Şamanların Erk Hayvanları

Tom Cowan

Yeryüzünün yaradılışına ilişkin dünya üzerinde var olan öykünün birçoğunda, insanlarla hayvanların aynı lisanı paylaştığı kısa bir süreç vardır. Kimine göre, insani bazı zaaflardan kaynaklanan tatsız, ters ve uygunsuz eylemler yüzünden İlk Günah meydana gelmiş ve devamla insanlar ve hayvanlar bir daha görüşmemek üzere yollarını ayırmışlardır. Ne var ki, birçok kültürdeki az sayıda ayrıcalıklı insan bunun dışındadır ve bunlar türler arası iletişim bilgisine dönüşümlü deneyimler yardımıyla yeniden erişmişlerdir. Onlar hayvanlarla, ağaçlarla, ırmaklarla ve yıldızlarla konuşurlar. Ve Şaman da Keltlerin Druidlere ve ozanlara ilişkin söylediği gibi “Kuşların büyüsel dilini” konuşmak için öğrenen o şanslı kadın ve erkeklerdir. Cennet Devri’nin koşullan Şaman için erişilebilirdir, çünkü onun ruhu veya özü aşkın bir esrime durumunda her zamanki zamanın ve yerin dışına doğru yolculuk eder, burası insanlarla hayvanların hâlâ birbirleriyle konuşabildiği ruhsal bir evrendir (kozmos). Aslında, hayvanların ruhlarıyla dost olmak, günümüz insanının çıkmazlarını aşabilmede ve zamanın tan vaktinde insanlığın düştüğü Asıl Cennet’e tıpatıp benzeyen bir duruma yeniden girebilmede şamanın sahip olduğu yeteneğin ayırt edici bir özelliğidir. Birçok uygulayıcının Şamandan farklı olarak, yabanıl yaşamla yakın benzerlik taşıyan kırsal yaşam süren topluluklar halinde yaşamaması dolayısıyla, hayvan ruhlarının Şamanist uygulayıcı için neden bu kadar önemli olduğunu insan merak edebilir. Doğal çevrede özgürce yaşamakta olan hayvanlarla artık günlük hayatlarımızı paylaşamıyoruz. Bir kentte ve teknolojik bir dünyada yaşayan Şamanist uygulayıcı, kurtarıcı bir ruh olarak neden bir insan veya meleğin ruhuna hayvanı tercih etsin ki? Ruhsal ve şifasal çalışmalarda Şamanı destekleyen, sözgelimi elementler, tanrıçalar, melekler; toprağın, ataların ve henüz ölmüşlerin ruhları gibi hayvanlarınkinden başka ruhlar kesinlikle bulunur. Tarihsel olarak Şamanizm, hayvanların insan yaşamında ve hayatta kalmada can alıcı bir rol oynamış olan kabile kültürlerinde gelişmiştir. Çağcıl uygarlık her ne kadar insanlığın hayvanlara bağımlılığını bir ölçüde aşmış ve vahşi doğanın niceliği yıldan yıla küçülmekte olsa da, kendimizi ne Yeryüzünden ne de hayvanlar âleminden bütünüyle ayırabildik. Hayvanlar düşlerimize, düşlemlerimize, hayal gücümüze girmeyi sürdürüyorlar. Sözgelimi küçük çocuklar aileleri veya arkadaşlarından daha fazla hayvanlarla ilgili düşler görüyorlar veya evcil kediler veya köpeklerle ilgili değil de çiftlik hayvanlarıyla, vahşi hayvanlarla ve esas olarak da hayvanat bahçelerinde, kitaplarda, televizyonda ve filmlerde karşılaştıkları canlılar onların düşlerini süslüyor. Neredeyse ilk yıllarımızdaki gibi, sanki hâlâ o ilk çağlarımızdan itibaren vahşi hayvanlarla yakın dostluk ve ilgi kurmaya yönelik düzenlenmiş gibiyiz. Amerikan uygarlığı hayvan yaşamından çok da uzak düşmüş değildir. Hepi topu bir yüz yıl önce büyük kentlerdeki insanlar çöpleri yesinler diye domuzların başıboş dolanmalarına izin verirlerdi; ulaşım atlara dayanırdı; kentlerin parklarında yırtıcı kuşların görünmesi alışıldık bir şeydi; ve bir kurdun, tilkinin veya bir geyiğin komşu evlerde aylak aylak dolaşması yadırganmazdı. Yanı başımızdaki pazarlarda canlı tavuk satılırdı. İnsanlar taşranın ücra köşelerinde yaşayan büyüklerini ve akrabalarını ziyaret etmeyi sürdürürdü. Yaşam- yabanıl yaşam- kent ve kır arasında daha kolay akardı. Garip olan şu ki, çağcıl anlayıştaki hayvanat bahçesinin gelişimi, hayvanların son yüzyılın dönemecinde günlük hayatımızdan çekilmesiyle uygunluk gösteriyor. Evde hayvan beslemekse son dönemde revaçta olan bir olgu. Bir yüz yıl önce kediler, fare nüfusunu denetlemek için beslenirdi, havlayan bir köpek ise evleri davetsiz misafirlerden korurdu. Yüksek katlı bir binanın onuncu katında kedi veya köpek besleyen bir apartman sakininin olduğu bilgisi, insanlık tarihinde son derece garip bir düşünce. Bununla birlikte hayvan sahibi bir ulus oluverdik. Canlı hayvanların fiziksel varlığının aynı anlamı taşımadığı insan elinden çıkma bir çevrede yaşasak da, hayvanlarla doğuştan gelen iletişim içinde olma gereksiniminin yok olup gitmediği çok açık.

Bir Cevap Yazın