Orta Asya Türk Devletleri: Gücün Maddi Kaynakları

Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde toplumun sosyal yapısı; oguş (aile), urug (aileler birliği), boy (ok), budun (millet) ve il (devlet) şeklinde birbirine çok bağlı olan unsurlardan oluşuyordu. Bu yapı içinde ön plana çıkan boylar, sosyal dayanışma ve canlılık taşıyordu. Bu durum, toplumdaki bireylere beraber hareket etme düşüncesi kazandırmış ve onların zorlu mücadelelerle uzun mesafeleri aşmalarını sağlamıştır. Türkler, köklü ve oturmuş bir toplum yapısına sahipti. Eski Türk toplumunda en küçük birimi olan aile, kan bağı esasına dayanıyordu. Türklerin dünyanın uzak coğrafyalarına dağılmasına rağmen mevcudiyetlerini korumaları, aile yapısına verdikleri önemden kaynaklanmıştır. Bu toplum yapısında, aileler urugları, uruglar boyları, boylar budunları (millet) meydana getirirdi. Boyların başında bulunan boy beyleri, ekonomik ve siyasi güçleri olan, doğrulukları ile tanınmış kimseler arasından seçilirdi. Nihayetinde bu boyların birisinden devleti yöneten hanedan ve kağan çıkıyordu. Böylesi bir toplumsal yapılanmada devlet sosyal teşkilatlanmanın son halkasını meydana getiriyordu. Türkler, devlete “il” adını vermiştir. Devlet, yöneticilerle iş birliği yapan geniş halk kitlelerinin gayretleri ve katkıları sonucunda meydana gelmiştir.
Türklerde devletin kuruluşuna halkın katkısı Orhun Kitabeleri’nde şöyle geçmektedir: “Babam (İlteriş) on yedi er ile harekete geçti. Haberi işiten ormandakiler, ovadakiler toplanıp geldiler, yetmiş kişi, sonra yedi yüz kişi oldular. Kağanlığı atalarının törelerinde kurdular.” Bu nedenle Budun, devletin hem kurucusu hem de temel unsuru olmuştur. Bu sosyal yapıda yaşamlarını sürdüren Türk boyları (Hunlar, Kök Türkler, Uygurlar ve diğerleri), Orta Asya’da güçlü siyasi birlikler kurmuşlardır. Boylar konfederasyonu olarak yapılanan ilk Türk devletleri, boylar arasında birlikteliği sağladıkları dönemlerde, güçlerinin doruğuna çıkmışlardır. Buna karşılık boyların ayaklandığı ve budun birlikteliğinin bozulduğu dönemlerde, Türk devletlerinin güç kaybetmesine neden olmuştur. Örneğin Asya Hun Devleti’ne en parlak dönemini yaşatan Mete Han, Türk tarihinde bütün Türkleri ilk kez tek bayrak altında toplamıştır. I. Kök Türk Devleti’nde ise Mukan Kağan, Mançurya’dan Karadeniz’e kadar uzanan sahada yaşayan bütün Türk boylarını hâkimiyeti altına alarak ikinci defa tek bayrak altında toplamıştır.
Toplumlar yaşadıkları coğrafyanın etkisi altındadırlar. Türkler, Orta Asya’nın bozkırlarında tarih sahnesinde görülmüştür. Bozkırın sert karasal iklimi, bölgede yaşayan halkları derinden etkilemiş geçim kaynağı olan hayvan sürülerine otlak ve su arayışı konargöçer yaşam tarzının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Konargöçerler, günlük hayatta, ulaşımda ve göçlerde atı kullanarak bu zorlu koşulların üstesinden gelmeyi başarmıştır (Görsel 1.3.) . Issız bozkırlarda düşmanın nerede ve ne zaman karşılarına çıkacağı belli olmadığından yaşamak için her an savaşmaya hazırlıklı olmalarını ge-rektirmiştir. Bozkırın atlı göçebeleri, hızlı şekilde organize olabilen savaşçı bir toplum yapısına sahiptir. Esasen bozkır tarihi, en güzel otlakları ele geçirmek için mücadele eden ve hayvan sürülerini yaylak ve kışlak arasında getirip götüren Türk kavimlerinin tarihinden ibarettir.

Türklerin Orta Asya’da ırmak, göl gibi su kaynakları çevresinde konargöçer bir yaşam tarzı vardı. Boyların ekonomisinin temel dayanağı olan hayvanlarıyla birlikte yaşadığı ve belirli bir alanları olduğu anlamına da gelmekteydi. Hunlar, Kök Türkler ve Uygurlar yazın yaylak denilen serin, sulak, otlağı bol yüksek yaylalarda; kışın ise kışlak denilen daha ılık ova ve vadilerde yaşardı (Görsel 1.4.). Çin kaynaklarına göre Hunlar evlerini dövülmüş topraktan yapmışlardı. Uygurlar, kışlık bölgelerde evlerini daha ziyade kerpiç veya ahşaptan, surları da kalın ağaç kütüklerinden inşa ederdi. Ayrıca Uygurlar deve ve ata dayalı basit bir ulaşım sistemi kurmuştu. Çok kalabalık gruplar hâlinde yola çıktıklarında atlardan, develerden ve arabalardan oluşan kervanları kullanırlardı. Geniş bozkır sahalarında iklim ve coğrafya gereği sürekli hareket hâlinde olan konargöçerler, toprak bağlılığını değil soy aidiyetini birinci planda tutmuşlardı. Sosyal kimlik; aile, oguş ve boylar içinde gelişmiş ayrıca sınırlı otlakları kullanma mecburiyeti, aile ve grup ilişkilerini güçlendirmiştir. Bozkırın zorluklarına ve tehlikelerine göğüs germek, geçimi daha kolay sağlamak gibi faktörler bu durumun ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Zira bu özellik gelişmemiş olsaydı geniş bozkırlar boyunca ilerleyen boyların tek başına hayatta kalması mümkün olmazdı.

Uygur Devleti, Kök Türklerin sahip olduğu mirasın üzerine kurulduğu için bozkır kültür geleneğini sürdürmüştür ancak zamanla Çinlilerle fazla yakınlaşılması ve Maniheizm’i kabul etmesi, Uygurların hayat tarzını değiştirmiştir. Bu nedenle Uygurlarda, toplumsal yapı hızlı bir değişim göstermiş ve şehirleşmeye doğru bir eğilim başlamıştır. Bunun yanında konargöçer yaşamın da devam etmesi Uygurlarda bozkırlı ve şehirli olmak üzere iki farklı hayatın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Her an saldırıya açık bir coğrafyada yaşadıkları için konargöçer toplulukların silahlı güce sahip olmaları gerekirdi. Bozkır kültürünün ögelerinden atı kullanan ve demiri işleyen Türkler askerî bakımdan çevresindeki milletlere üstünlük sağlamıştır. Örneğin Hunlar, çocuklarını daha küçük yaşlarda ok atmaya, silah kullanmaya ve biniciliğe alıştırırdı. Gençlik çağına geldiklerinde mükemmel binici olan bu çocuklar, böylece atlı savaş usullerini çok iyi uygulardı. Hunlarla savaşlarda başarılı olamayan Çinliler, yüzyıl süren bir askerî reform yapmış ve ordularını Hun tarzında teşkilatlandırarak onları durdurmaya çalışmıştır.