Abbasi Devlet Teşkilatında Türkler

Abbasi Devlet Teşkilatında Türkler

747 yılında büyük bir ordu ile batıya doğru ilerlemeye başlayan Çin’in, Orta Asya’daki sert tutumu Türklerin Abbasilerle yakınlaşmasını sağlamış ve Türklerle Müslüman Arapların orduları Talas’ta Çin kuvvetleriyle karşılaşmıştır. Türklerin desteğini alan Müslüman Araplar, 751’de Talas Savaşı’nı kazanmış ve bu savaşın sonucunda, Orta Asya’yı egemenliği altına almak amacıyla gelen Çinliler geri püskürtülmüştür. Böylece Orta Asya, Çin egemenliğine girmek üzereyken Müslümanların ve Türklerin eline geçmiştir. Emeviler Dönemi’nde Türkler üzerine yapılan seferlerde Müslüman Arapların sert tutumu ve mevali politikası Türklerde, Müslümanlara karşı bir tepki oluşturmuştu ancak Talas Savaşı sonrasındaki yakınlaşma ile Türkler, Müslümanlığı kabul etmeye başladı.

Abbasilerin uyguladığı politika gereği Türklere devlet içinde görevler de verildi. Abbasi Halifesi Harun Reşid, muhafız birliğini Türklerden meydana getirmiştir. Bizans’tan gelebilecek tehditleri önlemek için merkezi Antakya olan Avasım eyaleti kurularak Türklerden oluşan askerî birlikler bu şehirlere yerleştirilmiştir. Harun Reşid’in oğulları Halife Me’mun ve Mu’tasım Dönemlerinde ise Türklerin devlet içindeki etkileri daha da artmıştır. Harun Reşid’in ölümünden sonra oğulları Emin ve Me’mun arasındaki hilafet mücadelesi Arap ve İranlıların iktidar mücadelesine dönüştü. Halife Me’mun’u, bu mücadelede İranlılar desteklediği için devlet içinde İranlılar etkin bir hâle geldi ancak İranlıların güçlenmesi Me’mun’un iktidarını gölgelemeye başlayınca bu durumdan rahatsız olan halife, Arap ve İranlılara karşı Türkleri orduda bir denge unsuru olarak görmüştür. Türkler, Abbasi Devleti’nde Arap ve İranlıların nüfuzuna karşı çıkabilecek siyasi tecrübe ve askerî güce sahipti. Me’mun’un halifeliğinin son yıllarında Türkleri, askerî birliklerin arasına almaya başladığı ve bunu bir devlet politikası hâline getirdiği görülmektedir. Halife Mu’tasım zamanında devlet içindeki Türklerin durumu daha da güçlenmiştir. Afşin, Aşnas, Boğa el Kebir, Urtuç gibi Türk komutanlar, ülke içinde çıkan isyanların bastırılmasında görev almış ve Bizans üzerine Anadolu’ya yönelik seferlere de katılmışlardır. Bu dönemde halife, Bağdat’ın kuzeyinde sadece Türklere ait olan Samarra şehrini kurdurmuş ve başka milletten insanların bu şehre yerleşimi yasaklanmıştır

Abbasi Devleti’nde Türkler, sadece orduda değil siyasi ve idari alanlarda da güç kazanarak devlet kadrolarında görev alıp devletin yönetiminde büyük ölçüde söz sahibi olmuştur. Hatta Halife Mütevekkil’den itibaren halifelerin belirlenmesinde bile rol oynadılar. Bu durum Şii bir hanedan olan Büveyhilerin Bağdat’ı ele geçirmesine kadar devam etti. Bu olaydan sonra Abbasi halifeleri, bütün siyasi ve askerî otoritelerini kaybetti. Büveyhiler, merkezî hükûmetin meşruiyet kaynağı ve dinî lider olarak Abbasi halifelerini başta tuttu. İstediklerini halife yapıyor, istemediklerini de hiçbir zorlukla karşılaşmadan bertaraf edebiliyorlardı. Bu süreçte artık Bağdat, İslam dünyasının bir merkezi olmaktan çıkmıştı. XI. yüzyılda İran’da yeni bir güç olarak Büyük Selçuklular ortaya çıkmıştır. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, 1055 yılında Bağdat’ı kurtararak halifeye dinî itibarını iade etmiştir. Halifeler, yarım asır kadar Selçukluların siyasi egemenliği altında varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bir Türk devleti olan Selçuklular sadece Bağdat’ı değil bütün Irak ve Suriye’yi de Şii tehlikesinden kurtarmışlardır. Başta Bağdat olmak üzere büyük şehirlerde medreseler kuran Selçuklular, fikrî bakımdan da Şiilerle mücadele etmiştir. Büyük Selçuklu Devleti taht kavgaları sebebiyle zayıflamaya başladığı sıralarda, Abbasi halifeleri maddi iktidarı da ele geçirmek üzere harekete geçmişler fakat başarılı olamamışlardır.

Bir Cevap Yazın