Hititler-Hitit Mitosları

Hurriler’in baş tanrısı Kumarbi ile ilgili olan bu mitoslar üç hikaye grubundan oluşmaktadır. Kumarbi mitoslarının anlatıldığı tabletler, M.Ö. 2. binin ikinci yarısında çivi yazısıyla Hitit dilinde yazılmış olmalarına rağmen, asıllarının daha eski olduğu, yani Hurrice’den kopya edildikleri açıktır.

Gökteki Krallık Mitosu: Bu mitostaki ana tema, bundan önce Assur-Babil Yaradılış mitosunda gördüğümüz tanrı kuşakları arasındaki çatışmadır. Söz konusu çatışma teması, daha sonra Yunan Yaradılış mitosunda da karşımıza çıkmaktadır.

İlk satırlarında kırıklar bulunan mitos, eski ve güçlü tanrıların dinlemeleri istenerek başlamaktadır. Gökyüzüne (evrene) egemen olan ilk tanrı Alalu’dur. Kudretli tanrı Anu Alalu’nun ayaklarına kapanmakta ve ona sakilik yapmaktadır. Alalu’nun dokuzuncu egemenlik yılında Anu isyan etmiş ve yapılan mücadeleyi kazanmıştır. Yenilen Alalu kaçarak karanlık topraklara gitmiştir.



Böylece gökyüzünün egemenliği Anu’nun eline geçmiştir. Alalu’nun oğlu güçlü tanrı Kumarbi Anu’nun ayaklarına kapanmakta ve ona sakilik yapmaktadır. Anu’nun dokuzuncu yılında bu kez de Kumarbi isyan etmiştir.

Yapılan mücadelede Anu yenilip göğe doğru kaçarken, Kumarbi onu yakalayarak aşağıya çekmiş ve erkeklik organını ısırarak yutmuştur. Kumarbi kazandığı bu zafere çok sevinmiştir. Buna karşılık Anu kendisine boş yere sevinmemesini, yuttuğu organ nedeniyle Fırtına tanrısı, Aranzah (Dicle nehri), tanrı Taşmişu (Teşup’un yardımcısı) ve iki korkunç tanrıya daha gebe kaldığını, bunların vereceği rahatsızlık yüzünden başını taşlara vuracağını söylemiştir.

Anu sözlerini bitirip gökyüzüne doğru giderken, Kumarbi saklanarak yuttuğu organı tükürmüştür.

Tabletin bundan sonraki bölümü çok bozuk olduğundan olanları tam olarak anlamak mümkün değildir. Kumarbi Nippur şehrine giderek ayları saymaya başlamıştır. Daha sonra, Kumarbi içinden konuştuktan sonra vücudunun çeşitli yerlerinden doğan çocuklar sayılmaktadır. İsmi okunanlar arasında Fırtına tanrısı ve Babil’in baş tanrısı Marduk önemlidir.

Olayların devamında yeni bir tanrılar savaşı yaşandığı anlaşılmaktadır. Teşup Anu’ya Kumarbi’nin öldürülmesini isteyip istemediğini sormakta, Anu tam anlaşılmayan bir nedenden dolayı Kumarbi’nin öldürülmesine karşı çıkmaktadır.
Metnin sonlarına doğru, akıl ve bilgelik tanrısı Ea yeryüzünün aylarını saymaktadır. Bunun sonucu olarak iki tanrı daha doğmuştur.

Ullikummi Şarkısı Mitosu: Gökteki Krallık mitosunun devamı niteliğindeki bu mitosta, yeni bir güç olarak ortaya çıkan Teşup’un Kumarbi ile olan mücadelesi anlatılmaktadır. Fakat Kumarbi olayın içinde bizzat yer almamakta, kendi yerine oğlu Ullikummi’yi görevlendirmektedir.

Ullukummi Şarkısı, tüm tanrıların babası Kumarbi’nin destanını söyleyeceğim sözleriyle başlamaktadır. Kumarbi Teşup’u alt edebilmek için çareler ararken, aklına ona karşı bir düşman yaratmak gelmiştir. Urkiş (Tell Mozan) şehrinden yola çıkarak bir su kaynağına gelmiş ve burada bulunan büyük bir kayayla yatmıştır.

Tabletin bu kısmında bir kopukluk olmakla birlikte, Kumarbi’nin Deniz tanrısıyla anlaşarak doğacak çocuğun denizin içinde büyümesi için izin aldığı belli olmaktadır.
Daha sonra kader tanrıçaları ve ana tanrıçalar tarafından doğurtulan diorit taşı çocuk Kumarbi’nin kucağına konulmuş ve Ullikummi olarak adlandırılmıştır. Kumarbi, Ullikummi’nin büyüyünce Kummiya şehrine giderek Teşup ve Taşmişu’yu yenmesini planlamaktadır. Ulli-Kummi isminin anlamı, “Kummiya’nın yıkıcısı” demektir.

Mitosun devamında Kumarbi’nin çocuğu Teşup ve diğer tanrılara fark ettirmeden büyütmeye çalışması anlatılmaktadır. Bunun için olasılıkla yeraltı tanrıları olan İşşirralar’ı çağırarak, onlardan Ullikummi’yi üzerinde ulu bir sütun olana kadar büyüyeceği yer olan Upelluri’nin sağ omzuna koymalarını istemiştir.

Upelluri, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi dünyayı omuzlarında taşıyan tanrıdır.
Ullikummi bu şekilde büyüyerek, kısa zamanda boyu ve eni 9000 fersah (1 fersah = yaklaşık 5685 metre) olan dev bir kule haline gelmiştir. Deniz ancak beline kadar çıkmakta ve başı da göklerdeki tapınaklara değmektedir.

Ullikummi’yi ilk olarak Güneş tanrısı fark etmiştir. Gördükleri karşısında öfkelenen Güneş tanrısı, can sıkıntısı içinde durumu anlatmak için Teşup’un yanına gitmiştir. Tabletin kırık olan bu bölümünde iki tanrının karşılıklı konuştukları anlaşılmaktadır. Daha sonra Kumarbi yanına kardeşleri Taşmişu ve İştar’ı da alarak bu dev taşı görmek için Hazzi dağına (Antakya civarındaki Kel dağı ya da Cebel Akra) gitmiştir. Olayların geçtiği yer, Dicle nehri ile Akdeniz arasındaki Kuzey Suriye bölgesidir.

Teşup Ullikummi’yi gördüğü zaman büyük bir şaşkınlığa kapılmış ve üzüntüsünden ağlamaya başlamıştır. Kardeşini teselli etmeye çalışan İştar, kıyıya giderek Ullikummi’yi söylediği şarkılarla kandırmaya çalışmıştır. Buna karşılık dalgalardan bir kendisine Ullikummi’nin kör ve sağır olduğunu, acımasının olmadığını, aklı başına gelmeden kaçıp gitmeleri öğüdünü vermiştir.

Metindeki kırık bir bölümden sonra, Teşup’un savaş hazırlıkları yaptığı okunmaktadır. Yine kırık bir bölümün ardından, yapılan savaşta Teşup’un mağlup olduğu okunmaktadır. Bu mücadeleye savaş tanrısı Aştabi ve yetmiş tanrı daha savaş arabalarıyla katılmalarına rağmen Teşup yenilmiştir.

Taşmişu Kummiya şehrine giderek, burada bulunan Teşup’un karısı Hepat’a olanları anlatmıştır. Daha sonra Teşup’un yanına dönerek tanrı Ea’dan yardım istemelerini önermiştir.

Kırık bir bölümün ardından, Ea’nın Ullikummi’yi omzunda taşıyan Upelluri ile konuştuğu görülmektedir. Ea, Upelluri’ye olanlardan haberi olup olmadığını sormuş, Upelluri ise ona yeri ve göğü kendi üzerine inşa ettiklerinde ve bunları bir bıçakla birbirinden ayırdıklarında hiç bir şeyin farkında olmadığını, şimdi ise sağBunun üzerine Ea, sağ omzunu döndürerek Upelluri’nin dev sütunu görmesini sağlamıştır. Olanları anlayan Upelluri eski zaman tanrılarına seslenmiş; mühürlenmiş ambarlarları açmalarını, bir zamanlar yer ile göğün birbirinden ayrılmasında kullanılan bıçağı çıkarmalarını ve benzer şekilde Ullikummi’yi de kesmelerini istemiştir.

Tabletteki kırıklıklara rağmen Ullukummi’nin yerden kesilerek güçsüz bırakıldığı, tanrıların ona karşı hücuma geçtiği, Teşup’un da fırtına arabasına binerek denize ulaştığı anlaşılmaktadır. Son mücadele denizde gerçekleşmiştir.

Metnin bundan sonrası korunmamıştır. Fakat bu kez Fırtına tanrısının kazandığı açıktır.
Ullikummi ve Tufan Kahramanı: Bu isimle anılan tabletler tufan olayıyla ilgili olmakla birlikte, son derece harap olduklarından ortaya fazla bir bilgi koyulamamaktadır. omzunu bir şeyin acıttığı, fakat orada ne olduğunu bilmediğini söylemiştir.

Bir Cevap Yazın