Arap Tarihi: Kuzey Afrika’da ve Avrupa’da İslam
Emevîler döneminde gerçekleşen en önemli fetihlerden birisi de Kuzey Afrika ve Endülüs bölgesidir. Bu bölgede Hz. Ömer döneminde başlayan fetihler, Emevîler döneminde İspanya’nın içlerine kadar ilerlemiştir. Kuzey Afrika bölgesinin yerli halkı olan Berberîler, İslâm’ı kabul etmiş ve bu bölgedeki fetihlerde önemli bir rol oynamıştır. Emevi komutanlarından Ukbe b. Nafi tarafından Kuzey Afrika’nın fethi tamamlanmış, Kuzey Afrika genel valiliğine getirilen Musa bin Nusayr, Berberileri egemenlik altına aldıktan sonra yönünü İspanya’ya dönmüştür. İspanya’ya gönderilen Tarık bin Ziyad Kadiks Savaşı (711) ile Vizigotları mağlup etmiş ve belirli aralıklarla yapılan seferlerle bütün İspanya fethedilmiştir. Bu fetihlerle İslamiyet Avrupa topraklarında yayılmaya başlamıştır. Emevilerin, Avrupa kıtasındaki ilerlemeleri 732 yılında Franklarla yapılan Puvatya Savaşı’nda İslam ordusunun yenilmesiyle Prene Dağları’nda son bulmuştur.

Zamanla hanedan üyeleri arasında çıkan iktidar mücadeleleri ve uygulanan politikalardan memnun olmayan halkın ayaklanmasıyla Emevi Devleti zayıflamış ve Abbasilerin isyanıyla da yıkılmıştır. Son dönemdeki halifelerin kötü yönetim sergilemesi, hanedan üyeleri arasındaki mücadeleler, toplumdaki kabilecilik anlayışı, Kerbela Olayı’ndan ötürü halkın bir kısmında Emevi ailesine karşı oluşan nefret ve Arap olmayan unsurların dışlandığı mevali politikası, Emevilerin yıkılma sebepleri olarak gösterilebilir. Emevilerden sonra Abbasi Devleti, Endülüs topraklarını merkezden gönderdiği valilerince yönetmeye başlamıştır ancak 756 yılında Emevi ailesine mensup Abdurrahman bin Muaviye Kurtuba’ya gelmiş ve yönetimi devralmıştır. Böylelikle 1031 yılına kadar varlığını sürdürecek olan Endülüs Emevi Devleti kurulmuş oldu. Endülüs Emevileri günümüzdeki bütün İspanya ve Portekiz topraklarına egemen olmuştur. Bu dönemde gerek İspanya’ya göç eden Müslüman Berberiler ve Araplarla gerekse sonradan Müslüman olan bölge halkıyla Avrupa kıtasında Müslüman nüfus hızla artmıştır. Endülüs Emevi Devleti’nin iç sıkıntılar yaşadığı dönemlerde Hristiyan İspanyol krallıklarının saldırılarıyla topraklarının bir kısmını kaybetmiş ve 1031’de yıkılmıştır. Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılmasından sonra İspanya’da; Bağımsız Emirlikler Dönemi (1031-1091), Murâbıtlar Dönemi (1091-1147), Muvahhidler Dönemi (1147- 1229) ve en sonunda Beni Ahmer Devleti Dönemi (1238-1492) yaşanmıştır.
1469’da Kastilya Kraliçesi İsabella ile Aragon Kralı Ferdinand evliliğinden 10 yıl sonra bu iki krallık birleşmesiyle İspanya’da siyasi birlik sağlanmıştır. Güçlenen krallıklar bölgedeki Müslüman varlığına son vermek için harekete geçmiş ve 1492 yılında Beni Ahmer Devleti’ne son vermişlerdir. Bu tarihten sonra bölgedeki Müslümanlar büyük sıkıntı yaşamaya başlamış ve İslam medeniyetinin yüzyılların birikimi olan binlerce kütüphaneler dolusu kitap bu dönemde yakılarak yok edilmiştir. Bölgedeki Müslümanlar zorla Hristiyanlaştırılmaya çalışılmış, Hristiyanlığı kabul etmeyen halk, 1492 yılından itibaren başta Kuzey Afrika olmak üzere değişik coğrafyalara göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göçler esnasında buradaki Müslümanlara, Osmanlı Devleti’nin Cem Sultan meselesi ile uğraşması nedeniyle yardımlar kısıtlı olarak yapılmıştır. Endülüs Emevileri ve İspanya’da kurulan diğer Müslüman devletler, Avrupa toplumlarını İslam’la tanıştırmış ve bölgede İslamiyet’i yaymıştır.
Endülüs Emevileri sınırlarını genişletmek yerine bilimsel ve kültürel faaliyetlere önem vermişlerdir. Hem dinî ilimlerde hem de diğer ilimlerde büyük bir aşama kaydetmişlerdir. Okuma yazma bilmeyen çok az olduğu Endülüs’te eğitim; cami, medrese ve küttaplarda yapılıyordu. İlimlerin her dalında önemli şahsiyetler yetişmiştir. Tefsirde Muhammed el-Kurtubi (öl.1273), hadiste İbn Abdi’l-Berr (öl. 1070), fıkıhta İbn Hazm’e (öl. 1064), tasavvufta Muhyittin İbn Arabi (öl.1240) gibi âlimler önde gelen isimlerden bazılarıdır. Endülüs’te felsefe ve mantık alanlarında da önemli çalışmalar yapılmıştır. Muhammed bin Meserre (öl. 931) ile başlayan felsefe geleneği İbn Bacce (öl.1138), İbn Tufeyl (öl.1185) ve İbn Rüşt (öl. 1198) gibi filozoflar tarafından devam ettirilmiştir. Grek felsefe ve mantığının tamamı Endülüslü filozoflarca Arapça’ya çevrilmiştir. İbn Rüşt’ün öğrencisi Yahudi İbn Meymun da felsefe alanında önemli isimlerdendir. Endülüs ilim ve kültürde böylesi yüksek bir seviyeye sahip iken Batı dünyası da tam tersi büyük bir karanlığın içinde bulunuyordu. Avrupa’daki Rönesans ve Reform hareketlerinin ortaya çıkmasında, Endülüs’teki ilmî birikimin büyük payı olmuştur. Aristoteles ve Platon gibi filozofları Avrupalılar ilk kez Müslüman bilginlerden öğrenmişlerdir. Endülüslüler kitaba büyük önem vermiştir. III. Abdurrahman Dönemi’nde dünyanın en zengin kütüphaneleri Endülüs’te bulunuyordu. Onun inşa ettirdiği Kurtuba Kütüphanesi’nde dört yüz bin kitap olduğu kaynaklarda geçmektedir. Endülüs’te bunun dışında da birçok büyük kütüphane bulunmaktaydı. Bu kütüphaneler engizisyon mahkemelerinin kurulduğu dönemlerde Hristiyanlar tarafından yakılarak yok edilmiştir.
Endülüs’te Müslümanlar mimari alanında da önemli eserler inşa etmişlerdir. III. Abdurrahman’ın başkentte yaptırdığı Kurtuba Medresesi, o dönemin en önemli eğitim kurumuydu. Burada Avrupa, Afrika ve Asya’dan gelen Müslüman ve Hristiyan öğrenciler öğrenim görmekteydiler. İslam fetihlerinin Arap Yarımadası dışına taşınmasıyla İslam mimarisi fethedilen yerleri etkilemiş ve buradaki mimariden de etkilenmiştir. Endülüs Emevi Devleti’yle birlikte İslam mimarisi de yeni bir boyut kazanmıştır. Kurtuba Camisi ve El Hamrâ Sarayı Endülüs Emevi Devleti’nden günümüze kalan önemli mimari eserlerdendir (