Tedarikçi Şebekelerinin Oluşturulması

Günümüzde tedarikçi şebekelerinin oluşturulması konusunda literatürde kapsamlı çalışmalar bulunmaktadır. Şebeke (network) teorileri işletme içindeki ilişkilerin açıklanmasında potansiyel bir yöntem ve yol gösterici olarak kabul edilir. Şebeke ile ilgili literatürün ortaya koyduğu gerçek, terimlerin hem terminolojik hem de kavramsal olarak tam bir belirsizlik içinde bulunduğudur. Szarka (1990) ve Johannnison (1987) üç tür şebeke tipi ortaya koymuştur; bunlar:
• Ticari olarak değişim etkinliği yapan işletmeler arasındaki üretim şebekeleri,
• Dostluk ve güvene dayalı bireysel şebekeler
• Sosyal ağlara, toplumsal bağlılıklara ve ortak değerlere uyuma dayalı sembolik şebekelerdir.
Daha sonraki çalışmalarda yukarıda belirttiğimiz sınıflama birbirine daha yakın bir düzenle ele alınarak; değişim şebekeleri, iletişim şebekeleri ve sosyal paylaşım şebekeleri şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Bu tür bir sınıflama katılımcıların ilişkilerinin kapsamını belirlemek açısından faydalı olmakla birlikte, araştırılan tedarikçi ilişkilerini belirlemeye bir sınırlama da getirmektedir. Bilindiği gibi tedarikçi şebekelerinden söz etmek ve onları tanımlamak daha çok ortaklıkları ve işbirliklerini kapsamına almaktadır. Burada yapılan sınıflamalarda ise kendiliğinden oluşan şebekeler, değişim/üretim, kişisel/sosyal ya da iletişim/uyum konularına dayalı biçimsel ve biçimsel olmayan şebekeleri kapsamaktadır. Şimdi de tedarikçi şebekelerini oluşturan stratejik işbirlikleri ve ortak girişim anlaşmaları, dikey bütünleşme gibi birliktelikleri kısaca tanımaya çalışalım. Stratejik işbirlikleri genellikle iki ya da daha fazla tarafın birbirlerinden bir şeyler kazandığı ve her bir tarafın diğerine katkıda bulunduğu birlikteliklerdir. Örneğin, otomotiv tedarikçileri endüstrisinde uzmanlık ve yatırım maliyetlerinin paylaşıldığı pek çok stratejik işbirliği bulunmaktadır. Bu haliyle stratejik işbirlikleri, daha iyi ve daha üst düzeyde hizmet gerektiren müşteri taleplerini karşılama yolu olarak da düşünülebilir.
Ortak girişim anlaşmaları, genellikle karşılıklı faydalı işler yürütmek konusunda karar veren iki işletmeyi kapsamına alır. Örneğin, bu duruma, ticari kazanç elde etmek isteyen bir üretici işletmenin belirli bir grup müşterinin ihtiyaçlarını daha etkin bir biçimde karşılamak isteyen bir başka üretim işletmesiyle yapmış olduğu ortak girişim gösterilebilir. Bu tür bir düzenlemenin stratejik işbirliğinden farkının ne olduğu merak edilebilir. Bu sorunun yanıtı; ortak girişimde her iki taraf yatırımını finansal olarak ortaya koyar ve anlaşma koşullarına göre bu girişimden elde edilen kazancı paylaşır. Çoğunlukla ortak girişim ana işlerden ayrı ve bağımsızdır. İşletme ortak girişim konusunu kapsayan belirlenmiş amaca dayalı olarak kurulur. Buna karşın, stratejik işbirlikleri ise, her zaman karşılıklı yatırımları içermeyebilir. Bu tür işbirliklerinde daha sık olarak, pazarları veya bazı tesisleri paylaşmak yerine taraflar bağımsız örgütler olarak rollerini oynarlar. Pek çok havayolu şirketinin stratejik işbirlikleri bulunmaktadır ve bu şirketler; bilet rezervasyonları, mühendislik bakım-desteği sağlama, uçuş rotaları oluşturma ve belirli bölgelere uçuşta işbirliği içindeki şirketlerden biriyle uçmak isteyen müşterilere rezervasyon desteği veren paylaşım tesisleri oluşturmuştur. Bu yöntemde işbirliği içindeki katılımcılar toplam ve bireysel pazar paylarındaki artışlardan yararlanmayı beklerler. Tam ve dikey bütünleşik organizasyonlar sahipliklerini ve pazarda izleyecekleri yolun kontrolünü ellerinde bulundururlar. Örneğin, İspanyol perakendeci Zara’nın tüm Avrupa’da sahipliği altında perakendeci mağazaları ve kuzey İspanya’da kendisine ait üretim tesisleri bulunmaktadır. Üretim tesisleri, ürünleriyle tüm perakendeci mağazalarının tedarikçisi konumundadır. Bu durum Zara’ya hızlı değişen moda mallar için kritik bir başarı faktörü sağlamaktadır. Bu alandaki rekabetin yoğunluğu göz önünde tutulursa, Zara için imalat/teslim süresi ürünün tasarımından mağaza raflarında yer alacağı zamana kadar iki ya da üç hafta kadardır. Bu da işletmeye önemli bir avantaj sağlamaktadır. Tablo 3.3 dikey olarak bütünleşmiş farklı iki işletmeyi göstermektedir. Bu örnekte dört aşama söz konusudur. İlk aşamada, işletme sahip olduğu tarlalarında tekstil imalatında kullanmak üzere iplik girdisi için pamuk yetiştirecek, sahibi olduğu hazır giyim imalatçılarına kumaş üretecek ve daha sonra da mağazalarına giysi tedariki sağlayacaktır.

Bu tür yapıdaki bir tedarik zincirinde, işletme hem zincirin sahibidir hem de zincirdeki hareketleri kontrol eder. Dikey bütünleşme kanalın kontrolünü elde tutma açısından yararlıdır ancak tüm tedarik zincirine sahip olmanın getireceği risk ve yüklü maliyetlerin de anlaşılması gerekmektedir. Bu durumda, dikey bütünleşme yoluyla elde edilen bağımsızlığın getireceği yararlarla katlanılacak maliyetler ve daha pahalı üretime karşı serbest pazarda alım yapabilme seçeneği ve üretimde destek almanın yaratacağı katkıları karşılaştırmak doğru karar verebilmek için kaçınılmazdır.