Orta Çağ’da Ekonomik Faaliyetler

Orta Çağ’da kentlerde meydana gelen değişiklik ve gelişmelerin siyasi ve sosyal organizasyonlar üzerindeki etkileri

Vergi toplamasında azalma

Roma İmparatorluğunda kentlerin, pazarların değiş tokuş merkezî, yerel tarımsal faaliyet ve küçük çaplı mal üretim merkezî ya da limanların söz konusu olduğu yerlerde uzun mesafeli ticaretin odak noktası olma gibi özellikleri vardı. Kentler kendi arazileri olan özerk bölgelerdi ve vergilerin devlete aktarımından sorumluydular. IV. yüzyılın sonuna gelindiğinde toprak sahibi özerk kent meclisi üyeleri, kentlerinin bakımına yönelik üstlendikleri kentin belediye hizmetleri ile devletin istediği yerel gelirlerin vergi matrahının belirlenmesi toplanması ve devlete iletilmesi konusundaki görevlerinden kendilerini kurtaran senatör statüsünü elde ettiler. Bunun sonucunda daha az varlıklı ve daha az imtiyazlı olanlar, sırtlarına binen ağır yükten kaçınmak için çeşitli yollar üzerinden direnişe geçince, vergi tahsilinde azalma meydana geldi.

İlk özgür ve örgütlü kentler

Kentlerde statü açısından imtiyazlı statülere sahip zengin vatandaşların başını çektiği bir sosyal tabakalaşma oluştu. Özellikle bölgeler arası ticaret ile meşgul olan büyük ölçekli tüccarlarının başını çektiği kent tüccarları arasında küçük kent vatanseverliği duygusu gelişti. Bu duygunun beslemesiyle kentlerde kazanç, iş ahlakı, güzellik, temizlik ve düzen duygusuna odaklanan yeni değerler doğdu. Kent sakinleri şehirlerini, abideleriyle birlikte güzellik ve zenginlik mekânı olarak kabul etti. Üstelik buraları etrafındaki duvarları ile güvenli bir sığınak sunan mekânlar oldular. Feodalizm üretim ve ticarette uzmanlaşan bağımsız şehirlerin geliştiği bir iktidar boşluğu yaratmış oldu. Zanaatkârlar ile iş birliği yapan tüccarların Kastilya, Aragon ve Barcelona (Barselona) gibi kentlerde kent meclislerine sahip olmaları ile Avrupa’nın ilk özgür ve örgütlü kentleri doğdu. Feodal dönemin yarattığı bir başka gelişme de kırsal nüfusun tamamını serf statüsüne düşürürken Avrupa’da köleliği ortada kaldırmış olmalarıdır.

Paranın feodalizmi zayıflatması

Avrupa’da zengin tüccarlar (burjuva) sınıfı giderek güçlenirken feodalite çöküş dönemine girdi. Kentler, soylular için vazgeçilmez bir ihtiyaç karşılama merkezî oldular. Artık silah ve zırhlarını kumaşları, yerli ev eşyası ve mücevherleri, Brabant dantelalarını, kuzey kürklerini, Arabistan kokularını, doğu yemişlerini, Hint baharatlarını kısaca her şeyi, kentlilerden satın alıyorlardı. Üstelik o ana kadar tüm ihtiyaçlarını feodal ekonomi sisteminde parasız temin eden feodaller için para en temel ihtiyaca dönüştü. Parasızdılar. Para bir değişim aracı ve siyasal işlevleri olabilen güçlü bir enstrüman hâline gelmişti. Satacak veya para edecek pek bir şeyleri olmadığı için de çok geçmeden zengin tefecilerin bir numaralı müşterisi oldular. Böylece daha büyük toplar kalelerin önünde görülmeden çok önceleri feodalite düzeni içten fetih edildi. XIV. yüzyıla gelindiğinde feodal sistem gelişmeyi engelleyen gereksiz bir kuruma evrildi. Sınırları içinde büyük kentler bulunan krallar da burjuva sınıfıyla feodal derebeylerine karşı ortak cephe oluşturdu. Nakit ihtiyaçlarını burjuvalardan gideren krallar, karşılığında verdikleri imtiyazlar ile kentlere özgürleşmenin kapılarını araladılar. Bu ülkelerde monarşi sağlamlaştı ve pekişti. Ticaretin zayıf olduğu ülkelerde ise feodaller, kralların girişimlerini kırarak kendi toplumlarını, kırsal ekonomilerine hapsettiler.

Parlamenter sisteme geçiş

Feodalitenin yıkım sürecine girdiği XIV. yüzyıla kadar, derebeylerinin krallarla olan savaşında akla gelmeyen ilginç sonuçlar da yaşandı. Örneğin İngiltere’de Kral John’un getirmiş olduğu toprak vergileri, gümrük vergileri, askerlik bedelleri gibi kendi zenginliğini arttırmak için yaptığı bu gereksiz talepleri, baronları ve halkı ziyadesiyle bıktırmıştı. Din adamları ve baronlar her ne pahasına olursa olsun krala karşı biz kazanacağız şeklinde ittifak yemini edip ayaklandılar.17 Mayıs 1215’te Londra’yı ele geçirdiler. Kral John hazırlanmış olan Magna Carta Libertatum (Büyük Sözleşme) isimli tarihin ilk anayasasını imzalamak zorunda kaldı. Bu belge ile kralın vergileri yükseltmesi için baronlara danışması, adalet, yargılama, cezalandırma konularında keyfi davranmaması zorunlu hâle getirildi. Kral John, Baronlar dağılır dağılmaz, papaya bu fermanı iptal ettirdi fakat İngiliz monarşisi ile tebaası arasındaki iktidar savaşı, 1265 yılında monarşinin gücünü sınırlayan “İlk Parlamento’nun” açılmasıyla sonuçlandı. İngiltere’de parlamenter sistem başladı. 1381’deki köylü isyanları neticesinde seçkinler (elit) ile halk arasında, iktidar yeniden paylaşılırken mutlakıyet karşıtı farklı çıkarlar peşinde koşan geniş tabanlı bir koalisyon doğdu. Bu taban İngiltere’de çoğulcu siyasal kurumların temelini oluşturdu. İngiltere, ticaret ve sanayiye dayanan yayılmacı bir imparatorluk olma yoluna girdi. Sonuç olarak İngiltere’deki mücadelede tek kazanan feodalite olmadı

Yeni toplumsal sınıflar ve sorunlar

Avrupa’nın özellikle büyük kentlerinde zanaatkârlar esnaf birlikleri hâlinde örgütlendiler. Yevmiyeye tabi vasıfsız işçi konumundaki sayıca kalabalık büyük iş gücü kitlesi işçilerin ise benzer bir teşkilatı yoktu. Arada sırada menfaatini korumak için şiddete başvuran işçiler, yaşamak için emeğinden başka bir vasıtaya sahip olmayan kişilerden meydana gelen sosyal sınıf hâlinde bir araya geldiler. XIII. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Fransa ve Flandre’de ilk gerçek grevi gerçekleştirdiler. XIV. yüzyıldaki kriz, işsizlik afetinin yanına yoksulluğu, sefaleti, evsizliği, dilenciliği, çocuk suçlarını ve fahişeliği getirdi. Bu gelişmeler kent atmosferini giderek gölgeledi. Zengin, özgür ve güvenli büyük kentlerde yeni toplumsal sınıf ve sorunlar ortaya çıktı. Süreç sonunda 1358 Fransa Jacquerie, 1378 Floransa isyanları gibi toplumsal gerilimler yaşandı. Avrupa kentlerinde başka bir dayanışma grubu şeklinde kilise yerleşim birimi grupları ve din kardeşliği doğdu. Bu örgütlenmeler üyelerine toplu ibadetler yoluyla avuntu ve sıkıntı durumunda destek verdi.

Eğitim ve din alanlarındaki gelişmeler

XII. yüzyıldan sonra kentler kendi başlarına birer kültür merkezleri hâlini aldı. Ortaya çıkan okullarda verilen yeni öğretim faaliyetleri, nasıl okunup yazılacağını ve hesap yapılacağını sıradan insanlara öğretmeye başladı. Ek olarak bir sürü yeni hukuki alanlarla birlikte güney Avrupa’da sayısı hızla artan noterler, toplumsal ve idari hayatı olumlu destekleyerek siyasi otoritelere yardım ettiler. Paris’te, ünlü hatip Pierre Abelard’ın kilisenin şekilciliğine ve abartılı karamsarlığa yönelik eleştirileri ile başlayan süreç sonunda ilkesi doğdu. Bu ilke eşliğinde yoğun bir inceleme ve araştırma dönemi başladı. Ciçeron, Platon ve Aristoteles’in eserleri daha çok okundu. Dünyayı akıl ile açıklama girişimleri başladı. Parisli öğretmenler dinsel hoşgörüsüzlüğü protesto ettiler. Felsefi hakikat ile dinsel hakikat birbirinden ayrılmaya başlandı. Kutsal kitapları sorgulama işaretleri de papalık makamını telaşa düşürdü. İncil’in referansı ile kilisenin olağanüstü boyutlardaki zenginliklerini kınayan Pierre Valdes (Piyer Valdız)’ın kurduğu Vaudois (Vavdus) Kilisesi mensupları aforoz edilip sapkınlıkla suçlandı. Birçok kentte okullara, haçlılar ve İspanyollar aracılığı ile Yunan biliminin Araplar tarafından derlenen metinleri ulaştığında, Avrupa, Antik Yunan bilimi ile tanıştı. Fransa; deneysel bilim, edebiyat, şiir, moda, yemek ve âdetlerde, mimaride bir ekol olarak Avrupa’da öne çıktı. Sonuçta feodal otorite giderek güçsüzleşti. Kilise saygınlık kaybına uğradı. Saygınlık kaybının farkında olan Papa III. İnnocent (İnosent), kitlelerin kafasındaki din adamı kavramını ve rahiplerin sarstığı itibarı yeniden düzeltmeye çalıştı. Hristiyanlıkta ilk dönem sadeliğine dönüşü teşvik eden ve zengin manastır tarikatlarını eleştiren Dominikan ve Fransiskan Tarikatlarının kurulmasına izin verdi. Engizisyon mahkemesini kurdu.1231’de Paris Üniversitesi’nin bağımsızlığını kabul etti. Özerklik hareketi İtalya’ya ve İngiltere’deki üniversitelere de sıçradı.

Gelişmelerin Doğu Avrupa’ya etkileri

Avrupa’nın batısında görülen güzel zengin ve özgür kentler süreci, kıtanın doğusunda tam tersi bir süreç izledi. Rus derebeyleri ve prensleri, daha da zenginleşmek için köylüleri toprağa bağlamak ve emeklerini sömürmek, daha fazla toprak fetih etmek siyaseti güttüler. Bu politika sonrasında doğudaki toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan özgür köylü, yavaş yavaş toprak kölesi hâline dönüştü. Bu dönüşüm özellikle Bizans İmparatorluğu’nda çok net yaşandı. Avrupa kentlerinde başlayan sürpriz gelişmelerden cesaret alan Bulgar, Macar, Eflaklı ve Sırplar, bağımsızlık istekli saldırılarıyla Bizans İmparatorluğu’nu oldukça hırpaladılar.

Asya’da genel durum

Orta Çağ Çin dünyası ise Kuzey ve Güney Çin olmak üzere ikiye ayrılmış hâldeydi. Güney Çin Krallığı Song Hanedanı yönetiminde ticaretin sağladığı zenginlikle taçlanan bir barış dönemi içindeydi. İmparatorları Huizong (Huyzonk)aynı zamanda ressamdı. Filozof Zhu Xi (Zu-ksi), bir mutlak monarşinin kendi yasalarıyla yönettiği bir dünya sistemi kurguladı. Bir devlet sosyalizmini ve Çin İmparatorluğu’na birliğini iade edecek bir halk ordusunun gerekliliğini savunmaya başladı

Bir Cevap Yazın