Don Volga Kanal Projesinin Önemi
Türkiye’de kanal İstanbul tartışıladursun daha önemli bir kanal projesi vardı, eğer proje zamanında gerçekleşseydi Türk Dünyası ile Osmanlı arasında bir köprü oluşacak ve Rusya bugün ki gibi Türk dünyasını yutamayacaktı.

Karadeniz’le Hazar Denizi’ni birleştirerek Türklerin nüfuzunu tüm Kafkasya’ya hakim kılacak, Türkiye ve Türkistan’ın irtibatını tesis edecek, askeri, siyasi, stratejik ve iktisadi bakımdan büyük önem taşıyan projeydi. Bunun düşünülmesi, planlanması ve uygulamaya geçirilmesi bile o döneme niçin Türk asrı denildiğini anlamak için yeterlidir.
Hareketin görünen yüzü 1556’da Ruslar tarafından ele geçirilen Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Astrahan Hanlığı’nın kurtarılması idi. Sefere 1569 yılında çıkıldı. Ancak asıl amaç; Don ve Volga nehrinin dirsek yaptığı ve karşılıklı olarak 50 kilometre kadar birbirlerine yaklaştıkları noktada bir kanalın açılması ve Karadeniz kuzeyindeki Azak Denizi’nden Don nehrine giren Osmanlı gemilerinin Volga’ya geçiş yaparak toplamda 950 km’yi bulan nehir yoluyla Hazar Denizi’ne inmelerinin sağlanmasıydı.
Kanuni’nin düşündüğü, ancak vefatından 3 yıl sonra uygulamaya konulabilen projeye II.Selim büyük önem veriyordu. Ancak Sokullu işin başına askerlikle bir ilgisi olmayan maliye müsteşarı Çerkes Kasım Bey’i getirmişti. böylelikle beylerbeyliğine terfi ettirilen ve paşalık ünvanını alan Kasım Paşa, hiç bilmediği bir ülkede anlamadığı bir işle vazifelendirilmiş olarak 4 Ağustos 1569’da donanmayla İstanbul’dan hareket etti.
Osmanlı donanması bu iş için Azak limanına 20.000 tımarlı sipahi, 8.000 yeniçeri, birkaç bin teknik personel ve usta çıkartmıştı. Kırım Hanı Devlet Giray Han’da 30.000 kırım atlısı ile gelmişti. Yerli halktan işçi olarak yazılan 30.000 kişi ile birlikte kanal ve Astrahan’ın fethi için ayrılan asker ve işçi sayısı 100.000’i buluyordu.
Ancak yönetimdeki basiretsizliklerden, Kırım Hanı’nın kanal projesi gerçekleştiğinde kendi öneminin kalmayacağını düşünmesi ve işleri yavaş tutmasından dolayı proje tamamlanamadı. Geç başlanan kazı çalışmaları soğuklara denk gelmiş ve işçilerden büyük kayıplar olmuştu. Aynı zamanda Yemen meselesi birinci dereceden önem kazanmaya başlamıştı. nihayet üçte biri gerçekleştirilen kazı durduruldu, ardından kıbrıs’ın fethi ve akabinde Avrupayla olan savaşlar bu projeye tekrar devam etmeyi olanaksız kıldı.
Katip Çelebi bu konuda şöyle demekte; ‘Kıssadan hisse budur ki, küçük adamla büyük işe mübaşeret caiz değildir. Maslahatın münasib ser-karı gerek. Zikrolunan hususa bir padişah varıp zamanıyla mübaşeret etse, ancak uhdesinden gelebilir ve bu çeşit işler sahib-himmet padişah işidir, vüzera ve serdarlar karı değilir.’
Birkaç ay kadar sonra Rus Çarı Korkunç İvan, İstanbul’a gönderdiği elçilerle karşılığı ne olursa olsun Türk dostluğunu muhafaza etmek istediğini bildirdi. Rusya henüz Kırım’a vergi veren bir devlet olduğundan, kendisine Türkistan yolunu kapatmaktan çekinmesi hatırlatıldı. Rusya meselesiyle uğraşmak Kırım’a bırakılmıştı, Devlet Giray Han, Moskova’ya girerek Rusları ağır bir şekilde yendi. Ancak bu meselede kalıcı bir netice elde edilememiş olup projenin gerçekleşmemesiyle Rusya ve İran, Türk dünyasının ortasına kesin bir şekilde yerleşmiş, Türkiye ile Türkistan’ın bütün ilgisi kesilmiştir.
Don-Volga kanalı, Ruslar tarafından bütün modern teknikler kullanılarak 383 yıl sonra, 1952’de ancak açılabildi.
Kaynak: Türk Tarihinden Yapraklar | Yılmaz Öztuna