Amerika Uygarlıkları ve Amerika Kıtası’nın Keşfi

Amerika Uygarlıkları ve Amerika Kıtası’nın Keşfi

On beşinci yüzyılda ileriki yüzyıllar etkileyip modern dünyamızı şekillendiren olaylar, dönüşümler Avrupa merkezde olmak üzere yaşanmaya başlamıştır. Hümanizma, Rönesans ve Reform hareketlerine yol açan bu dönüşümler, Avrupa’ yı ve Avrupalıyı yeniden inşa etmiş, kendisini modern sanatın ve bilimin ilk yansımalarıyla ifade eden yeni gruplar ortaya çıkartmıştır. Matbaanın keşfinden, bilim ve teknik alanındaki yeniliklere, feodalizmden şehirleşmeye, skolastik zihniyetten, akılcı-bilimci zihniyete geçiş gibi Uygarlık tarihinde farklılık yaratan pek çok dönüşüm, bu yeni grupların yaşam biçimini, zihniyetini değiştirmiştir. Amerika Kıtası’nın keşfi hem Avrupa hem de modern dünya için yaşanan değişimin hızını belirleyen önemli dönüm noktalarından birisidir. İslam dünyasının yayılımı nedeni ile içine kapanan kıtada ekonomik yaşam aşırı nüfus yoğunluğunu karşılayacak yeterlilikte değildi. 1453’te İstanbul’u, 1517’de Mısır’ı fetheden Osmanlı Devleti güçlenen donanması ile Avrupa’yı hem askeri hem de ekonomik açıdan sıkıştırmıştı. IV. Haçlı Seferi sonrasında Akdeniz ve Karadeniz ticareti Venedik ve Ceneviz’in kontrolüne geçmiş, Avrupalılar Doğu’nun zenginliklerini bu devletler vasıtasıyla ulaşmışlardı. Ancak zengin İpek ve Baharat Yollarının batıdaki kollarının el değiştirmesi Avrupa’yı İslam dünyasına bağımlı hale getirmektedir. Ticaretin aldığı bu darbe zaten ekonomik sıkıntıyla uğraşan Avrupa’ nın kaldıramayacağı bir durumdu.

Gemi yapımcılığında yaşanan önemli gelişmeler meraklı kaşiflere bu zenginliklere doğrudan doğruya ulaşmak için fırsatlar sunmaktaydı. Portekizliler gemi direklerinin sayısını arttırarak ve ortadaki uzun direklere birden çok yelken çekerek gemicilik alanındaki gelişmelerin denizlere yansımasında başı çektiler. Portekizlilerin yenilikleri ile gemi farklı rüzgar ve dalgaların konumuna göre ayarlanabiliyordu. 15. Yüzyılın sonlarında gemiler güçlü omurgaları, alın kaburgaları ve çift katlı neşe döşemeleriyle ağır topların geri tepelerine dayanabilecek hale geldi.

İtalya’nın Cenova kentinde ünlü bir dokumacının yanında çalışan Kristof Kolomb, uzun zamandır Asya’ya ya ulaşılmasını sağlayacak bir sefer için destek aramaktaydı. Granada’nın düşüşünden sonra aradığı desteği buldu. 1492 yılında en büyüğü Santa Maria olan Pinta ve Nina adlı üç yelkenli gemi ve 39 mürettebatıyla Hindistan’a giden bir başka güzergah keşfedebilmek için yola çıktı. Kendisini destekleyenler getireceği altın ve baharatın karının %10 ‘unu ve keşfedilen yerlerin valiliğin ona vaat etmektedirler. Seferin 10. gününde yani 12 Ekim 1492’de Rodrigo adlı denizci ufukta karanın göründüğünü sevinçle haber verdi. Kolomb ve tayfası Hindistan’ a ulaşmış olmanın mutluluğu içindeydiler. Gün ağarırken karaya çıkan kaşif, yeri öperek Kastilya ve Leon adına bölgeye el koyduğunu ilan etti. Halbuki daha hedefledikleri yolun dörtte birini kat etmişlerdi. Yani karşılarındaki kara parçası Hindistan değildi. Atlantik Okyanusu ve Pasifik Okyanusu arasında bulunup, o zamana kadar varlığından haberdar olunmayan yepyeni bir kıtaydı. Karaya ayak bastıklarında mısır, yer elması yetiştiren, yün eğirmeyi bilen; demiri bilmeyen ama kulaklarına küçük altınlar takan Arawak yerlileri ile karşılaştılar. Daha sonra Kolomb, Hisponiola’da Amerika’da ilk Avrupa askeri üssü olacak olan Navidad Kalesini inşa ettirip, tayfalarından ele geçirdikleri altınları buraya stok etmelerini istedi. Madrid’e altınlar ile dönen kaşifin seferinin başarısına inanan İspanyol hükümdar ikinci sefer için ona, on yedi gemi, 1200 tayfa tahsis etti. Görevi yeni yerler keşfetmek, köle ve altın getirmekti. Kıtaya sonraki yıllarda iki sefer daha düzenleyen Kolomb, ele geçirdiği altın ve köleleri İspanya’ya gönderdi. Bu arada yaptığı keşfin yankıları ülkede duyulmaya başladı. Onun açtığı kapıdan pek çok kaşif Amerika’ya doğru uzandı. Bir başka Cenovalı Giovanmi Caboto, Matthew adlı gemi ile 1497’de Çin’in bir bölümü sandığı Cape Breton adasına ulaştı. 1497-1504 yılları arasında üç sefer gerçekleştiren Amerigo Vespucci keşfedilen yerlerin ne Çin ne de Hindistan olduğunu iddia etti. Vasco Nunez de Balboa adlı kaçak gemi yolcusu ise de Panama kıstağına ulaşıp, Pasifik Okyanusunu gördü. 1519-1522 yılları arasında Dünya’yı dolaşan Ferdinand Magellan ise hem dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtladı hem de Pasifik ile Atlas Okyanusları arasında bir kara parçası olup olmadığına yönelik tartışmalara son verdi.

Keşif hareketlerinin ilk dalgasının atlatılmasından sonra İspanyollar, kıtaya yönelik daha sistemli girişimlerde bulunmaya başladılar. Maalesef bu sistemli girişimler başlangıçta toplu ölümleri peşinden getirmiştir. İstediklerini elde etmek için her türlü katliamı yapmayı göze alan conquistadorlar kıtanın güneyinde bulunan iki uygarlığa tamamen son vererek işe başlayacaklardır. Kolomb’un Bahama Adaları’nda Arawaklara yaptığını Cortes Meksika’ da Azteklere; Pizarrk ise Peru’da İnkalara yapmıştır. Ancak Cortes ile Pizarro’nun yaptıkları Kolomb’un verdiği zarardan kat kat daha fazlaydı.

Kaynak: Pegem Akademi Uygarlık Tarihi, Sayfa 383-384

Bir Cevap Yazın