Çelebi Unvanlı Osmanlı Şehzadeleri

Çelebi: Osmanlı hanedanında erkek çocuklara verilen unvandır. Kelime anlamı olarak asil, zarif, okumuş, bilgili kimseler için kullanılırdı. Tasavvufi anlamda ise sevgili yani Allah’ın sevdiği kul manasına geldiği de kayıtlarda belirtiliyor.

Osmanlılarda ilk kez Yıldırım Bayezid’in çocukları için kullanılmıştır. Bu unvanın kullanılmasının nedeni iki şekilde açıklanır.

İlki; I. Bayezid (Yıldırım) devrinde Osmanlı Devleti Avrupa’da ki saraylarla kıyaslanabilecek bir seviyeye gelmiş ve Avrupa adetlerini öğrenmişti. I. Bayezid bu aşamada kendine ve çocuklarına “Bey” ve “Gazi” unvanlarından daha başka unvanlar arıyordu. Avrupalı asilzadelerin çocuklarına “gentilhomme” dediklerini biliyordu. Bunun Türkçe karşılığı olarak “Çelebi” unvanının şehzadelerine verilmiş olması muhtemeldir.

İkinci olarak; Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin Çelebi lâkabı taşıdığı kesindir. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled kızı Mutahhare Sultanı Germiyan Bey’i Süleyman’a vermiş buradan doğan kızları Devlet Hatun’da I. Bayezid ile nikâhlanmıştı (1378). Bu nedenle Bayezid’in çocukları Mevlana torunları olduğundan Çelebi denilmiştir.

Burada bu ikinci tezi destekleyen enteresan bir durum söz konusudur. Devlet Hatun’dan olma çocuklar; Mehmed, İsa ve Musa’dır, bu kardeşler Çelebi’dirler. Ancak ağabeyleri Süleyman’ın annesi başkadır ve adı kayıtlarda Çelebi değil Emir Süleyman olarak geçer. (Bazı kaynaklar tüm çocuklarına Çelebi demişlerdir.)

Osmanlı Fetret Devri mücadeleleri çelebi şehzadelerin birbirleriyle yaptıkları müthiş mücadelelerle bilinir. Sonuçta tahta beşinci Osmanlı padişahı olarak Çelebi I. Mehmed geçmiştir (1413). Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu olarak anılır.
Çelebi unvanı 6. Padişah olan II. Murad zamanından sonra rağbetten düşmüştür. Buna göre, Osmanlı’da padişah çocukları için önceleri Bey (13. yüzyıl), sonra Çelebi (14 ve 15. yüzyıl) daha sonraki yıllarda Şehzade (16-18. yüzyıl) ve son dönemde ise Efendi unvanları kullanılmıştır.

Kaynak: Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi I, TTK yay. s. 301-302.

Bir Cevap Yazın