiciler arasında halktan her kesimden insan hatta çocuklar bile vardır. Bu dersler yalnızca İkinci Dünya Savaşı’nda İngiltere bombalanırken yapılamamıştır. Carl Sagan 1977 yılında Christmas dersi hocalarından biri olur. Bu hocalar yalnızca ders anlatmaz, aynı zamanda yaptıklarını dinleyiciler önünde uygular ve onları şaşırtırlar. Laboratuvarındaki uzun yıllar süren çalışmalar sonucu Faraday bir gösteri geliştirmiştir: 2 metre uzunluğundaki bir masaya paralel bağlanmış iki kablo yerleştirilir. Bu kabloların birinin ortasında bir tahta parçası durmaktadır. Böylece dinleyiciler gerçek bir manyetik iğne pusulası görmüş oldular.
Manyetizma yüzyıllardır bilinen bir alandır. Kristof Kolomb gemilerinin yönünü tayin edebilmek için bu belgeleri kullanmıştır. Fakat Faraday manyetizmaya yeni bir alan kazandırmıştır. Faraday, tezgahın ucundaki bir bobinde bulunan pusulayla tezgahın diğer ucundaki bobinin içine ve dışına bir pusula taşımıştır. Böylece pusula on iğnesi oynamıştır. Siz de bu deneyi yaparsanız aynı sonucu alırsınız. Bir sıranın bir tarafında oynayan mıknatıs sıranın diğer tarafındaki manyetik iğnenin oynamasına sebep olabilir.
Elektrik akımı bir kablonun içinden geçerken kablonun etrafına manyetik bri alan oluşur. Bu da pusula iğnesini hareket etmesine sebep olur. Aynı süreç diğer türlü de işler. Faraday bu süreci kimsenin fark etmediği bir zamanda fark etmiştir. Bir kablonun etrafında bulunan mıknatıs hareket ediyorsa o kablodan elektrik geçiyor demektir Faraday bu süreci dikkatlice incelemiş ve temel fikri oluşturmuştur. Temel fikir orada bir mıknatısın olması değil, hareket eden bir mıknatısın yani manyetik bir alanın olmasıdır. Christmas dersinde Faraday, kablonun yanına sadece mıknatıs koymuyordu. Bunun yerine mıknatıslı hareket ettiriyordu böylece hareket eden bir manyetik alanın oluşmasına sebep oluyordu. Dinleyiciler ve bilim insanları bundan çok etkilenmişti. Gördüğünüz ve dokunduğunu hemen hemen her şey, varlığını Faraday’ın keşfettiği bu prensibe borçludur. Çünkü biz bugün bu şekilde elektrik üretiyoruz. Etrafınıza bir bakın. Elektrikle çalışmayan ne var? Neredeyse hiçbir şey! Lambalar, televizyon, bilgisayar, buzdolabı, kahve makinası gibi ürünler elektrik üretilmese çalışamazlardı. Endüstriyel bir süreç sonucu oluşmuş halı, masa, sandalye, araba, kumaş gibi her şey varlığını elektriğe borçludur. Tarlalarda yiyecekler makine ve taşıma sistemine bağlı olarak yerleştirilmektedir. Bu kitap da yine bir bilgisayar aracılığıyla elektrik kullanılarak yazılmış ve yine elektrik kullanan bir matbaada basılmıştır.
En iyi sahneyi en sona sakladım. Gösteri bittikten sonra dinleyicilerden biri gelip Faraday’a “Tüm bunların ne yararı var?” diye sormuştur. Faraday ise o meşhur cevabını vermiştir “Madam, yeni doğan bir bebeğin kime ne yararı var?”
Faraday’ın şüpheciliğini hissedebildiğinizi umuyorum. Kendini kaybetmedi için ona hayran olmuş olmalısınız. Kadına “Salak mısınız acaba?” diye de sorabilirdi. “Bu sizin için çok da önemli olmayabilir! Fark ettiniz mi tüm bunlar gerçekleşirken kimse pusulaya dokunmadı! Masanın başındaki bir güç masanın sonuna kadar yol aldı, bunu kimse görmedi fakat sonucu herkes gördü. Bir şeyler hareket etti. Bunu bir büyücü mü yaptı sizce? Hala durumun hiç de şaşırtıcı olmadığını söylemeye devam edecek misiniz? ” gibi cümleler kurması da mümkündü. Benzer bir soru İngiliz Başbakan William Gladstone tarafından Faraday’a sorulduğunda ise şöyle cevap vermişti:” Merak etmeyin efendim, yakında üzerinden vergi alabileceğiniz bir buluş. “
Bu hikaye üzerine düşünürken Faraday’ın buluşlarını halka göstermesi ve onlarla paylaşmasının ne büyük bir zevk olduğunu düşündüm. Bu sürecin her dakikasında büyük zevk almış olmalı. Kendinden önce gelen pek çok bilim insanı gibi Faraday da keşifleriyle ilgili büyük heyecanlar yaşadı. Dersleri de oldukça etkileyiciydi. Bilimsel heyecanını olduğu gibi hiçbir sansür koymadan yansıtıyordu.
Evrim bilimi de Michael Faraday gibi bir sözcü kullanabilirdi. Benim için yaşam zincirinde yerimi öğrenmek sadece üzücü oldu diyebilirim. Eminim ki benim için de, Faraday için de bilimsel keşifler eğlencelidir. Evrim üzerine çalışırken tyrannosaur fosilleri, kuyruk kemikleri, grip gibi konular hakkında bilinmeyen gerçekleri keşfediyoruz. Bilim budur fakat insan ruhuyla devam eden bir süreç olduğu da ortadadır. Benim için bundan daha heyecan verici bir şey yok. Bu noktada Faraday’ın meşhur bir sözü aklıma geliyor:
“Doğa kanunlarına uygun olduğu sürece hiçbir şey gerçek olabilecek kadar mükemmel değildir.”
Kaynak: Reddedilemez Evrim ve Yaratılış Bilimi, Sayfa 207-208-209
One comment