Karl Marks’ın Türkiye Eleştirisi

Türkiye bir birinden tümden ayrı üç parçayı kapsıyor: Afrika’da bulunan bağımlı beylikler, yani Mısır ve Tunus; Asya Türkiyesi; bir de Avrupa Türkiyesi. Bunlar arasında sadece Mısır’ın gerçekten sultana bağlı kabul edilebileceği Afrika toprakları şimdilik bir yana bırakılabilir. Mısır her şeyden önce İngiltere’ye aittir, gelecekte Türkiye herhangi bir biçimde paylaşılacak olursa, bu topraklar İngiltere’nin payını oluşturacaktır, oluşturması kaçınılmazdır.

Asya Türkiyesi, imparatorluğun bütün gücünü elinde bulunduran gerçek toprağıdır; dört yüzyıl boyunca, Türklerin başlıca yurdu olan Küçük Asya ve Ermenistan, Viyana surlarını tehdit eden ordularından, Kulevça’da Diebitisch’in pek de mahirce olmayan manevraları önünde dağılan ordularına kadar, Türk ordusuna asker sağlanan, Türklere özgü topraklar olmuştur. Nüfus yoğunluğunun az olmasına karşın, Asya Türkiyesi, bugünkü durumda, herhangibir fetih arzusunu uyandırmaya elvermeyen müslüman taassubuna ve Türk milliyetçiliğine bağlı toplu bir kitleden oluşmaktadır.Bundan ötürü, “Doğu Sorunu” ne zaman görüşme konusu olsa, toprakların göz-önüne alınan parçaları, yalnızca Filistin ve Lübnan’ınhıristiyan vadileri olmaktadır. Sözkonusu asıl sorun, Avrupa Türkiyesi, yani Sava ve Tuna’dan güneye doğru inen büyük yarımadadır. Bu şahane toprağın talihsizliği, ilerleme ve uygarlığa en az uygun düşenin hangisi olduğunu söylemesi hayli güç, değişik birçok soy ve ulusal kümelerin yerleşme bölgesi oluşudur. Slavlar, Yunanlılar, Ulahlar (Eflak halkı), Arnavutlar,12 milyon kişi, bir milyon Türke boyun eğdirilmiştir. Yakın zamana kadar, bu ayrı soylar arasından, Türklerin, üstünlüğü elde tutmakta en yeteneklisi oldukları hususunda, böylesine karma bir nüfus içinde, üstünlüğün Türklerin elinde değil, bir başka ulusal topluluğun elinde olabileceği hususunda pek az kuşku duyulmuştur. Ne var ki,Türk hükümetinin uygarlığa ilişkin tüm girişimlerinin esef edilecek biçimde nasıl başarısızlığa uğradığını, başlıca birkaç büyük kentteki Türk ayaktakımı (mob) tarafından sürdürülen islam taassubunun, Avusturya ile Rusya’nın şaşmaz biçimde iktidarı yeniden ele geçirmelerine ve olası herhangi bir ilerlemeyi altüst etmelerine nasıl yaradığını; merkezin, yani Türk hükümetinin, hıristiyan bölgelerdeki ayaklanmalar sonucu, yıldan yıla nasıl zayıfladığını ve gerek Babıâlinin zayıflığı, gerek komşu devletlerin müdahaleleri nedeniyle bu ayaklanmaların hiç de meyvesiz kalmadığını; Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığını, Ermenistan’ın bir bölümünün Rusya tarafından fethedildiğini, –Buğdan, Eflak, bir de Sırbistan’ın ardarda, Rusya’nın koruyuculuğu altına girdiklerini gördükten sonra– Trakya-İllirya yarımadasında, refahın gelişmesine, Türklerin Avrupa’daki varlığının gerçek bir engel olduğunu itiraf etmemiz gerekir.

Karl Marks: Doğu Sorunu Türkiye

Bir Cevap Yazın