Süleyman Paşa, Gazi Süleyman Paşa veya Süleyman Gazi (1316 (?) – 1357/1360 arası), Türk Hakanı Orhan Gazi’nin büyük oğludur. Para da pulda veya sultanlıkta gözü yoktur. Tek arzusu milletine hizmet etmektir. Kayıların Rumeli’ye, başka bir deyişle Avrupa’ya geçişinin öncüsü ve sembolü olan şahsiyettir ve Rumeli Fatihi olarak da bilinmektedir . Öldüğünde atı ile birlikte gömüldü.

İlk defa Gerede’de yönetici olarak hizmete başlamıştır. İzmit, Göynük ve Mudurnu civarı kendisine tımar olarak verilmiştir. İznik (1331) ve İzmit (1337) fetihlerine katılmış, fethinde büyük rol oynadığı Karesioğulları Beyliği’ne bey tayin edilmiştir (1335). Sırplara karşı, Doğu Roma’ya yardıma giden Türk kuvvetlerine kumanda etmiştir. Rumeli’ye geçerek Selanik’i Sırplardan almış ve Doğu Roma’ya vermiştir (1349). Rumeli’ye ikinci geçişinde (1352), Bulgarları Dimetoka’da yenmiştir. Bu harekatlarında Çimpe Kalesi, kendisine üs olarak verilmiştir. Gelibolu başta olmak üzere Marmara ’nın batı kıyısındaki şehirleri ele geçirdiyse de, Doğu Roma ile yapılan antlaşma îcabı, buraları daha sonra boşaltmıştır. Süleyman Paşa, Edirne’ye geldi, Kantakuzinoslar tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Süleyman Paşa’nın 1352 zaferi, kendisine Rumeli’de yerleşme imkanını sağlamıştır. Dönüşte, Süleyman Paşa, ertesi sene yapılacak sefer için Boğaz’ın Avrupa yakasında, Tsympe (Cinbi) Kalesi’nde, bir kısım Osmanlı askerini bırakmış, kaleyi bir köprü-başı durumuna getirmiştir. Kantakuzinos’un, bu kaleyi Osmanlı askerlerinden boşaltmak için önerdiği büyük paralar Süleyman tarafından reddedilmiş, aksine o, bu köprü-başını, Anadolu’dan getirdiği yeni kuvvetlerle güçlendirmiştir. Türk yerleşmesi İstanbul’da büyük telaş uyandırmış, Rumlar, Doğu Roma payitahtının hem Kocaeli’de, Anadolu tarafından; hem Avrupa’da Trakya tarafından kuşatılmakta olduğuna tanık olmuşlardır. Bu arada Süleyman Paşa, merkezi Biga’ya yakın Kemer Limanı’nda 3000 kişilik bir kuvveti gemilere bindirmiş ve karşı kıyıda Kozludere’ye (bugün Kozludere bu vadide bir çeşmenin adı) çıkarma yapmış,· Bolayır’ı fethetmiştir. 1354’te, beklenmedik bir tabii olay, 1 Mart’ı 2 Mart’a bağlayan gece meydana gelen şiddetli bir deprem sonucu, Gelibolu ve civar kalelerin surları yıkıldı. Osmanlı kuvvetleri derhal bu kaleleri işgal ettiler. Depremi, bütün çağdaş kaynaklar kaydetmiştir. Olayı, Tanrı’nın lütfu olarak yorumlayan Osmanlılar, Rumeli’yi kesinlikle boşaltmamaya karar verdiler, yeni kuvvetler ve Karesi’den gelen göçmenler Boğaz’ın Avrupa yakasına geçmeye başladılar. İstanbul’da halk isyan ederek, bu durumun suçlusu saydıkları Kantakuzinos’u tahtı bırakmaya zorladı. O zaman, Osmanlı Türkleri için elverişli bir durum da, Sırp Çarı Stefan Duşan’ın ölümü ve Sırp İmparatorluğu’nun parçalanmasıdır (1355). Böylece, Osmanlılar karşısında en büyük rakip ortadan kalkmış bulunuyordu.

Eretna Beyliği beyi Alaeddin Eretna’nın ölümünden sonra bölgede doğan karışıklıktan istifade ederek Ankara’yı zaptetmiştir (1354). Bizans’da yani Doğu Roma’da imparator değişikliği üzerine, dikkatini yeniden Trakya’ya yöneltmiştir.Üçüncü geçişinde, Biga’da topladığı ordularını Çardak limanında gemileri yan yana koyarak Çanakkale Boğazı’ndan geçirmiş ve Bolayır’ı kendisine üs edinerek, artık Osmanlı’nın Rumeli’de yerleşmesine dönük bir politika izlemiştir. Anadolu’dan getirttiği Türkmen ailelerini Rumeli’de kurduğu köylere yerleştirmeye başlamıştır. Daha önceki akınlarda yapılan keşifler ve edinilen bilgilerin de yardımıyla Gelibolu Yarımadası nın kısa bir sürede Osmanlı Türklerinin yönetimine katılması sağlanmış, daha sonraki fetihler için hareket noktası oluşturulmuştur.
Bu olağanüstü olaylar ve Süleyman Paşa ile Karesili gazilerin azim ve kararı sonucu, Türklerin Balkanlar’da yerleşmesi artık kesinleşmiş bulunuyordu. Bu durum karşısında Bizans imparatoru V. Ioannis bütün ümidini Avrupa’dan gelecek bir Haçlı seferine bağlamış bulunuyordu. İmparator, 1355 yılı sonuna doğru Papa VI.Innocentus’a elçiler göndererek Roma Kilisesi’yle birleşme vaadinde bulunuyor ve acilen bir Haçlı ordusunun yola çıkarılması içinyalvarıyordu. 1357 yılında olaylar birden Osmanlılar aleyhine döndü. Orhan’ın 12 yaşındaki oğlu Halil, 1357 yazında Foçalı Rum korsanlar tarafından İzmit Körfezi’nde esir edildi. Bu arada, Rumelifatihi Şehzade Süleyman Paşa’nın ölümü haberi geldi. Bazı tarihçiler onun için Devlet-i Aliyye Türkiye’nin gerçek kurucusu der. Çok büyük hizmetlerde bulunmuştur.
Ölüm tarihi konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre 1360’ta, Bolayır ile Seydikavağı arasında doğanla avlanırken atından düşerek vefat etmiş, cenazesi vasiyeti doğrultusunda Bolayır’da imareti civarında yaptırmış olduğu türbeye defnedilmiştir. Kendisi için daha önce yaptırdığı türbe boş olarak Yenişehir, Bursa’da bulunmaktadır. Âşıkpaşazâde Tarihi ölüm tarihini 1356 olarak verirken, Anonimler ve Oruc Tarihi 1357 olarak vermektedir. Ruhî, Süleyman Paşa’nın Rumeli’de altı yıl boyunca mücadele verdikten sonra öldüğünü söyler. Kendisinin 1352 yılında Cinbi’yi aldığı göz önünde bulundurulursa, Ruhî’nin verdiği yıl 1356 civarına tekabül etmektedir. Takvimlerden biri, Orhan Gazi’nin Süleyman Paşa’dan beş yıl sonra sonra öldüğünü kaydeder ki Orhan Gazi’nin 1362 Mart’ında öldüğü bilindiğinden, takvimin verdiği tarih 1356 civarına denk gelmektedir. Romalı tarihçi Nikiforos Grigoras ise Süleyman Gazi’nin ölümünün, kardeşi Şehzade Halil’in esir edildiği 1357 yılından kısa bir süre sonra gerçekleştirdiğini yazmaktadır.Bursa, Yenişehir, Göynük, Geyve, Akyazı, İzmit, İznik ve Gelibolu’da imaret, cami medrese, kervansaray, mektep ve mescit gibi eserler inşa ettirmiştir.

Rumelı Fatihi Süleyman Paşa Türk geneleklerini yaşatan biriydi. Öldüğünde Atı ile yan yana gömülmüş ve atına da mezar yapılmıştır. Orta Asya Türk geneneklerinde de aynı uygulama hakimdir. Atilla, Cengiz Han, Hülagü Han, Kubilay Han da Atı ile yan yana veya birlikte gömülen bir hükümdardır. Fatih Sultan Mehmed öldüğünde de atının kuyruğu bağlanmış ve gözlerine tuz basılarak atta insanlar ile birlikte yuğ (Cenaze) törenine katılmıştır. Süleyman Paşa bindiği at ise Ahal-Teke atıdır. Ahal teke bir Türkmen atıdır. Bilim insanları ahal tekeyi, üç bin yıl önce insanlar tarafından ilk evcilleştirilmiş at türü olarak görürler. Orta Asya’da Türk halkları arasında özellikle Türkmenistan’da yaygındır. Ahal tekenin adı Manas ve Dede Korkut gibi Türk destanlarında geçer ve Türkmenistan’ın Ahal vilayetinde yaşayan Teke Türkmenlerinden gelmektedir. Dik bir duruşu, uzun ince bir boynu, eğimli omzu, uzun bir sırtı, uzun bacakları ve küçük sert bir kalçası vardır. Yelesi yumuşak ve azdır. Kulakları diğer atlardan uzun ve hafif orak şeklindedir. Çoğu ahal tekenin gözlerinin etrafı siyah olduğu için gözleri badem şeklinde görünür. Vücudu daima hafif metalik parlar. Kılları çok ince ve yumuşaktır. Hareketleri çok rahat ve esnektir. Hüner ve eğitim gösterilerinde diğer atların zorlandığı bazı zor hünerleri kolayca başarır. Özellikle “Pas” ve “Tölt” adlı hareketleri kolay yapar. Cesur, zeki, duygusal ve bazen de inatçıdır, sezgileri güçlüdür, sahibine daima çok bağlıdır, hatta tek biniciye alışık olurlar ve onun en ufak imalarını bile algılayabilirler.

Gazi Süleyman Paşa’nın Seyyid Hüseyin Çelebi’nin kızı Selçuk Hatun ve İsfendiyar oğlu Kötürüm Bayezit’in kızıyla olmak üzere iki evlilik yaptığı bilinmektedir. Bu evliliklerinden İshak, Melik Nasır ve İsmail adlarında üç oğlu ve Sultan Hatun, Eftendize Hatun adlarında da iki kızı vardır.Melik Nasır, diğer kardeşleriyle birlikte Ece Bey’in komutasında katıldığı Bolayır civarındaki Akça Liman seferi sırasında denizde boğulmuştur. İshak ve İsmail ise Rumeli’de akıncı beyi olarak görev yapmaya devam etmişlerdir. Sultan Hatun, Candaroğlu Süleyman Paşa ile evlendirilmiştir. Haziran 1395’te vefat etmiş; Sinop’ta “Sultan Hatun” veya “Aynalı Kadın” adı verilen türbeye defnedilmiştir. Eftendize Hatun ise Temmuz 1397’de Akşehir’de vefat etmiş, İmaret Camii haziresine defnedilmiştir