Yeniçeri Sayısı Ne Kadardı?

Yeniçerilerin Sayısındaki Artış

Yeniçeri ordusu, Avrupa’da ilk daimî ordu özelliğindedir. Yeniçeriler (Görsel 2.19); Osmanlıların savaş meydanlarında ve kale kuşatmalarında üstünlük kurmasını sağlamıştır. 1593-1606 Avusturya savaşlarında yeniçeriler, düşmanın tüfekli piyade askeri karşısında başarısız olmuştur. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, yeniçerilerin sayısını önce 30.000’e daha sonrada 50.000’e çıkarmıştır.

Bu dönemde devşirme sistemi, Yeniçeri Ocağı’nın asker ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmıştır. Bu sebeple İstanbul’a iş bulmak için gelen fakir delikanlılar bile ocağa alınmış ve asker açığı kapatılmaya çalışılmıştır. Böylece ocağın yapısı bozulmuş ve dağıtılan ulufeler devlet hazinesine yük olmuştur. Yeniçeri sayısının bu şekilde artırılması daha sonraki dönemlerde karşılaşılan sorunların kaynağını oluşturmuştur.

Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasında en önemli etken, devşirme sistemi kurallarına aykırı bir şekilde ocağa kayıt yapılmasıdır. Hristiyan çocuklar muayene edilmeden ya da rüşvetle devşirme olarak alınmıştır. Ayrıca çocukların isim, hüviyet ve fiziki özelliklerinin bulunduğu “Eşkâl Defteri”ne pek önem verilmemiştir. Daha önce ocağa girmesi yasak olan Müslümanlar da dâhil pek çok kesimden kişi ocağa girebilmiştir. Koçi Bey, usulsüz atamaların artması ile yeniçeri askerinin disiplininin bozulduğunu “Eski zamanda İslam askeri az, öz, temiz ve disiplinli iken şimdi başka asker kalmayıp kulluk ulufeli kula kalıp âleme fesat tohumu ekildi. İstedikleri zaman sefere giderler, itaat yok padişahtan korku yok.” sözleriyle ifade etmiştir.

Koçi Bey, yeniçerilerin bozulmasının temelini, geçmişte yaşanan iki hadiseye dayandırmaktadır. Bunların ilki, 1583’te Sultan III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğününde halkı eğlendirenlerin yeniçeri olarak kaydedilmesidir. Diğeri ise Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa’nın 1620’de ocağın içindeki işe yarar askerleri uzaklaştırarak yerlerine çok sayıda işe yaramaz kişileri ocağa almasıdır.

Osmanlı Devleti’nin kurumlarında ortaya çıkan bozulmaların birçok sebebi varken bunlardan en önemlisi kurumlara içerden yapılan müdahaledir. Tımar sistemi de içeriden yapılan yanlış müdahalelerin etkisiyle bozulmuştur. Devletin temel kurumlarından olan tımar sistemi ile toplanan gelirler, hazinenin önemli bir kısmını oluşturmuştur. Örneğin 1527-1528 bütçesinin hemen hemen yarısı bu sistemden elde edilmiştir. Ayrıca tımar sistemi sayesinde Osmanlı ordusunun büyük bir bölümü kendi kendini finanse edebilmiştir. Fakat XVII. yüzyıldan itibaren tımar sisteminde aksaklıklar görülmeye başlanmıştır. 1527-1528’de seferlere katılan Tımarlı Sipahi sayısı 37.000 civarındayken 1655’e gelindiğinde bu sayı 6.000’e kadar düşmüştür. Hafif tüfekle savaşan ordular karşısında kılıçla savaşan Osmanlı Tımarlı Sipahilerinin yetersizliğinin ortaya çıkması sonrası Osmanlı ordusunun en kalabalık savaş gücü olan Tımarlı Sipahiler , askerî yönden değerini kaybetmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak ordunun her türlü ihtiyacını karşılayan tımar sistemi de ihmâl edilmiştir. Bu durum Osmanlı ordusunun lojistik sistemini de sekteye uğratmıştır. Tımarlı Sipahilerin sayılarının azaldığı dönemde devlet, ordunun asker ihtiyacını karşılayabilmek için farklı yöntemler geliştirmeye çalışmıştır. Bu amaçla sekban, sarıca ve levent olarak bilinen ücretli geçici askerler orduya alınmaya başlanmıştır. XVI. yüzyılda Avusturya’yla yapılan savaşlarda, Anadolu ahalisinden tüfekli asker bölükleri oluşturulmuştur. Osmanlı Devleti, ateşli silah kullanmayı bilen bir ya da iki sefer için askere alınan ve daha sonra terhis edilen askerlerin serbestçe silah taşımalarına da izin vermiştir. Sekbanlar, seferlerden sonra köylerine geri dönmek yerine, eşkıyaya katılarak Anadolu’daki ayaklanmalara destek olmuş ve bu durum uzun vadede başka sorunları da beraberinde getirmiştir.

XVI. yüzyılın sonlarından itibaren tımar sisteminin bozulmasıyla Osmanlı Devleti hem asker ihtiyacını karşılamak hem de ordunun lojistiğini sağlamak için yeni arayışlar içine girmiştir. Devlet, ordunun lojistiğini sağlamak ve ulufeli askerin maaşlarını ödemek için gerekli olan nakit para ihtiyacını, tımar topraklarını mukataa hâline getirerek karşılamaya çalışmıştır. Devletin nakit ihtiyacının giderek artması sonucu mukataa araziler üzerinde zamanla farklı uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamalarla mirî topraklar, devlet denetiminden çıkmış, mülk ve vakıf statüsüne geçirilerek bir anlamda özelleştirilmeler yapılmıştır.

Bir Cevap Yazın