Pestisitlerin Tanımı ve Önemi

Pestisit terimi kısaca, pest (haşere) adı verilen zararlı canlıları öldürmek için kullanılan madde anlamına gelir. Genel anlamda ise, insan ve hayvan vücudu ile bitki ve cansız cisimlerin üzerinde ya da çevresinde bulunan veya yaşayan ayrıca, gıda maddelerinin üretimi, hazırlanması, depolanması ve tüketimi sırasında onların besin değerini azaltan veya hasara uğratan zararlıları (böcek, kemirici, yabani ot, mantar, toprak kurdu ve benzeri) öldürmek için kullanılan maddelere pestisitler denir. Pestisitler, gerek halk sağlığı ve gerekse açlıkla savaşta besinlerin korunması bakımından ekonomik faydalar sağladığından “ekonomik zehirler” diye de adlandırılırlar.

Pestisitlerin zararlılara karşı seçici ve özel olarak etki etmesi istenirken, insan, bitki ve hayvanlara ya hiç ya da mümkün olduğu kadar az etki göstermesi istenir. Günümüzde daha güvenilir, daha seçici etkili pestisitlerin sentezleri yapılmasına rağmen, sağlık açısından tam güvenli bir pestisitin olmadığı, her pestisitin az veya çok zehirliliğinin olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte, kullanma kılavuzlarına ve belli koşullara uyulduğu taktirde riskleri azaltılabilir.

Pestisitlerin Yararları

Pestisitlerin en önemli yararı, haşerelerle taşınan vektör hastalıklara karşı mücadeleye katkı koymalarıdır. Örneğin sivrisineklerle taşınan sıtma, pirelerle taşınan veba ve kenelerle taşınan Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi gibi hastalıkları kontrol etmek için öncelikle vektörleriyle mücadele etmek gerekir. Diğer yararı, tarımsal ürünlerin üretimlerinde kullanıldıklarında, tarım ürünlerinin zararlılardan korunarak verimin ve ürün kalitesinin artmalarını sağlamalarıdır. Böylece gittikçe artan nüfusa karşı zaten yetersiz olan tarımsal ürünlerin verimini artırırlar. Son olarak pestisitler, evlerde ve resmi kuruluşlarda sivrisinek, kemiriciler ve böceklere karşı kullanılarak insanın yaşam kalitesine ve refahına da katkı koyarlar. Şöyle ki, hiç kimse yemek yerken ayağının altından bir fare geçmesini, yatağa uzandığında sivrisinek vızıltısıyla uykusunun bölünmesini veya tahtakurularının ısırıklarına maruz kalmak istemez.

Pestisitlerin Zararları

Pestisitlere üretimleri, uygulamaları, depolanmaları, taşınmaları sırasında maruz kalma sonucunda akut ve kronik (uzun süre düşük dozda maruz kalma) zehirlenmeler görülebilir. Akut ve kronik maruziyetlerde etkiler farklı şekilde ortaya çıkabilir.

Pestisitlere uzun süreli maruziyetlerde, çevre ve canlı sağlığı üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkabilir. İnsan ve hayvanlarda kanserojenik, mutajenik (hücrelerde kalıtsal nitelikteki değişikliklere neden olan) veya teratojenik (anne karnındaki yavruda kusurlu organ veya doku oluşmasına neden olan) etkileri olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca, özellikle organik fosforlu ve karbamat türevi pestisitlerin sinir sistemi üzerinde gecikmiş toksik etkileri ortaya çıkabilmektedir. Pestisitlerden bazılarının ise iç salgı bezlerini de etkileyerek bazı türlerde üremeyi azaltarak neslin tükenmesine yol açtığı bilinmektedir. Sudaki çözünürlükleri az olan birçok pestisit çevrede uzun süre kalarak insan ve hayvanların adipoz (yağlı) dokularında birikebilirler. Bu nedenle, sakatat, süt ve süt ürünleri tüketimiyle de pestisitlere ve zararlı etkilerine maruz kalınması olasıdır. Evlerde kullanılmaları sırasında ortaya çıkan kaza zehirlenmeleri genellikle pestisitlerin kullanma talimatlarına uymama, yanlış uygulama, pestisit kutularının gıda kutuları ile karışması veya boş pestisit kutularının gıda kabı olarak kullanılmasından kaynaklanır. Örneğin 1979’da Ödemiş’te folidol isimli pestisit şişesinin zeytinyağı şişesi ile karışması sonucu yapılan yemekten yenmesiyle bir aileden 16 kişi zehirlenmiş bunların altısı ölmüştür. Birçok ülkede 1945 ‘li yıllarda bitlere karşı yaygın olarak kullanılmaya başlanan DDT, yatak, yorgan, iç çamaşır ve saç diplerine serpilirdi. DDT, toz halinde insan vücudundan hemen hemen hiç emilmediği için insana bu yolla toksik etkili değildir, ancak kitin tabakası taşıyan böceklerde etkisini gösterir. Kitin tabakası taşımayan böcekler (örn: yeşil sinekler) DDT’den etkilenmezler. Sıvı halde iken de ciltten kolaylıkla emilerek yağ dokusunda birikir. Günümüzde ise DDT’nin yerini organik fosfat esteri yapısındaki insektisitler almıştır. Bu maddeler DDT’den farklı olarak ciltten daha kolay emilirler, dolayısıyla daha toksiktirler.

Pestisit kalıntısı içeren sebze ve meyvelerin iyice yıkanmadan yenmesi veya pestisit uygulandıktan sonra bekleme süresine dikkat etmeden tüketilmesi sonucu da akut ya da kronik zehirlenmeler görülebilir. Örneğin 1950’li yıllarda Güney Doğu Anadolu’da rastlanan ve bütün dünyanın ilgisini çeken epidemik olayda, bir fungusit olan hekzaklorobenzenle (HCB) ilaçlanmış tohumluk buğdayı yiyen yöre halkında epidemik zehirlenme görülmüştür. Diyarbakır, Mardin ve Urfa’da (1955-1958 arasında) yaklaşık 3000 kişide deride koyulaşma, idrar renginin koyu kahverengiden siyaha kadar değişmesi (porfiria) şeklinde bir zehirlenme tablosu ortaya çıkmıştır. Daha çok 4-14 yaş grubu çocuklarda görülen bu belirtiler başlangıçta çevresel faktörlere bağlanmışsa da ilaçlanmış tohumluk buğdayla yapılan ekmeklerin tüketilmesi sonucu olduğu anlaşılmıştır.

Bir Cevap Yazın